Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 30-03-2017 13:57   Güncelleme : 30-03-2017 13:57

16 Nisan Öncesi mi? Sonrası mı?

16 Nisan’ın Türkiye için milat olacağı konusunda hem Evet oyu kullanacaklar hem de Hayır oyu kullanacaklar hem fikir. Ancak Evet ya da Hayır sonucunda ise 16 Nisan sonrası neler olacağını her iki tarafta pek kestiremiyor.

16 Nisan Öncesi mi? Sonrası mı?

Evet diyecek kesim Türkiye’nin gerçekten Cumhurbaşkanı Erdoğan Liderliğinde daha da ilerleyeceğini ileri sürerken, Hayır diyecek kesim ise Türkiye’nin onlara göre bir diktatörden kurtulacağını ima ediyor! Hatta Hayır demekle Türkiye Cumhuriyetinin rejim değişikliğinden kurtulacağını da ifade ediyorlar!

İşin aslı şudur!

16 Nisan sonrası sonuç ne çıkarsa çıksın Türkiye artık eski Türkiye olmayacak! Neden mi?

Hayır çıktığı zaman yönetim ve anayasa olarak herhangi bir değişiklik olmayacak haliyle İktidar ve Cumhurbaşkanı aynı şekilde yoluna devam edecek. Ancak CHP ve HDP bunu önce siyasi hezimet olarak halka sunacak, ardından da FETÖ ve PKK ile birlikte AB’de dahil olmak üzere Türkiye’nin önünün açılması için Erken Genel Seçim talepleri dillendirilecek. Siyasi erk bunun karşısında nasıl hareket eder o da ayrı bir muamma gibi görülse de 2019’dan önce seçim takvimi önümüze getirilmez. Ama siyaseten sıkıntılı 2 yıl ve bunun karşılığı da ekonomik dengeleri sürekli olarak dizginlemek için çabalayan bir hükümet görüntüsü ortaya çıkar, En büyük Problem ise İşsizlik olur.

Evet çıktığı zaman da herkesin mutlu olduğu bir Türkiye yine olmayacak, Hatta AB baskısı daha artacak ancak Halkın desteği hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hem de Hükümete artacağı için İktidar daha rahat hareket edecek, Nefes alacaktır. Referandum bir nevi ara seçim yada Hem Cumhurbaşkanının hem de Hükümetin yaptığı icraatlar dolayısıyla halktan güvenoyu alması olarak yorumlanacak ve bu da Türkiye’nin elinin güçlenmesi olarak değerlendirilecektir. Buna mukabil döviz fiyatlarının aşağı doğru indiği yatırımların arttığı bir Türkiye ile karşı karşıya kalınacaktır.

Evet ya da Hayır çıkması ile sorunlar peki bitecek mi?

Kısmen Evet! Kısmen Hayır!

Suriye’de ve Irak’ta tutunmaya çalışan ABD’nin terör örgütlerine askeri ve finansman desteği devam edecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “NATO üyeleri, Müttefiki olan Türkiye’ye silah vermeyecek, ambargo uygulayacak ama Terör Örgütlerine silah verecek! Var mı böyle bir şey? “ sözünün yansımalarını önce sahada daha sonra da masa da göreceğiz. Zira Türkiye, Evet ya da Hayır çıkması durumunda da DEAŞ Terör Örgütünü sahadan süpürdüğü gibi PYD/YPG Terör Örgütlerini de bölgeden süpürme harekatına girişecek. Haliyle Türkiye ile bir nevi PYD/YPG Terör Örgütlerine destek veren AB ve ABD’nin birçok askeri ajanı da bölge de zayiat verecek. Lakin Türkiye’nin referandumda Evet demesi halinde daha kendine güvenen ve daha güçlü bir ses ile operasyonlara devam edecektir. Hayır çıkması durumunda ise Halk desteği bile arkasında olmayan Cumhurbaşkanı ve Hükümet sınır ötesinde operasyonlara girişiyor tarzında tacizlere maruz kalacaktır.

Hafta sonu ise Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak’ın “Aldığımız bilgilere göre İran’da 3 milyon mülteci var, Türkiye’ye hareketlenme içinde. Türkiye’ye gelmeye çalışıyor. Daha çok Afgan mülteciler” sözleri dikkat çekici ama ondan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Salı günü İstanbul’da düzenlenen Tatlı Dil Forumu’nda yaptığı konuşmada “Irak’ta mezhep gerilimi yükseliyor. Irak’taki olay aynı zamanda mezhep geriliminden dinamizmini alan aslında bir ırkçılıktır, o da İran’ın adeta kendi o tarihten gelen ırkçılığını bölgede yayılmacı politikalarıyla geliştirmesidir” sözleri de İran’ın İslam coğrafyasında ki hareketlerinin izlendiğini gösteriyor. Pek tabii ki bu açıklamalara İran ise “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran konusunda kullandığı ifadeler, kabul edilebilir değil. Maalesef Türk yetkililerin, komşularına yönelik temelsiz, müdahaleci ve sorun yaratacak açıklamaları devam ediyor. Ankara, başkalarını suçlayarak ve hayali iddialarını tekrarlayarak komşuları konusunda izlediği yayılmacı ve müdahaleci tavrını izah etmeye çalışıyor” sözleri ile karşılık verdi.

