Analiz
Giriş Tarihi : 29-05-2018 12:02   Güncelleme : 29-05-2018 12:02

31 Mart Vakası’ndan Gezi İsyanı’na!

Taksim’de 28 Mayıs 2013’te başlayan ve yaklaşık bir ay süren Gezi olayları, aslında 2010 yılında başlayan “Arap Baharı” olaylarının devamıydı. “Ağaç duyarlılığı” ile başlayan protestoların asıl amacı, Recep Tayyip Erdoğan iktidarını düşürmekti.

31 Mart Vakası’ndan Gezi İsyanı’na!

Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki “One minute” çıkışından sonra, Uluslararası medyada Erdoğan aleyhinde büyük bir itibarsızlaştırma kampanyası baş- lamıştı. Ancak buna rağmen, AK Parti’nin 2011 seçimlerinde yüzde 50 oy alması, ABD/Batı ittifakı- nın “Seçim yoluyla Erdoğan’dan kurtulma” planlarını suya düşürmüştü. “One minute” çıkışından sonra oylarını bir önceki seçime göre daha da artıran Erdoğan, içeride ve dışarıda bağımsız politikalar izlemeye devam ediyordu. Erdoğan’ın küresel sistemin sahiplerine başkaldırı hamlesi, beynelmilel para oligarklarınca cezasın bırakılamazdı! Önce ulusal ve uluslararası medya eliyle ‘kontrollü gerilim stratejisi’ devreye sokularak toplum gerildi. Öyle ki, demokratik bir seçimde yüzde 50 oy almış ülkenin meşru başbakanı, bir anda “diktatör” ilan edilmişti.

Muhalefet partilerinin genel başkanları bile, Erdoğan’a açık açık “diktatör” demeye başladı. Seçimler yoluyla Erdoğan’ı deviremeyeceğini anlayan ABD/Batı ittifakı, medya gücünü kullanarak iktidarı sokakta arayan proaktif bir kitle oluşturmaya hız verdi.

“TÜRK BAHARI” YALANLARI UYDURULDU"

Nitekim uluslararası medya, Gezi Parkı’nda yapılan protestoları çok geçmeden “Türk Baharı” olarak sunmaya başladı. Özellikle CNN International’ın “Türkiye’de savaş var” diyerek deneyimli savaş muha-birlerini Taksim’e gönderip gaz maskeleri ile 9 saat boyunca canlı yayın yapması, bu gösterilerin nihai hedefini gözler önüne seriyordu. Der Spiegel, elinde “Boyun eğme” pankartı bulunan bir isyancıyı kapak yaparak “Direnişe devam” başlıkları atıyordu. Hele İngiliz gazetesi Guardian’ın “İstanbul’daki protestolar Türk Baharı’nın tohumlarını ekiyor” başlıklı haberi, tam 104 yıl önceki 31 Mart Vakası’nın yeniden uygulamaya konulduğunu gösterir gibiydi.