Geçtiğimiz aylarda İran’ın Türkiye sınırında ki bölgelerinin, İran’ın eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani’nin şaibeli ölümü sonrası karıştığını ve İran Devrim Muhafızlarının ayaklanmaları bastırdığını da hepimiz biliyoruz. Haliyle 3,5 Milyon Suriyeli Mülteci akını sonrası İran’dan gelebilecek 3 Milyon’luk Mülteci akını Türkiye’nin yeni bir kriz ile karşı karşıya kalması demektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek AB gerekse NATO ile ilgili söylemlerinin sertleştiği bu dönemde yeni olası gelebilecek 3 Milyonluk yeni mülteci akını sadece Türkiye’yi değil AB ülkelerini de etkileyecektir. Bu bağlamda ayrılma sürecine giren İngiltere’yi dahi etkileyecektir. İşin daha da kötü tarafı yeni bir göç dalgasını Türkiye’de kaldıramaz.

Bu bağlamda Türkiye hem mülteciler için kaçış noktası hem de Avrupa’ya ulaşmak için son ana noktalardan bir tanesi iken, Türkiye mültecilerin Avrupa’ya geçişini engelleyebilecek tek ülke. Zira Almanya dahil tüm AB ülkeleri yeni bir mülteci akınını sosyopolitik olarak kaldıramaz.

Özellikle Almanya’nın Türkiye’ye karşı hasmane tutumuna karşı yumuşama politikası gütmek istemesi ve 16 Nisan sonrasını bekleyelim açıklamaları son derece önemli. Ancak AB medyasının son sürat Hayır taraftarlarını desteklemesi ve Hayır Kampanyaları yapan gruplara da özel ihtimam gösterilmesi gözlerden kaçmıyor.

Bu kesişmeler yaşanırken FETÖ’nün ABD yapılanması tarafından desteklendiği belgelenen Savcı Bharara’nın vekili New York Güney Bölge Savcısı Vekili Joon H. Kim tarafından gözaltına alınan Halkbank’ın Uluslararası Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olan Mehmet Hakan Atilla, ABD New York’ta bulunan John Kennedy Havalimanında önce gözaltına alındı daha sonra da çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı. Savcı Kim, görevden alınan FETÖ destekli savcı Bharara ile yıllarca birlikte çalışmış bir isim. Bu skandal karar, eski yönetimin daha doğrusu neocan çetesinin Türkiye-ABD ilişkilerini bozmak için yaptığı son hamlelerden bir tanesi. Neocan çetesinin, ABD Yönetimi içerisinde hala etkin olduğunu ve ABD’nin iç ve dış politikalarını yönlendirdiğini de bu en son hamle ile görüyoruz.

Peki, Atilla neden tutuklandı?

Gerekçe Reza Zarrab ile ilişkiler ve İran’a uygulanan ambargonun delinmesi!

Onlarca sorunun içerisinde dikkat çeken bir kaç soru var!

Atilla, neden ABD’ye gitti? Böyle bir riski varsa neden ABD’ye gitme ihtiyacı duydu ya da duyuldu? Atilla’nın bir anda Havalimanında gözaltına alınması nasıl sağlandı? Savcı Kim, Atilla’nın ABD’ye geldiğini nasıl ve nereden duydu? Atilla, daha önce de ABD’ye gitmiş miydi? Gittiyse daha önceki gidişlerinde neden tutuklanmadı? Türkiye’den çıkışında Atilla böyle bir riskin olabileceğini tahmin etmedi mi ya da Bizim güvenlik güçlerimize Atilla için bir ön istihbarat gelmedi mi?

Görüldüğü üzere onlarca soru var, Ama en önemli soru şu!

Atilla’yı ,ABD Neocan çetesi neden şimdi tutuklama ihtiyacı hissetti? Bu onlar için bir fırsat mıydı?

Suriye’nin yeniden şekillenmesi, ABD’nin bölgeden uzaklaşmamak için türlü atraksiyonları ki bunun en son örneğini Atilla’nın tutuklanması olarak görüyoruz, Irak’ta IKBY’nin Musul’a IKBY Bayrağı dikmesi, DAEŞ’ın bölgede hala güç olması, PYD’nin kantonları birleştirme çabaları ve İran’da ki Afgan ağırlıklı mülteciler ve hepsinin kilit noktası Türkiye!

Bütün bu süreci sıkıntısız aşabilmenin yolu güçlü hükümet ve güçlü sistemle yönetilecek olan Yeni Türkiye!

Çözüm ise 16 Nisan’da bizlerin vereceği karara ve daha sonra Türkiye’nin atacağı adımlara bağlı…

Orhan SARIKAYA

adminadmin