AĞAÇ BAHANE DARBE ŞAHANE

Öyle ki aynı gazete, “Bu gösteriler Türkiye için alışılmadık, çünkü genç yaşlı, sağcı solcu, Kürtçü-Türkçü herkesi bir araya getirdi” diyerek, geçmişte Sultan Abdülhamid’e karşı birleştirilen tüm muhalif unsurlar, şimdi de Recep Tayyip Erdoğan’a karşı birleştirilmeye çalışılıyordu. Sultan Abdülhamid’i “Kızıl Sultan” ilan ederek küresel algı operasyonu yapanlar, şimdi aynı taktiği Recep Tayyip Erdoğan için devreye sokmuştu. Görünürde her şey, Taksim’de bulunan Gezi Parkı’nın bir duvarının “Taksim Yayalaştırma Projesi” kapsamında 28 Mayıs 2013 günü yıkılması ve yaya kaldırımı için bazı ağaçların sökülerek yerlerinin değiştirilmesiyle başlamıştı. Ancak sosyal medya üzerinden harekete geçen algı uzmanları bu durumu “Topçu Kışlası inşaatına başlandığı” şeklinde yaymaya başladı. Parkta oturma eylemiyle başlayan olaylar, bir anda Türkiye’nin her yanına yayıldı. Nitekim bu gösteriler eş zamanlı olarak dış basında da büyük yer bulmuş, ABD ve Avrupa bası- nında Erdoğan bir anda “diktatör” olarak anılmaya başlanmıştı. Üstelik Erdoğan’a sadece ‘diktatörlük’ suçlaması yapılmıyor, El Kaide terör örgütüyle ilişkili olduğu da iddia edilerek, El Kaide’nin parasal kaynak sağlayıcıları ile ilişkilendirilmeye çalışılıyordu. Bunun nedeni, şayet Erdoğan bu kalkışmayla iktidardan düşürülebilirse, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması planlanıyordu. TARİH TEKERRÜR EDİYORDU Sözde bir “ağaç kesme” yüzünden başlayan Gezi Parkı eylemleri, ilerleyen günlerde Taksim Meydanı’nı işgal girişimi, polisle çatışma, kamu malı- na zarar verme, yol kapatma, kundaklama gibi çeşitli eylemlerle devam etti. Evet, tarih bir kez daha tekerrür ediyordu... Zira her ne kadar Gezi Ayaklanması ile 31 Mart Vakası’nın çıkış nedenleri farklı olsa da, eylemlerin bir anda yayılması ve nihai hedef bakımından birbirinin aynıydı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Taksim Meydanı’nın daha modern bir hale getirilmesi ve araç trafiğinin yeraltına alınması amacıyla bir proje hazırlamıştı. Belediye Meclisi, 16 Eylül 2011 tarihinde oy birliği ile Taksim Yayalaştırma Projesi’ni kabul etti. Üstelik bu plan, 4 Ocak 2012 tarihinde Anıtlar Kurulu tarafından da onaylanmıştı. Ancak söz konusu proje içerisinde 31 Mart Vakası’nın simgesi haline gelen ‘Topçu Kışlası’nın da yapılacak olması, vesayetçi yapıyı telaşlandırmış, 31 Mart ruhunu hortlatmaya yetmişti. Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesinde Topçu Kışlası’nın sembolik bir anlamı vardı. Zira amansız bir “irtica olayı” olarak topluma sunulan 31 Mart ayaklanması bu kışladan başlamıştı. Aslında Top- çu Kışlasında bulunan askerler, Sultan Abdulhamid’e sadıktı. Ancak olay günü kışlaya yerleştirilen “asker görünümlü” ajanlar, sahte padişah fermanıyla buradaki taburu ayaklandırmayı başarmışlardı. Erdoğan muhaliflerine göre hükümet, bu projeyi yeniden hayata geçirmekle ‘bir rövanş’ alma peşindeydi. Hiç şüphesiz bir protestonun haklı, ahlaken doğru bir nedenden dolayı ortaya çıkmış olması, onun sonuçlarının siyaseten doğru, ilerici, demokrat olacağı anlamına gelmiyordu. Nitekim olayları ustaca provoke edenler, Gezi’deki küçük bir eylemi büyüterek ciddi bir kalkışmaya dönüştürmesini bilmişlerdi.

YALANLARLA KIŞKIRTTILAR

31 Mart 1909 tarihinde Taşkışla’ya gelerek “tüm askerlerin şapka giyeceği” sahte fermanı okuyarak o gün askeri isyan başlatanlar, şimdi de “Erdoğan’ın özgürlükleri yok ettiği” algısını oluşturarak iktidardan düşürmek istiyordu. Oyun aynı oyun, plan aynı plandı. Sultan Abdülhamid’e karşı düzenlenen tertipte de gençlerin sözde tek bir ‘masum’ isteği vardı: 1908 devriminin unutulan ‘özgürlük’ ve ‘adalet’ sloganlarının hayata geçirilmesi… Nitekim “iyi niyetle” başlayan bu eylemler, payitaht sokaklarını bir anda yangın yerine çevirmiş, olaylar yüzlerce masum insanın ölmesine ve nihayetinde Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesine neden olmuştu. İşte 31 Mart Vakası’nda Osmanlı tebaasını “din elden gidiyor” diyerek provoke edenlerin yerini, birkaç ağacın kesilmesine tepki duyan vatandaşların öfkesini Gezi’de “laiklik, özgürlük elden gidiyor” diye yaygara koparanlar almıştı.

Nihai hedef, elbette Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan’ın Beşiktaş’ta bulunan Başbakanlık Ofisi, işgal edilmekten son anda kurtulmuştu.

Perde gerisindeki hedefleri başkaydı

Gezi kalkışması, aslında Üst Aklın doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef almasına rağmen, gerek ulusal, gerekse uluslararası basın olayların asıl nedenini “Türk halkının yeşile karşı duyarlılığına” bağlamıştı. Oysa GENAR Araştırma Danışmanlık Eğitim Şirketi’nin 8-9 Haziran 2013 yılında hazırlamış olduğu “Gezi Parkı Profili” isimli raporuna göre; gösterilerin sebebi olarak katılımcıların %58’i Recep Tayyip Erdoğan’ı, %13,7’si hükümeti, %8,2’si polis şiddetini, %3,4’ü ağaçların kesilmesini, %2’si özgürlüklerin kısıtlanmasını, %2’si AVM kurulmasını, %2’si ayrımcılığı, %1,8’i rantı, %1,6’sı yanlış üslubu, %1,2’si inatlaşmayı ve %1,2’si faşist uygulamaları gösteriyordu.

Murat Akan/Diriliş Postası

adminadmin