Tarih
Giriş Tarihi : 22-09-2018 09:17   Güncelleme : 22-09-2018 09:17

8 Yılda 4 Asırlık Damga

8 Yılda 4 Asırlık Damga

Günümüz tarihçilerinin yüzeysel bilgilerle karaladığı Yavuz Sultan Selim Han, 8 yıllık hükümdarlık döneminde İttihad-ı İslam’ın, Batı’nın gözü dönmüş emperyalizmine ve İran’ın “Büyük Şia Devleti” idealine 4 asır kalkan olacak ümmet bilincini bu coğrafyaya aşıladı.

Şimdilerde kaosla yoğrulan Ortadoğu, yine Yavuz Sultan Selim’in miras bıraktığı direniş ruhuyla ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Kanuni Sultan Süleyman’ın payitahtta oturduğu 1520-1566 yılları arası Osmanlı Devleti’nin en şaşalı dönemi olarak adlandırılır. Devletin resmi sınırlarının yanı sıra etki ettiği büyük coğrafya, sahip olduğu askeri güç, halkın refah seviyesi ve benzer daha birçok veri de bu kanaati destekler.

KANUNİ DÖNEMİNİN TEMELİ ATILDI

Fatih ve Yavuz Sultan Selim’den sonra imparatorluğun büyük stratejisinin oluşturulması ve uygulanmasının mimarı olarak 46 yıl tahtta kalan Kanunî, Osmanlıların altın çağını inşa etmiştir. Özellikle Habsburglar ve Macarlarla Balkanlar’da, İspanyollar ile Akdeniz’de Osmanlıların bu dönemde kazandığı başarılar Kanunî devrini, kendisinden sonra gelenler için bir örnek çağ haline getirmiştir.* Ancak bu muhteşem dönemin zeminini, kuşkusuz Kanuni’den önce tahtta bulunan I. Selim ya da dünyaca bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim Han hazırlamıştır. Bu büyük padişahın bugünden tam 498 yıl önce ebediyete intikal ettiği 22 Eylül 1520 tarihi, özelikle Ortadoğu tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. 9. Osmanlı padişahı ve 88. İslam halifesi Yavuz Sultan Selim Han için ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı “Ortadoğu tarihinden ismi silinmeyecek padişah” diye bahseder. Bu tanımlamayı daha iyi anlamak için Yavuz’un 8,5 yıl süren kısa hükümdarlık döneminin en temel icraatı sayılabilecek “Şark Seferi”nin önemini bilmek gerekir.

SATRANCI SEVERDİ ÇÜNKÜ...

Hükümdarların oyunu olarak adlandırılan, sağlam strateji ve öngörülerin kazananı belirlediği satranç oyununun bir üstadı olan Yavuz Sultan Selim, bu meziyetleri devlet yönetiminde de destansı bir bizimde sergilemiştir. Yavuz’un 500 yılı aşkın süre önce Ortadoğu konusunda ortaya koyduğu strateji ve attığı adımları, günümüzde söz konusu coğrafyada yaşananları göz önüe alarak çok daha iyi anlamak gerekmektedir.

ACEM OYUNLARINI GÖRMÜŞTÜ

1511’deki Şahkulu isyanı ile 1512’deki Nur Ali Halife isyanı Safevi Hükümdarı Şah İsmail’in Osmanlı’nın doğu illerini Şiileştirme politikasının ilk kıvılcımlarıydı. Yavuz’un yeğeni Şehzade Murad’ı da yanına alarak müridi yapan Şah İsmail Şiileri tek çatı altında toplayan bir devlet hayalini gerçekleştirmeye çok yaklaşmıştı. Öyle ki Murad Amasya, Çorum ve Tokat illerine kadar ilerleyerek Osmanlı topraklarında Şah adına hutbe dahi okutmuştu. Şah İsmail, Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan Türkmenler üzerinde baskı kuruyor, Bâtıni hareketine tabi olan Osmanlı tebaalarını bünyesine katmak için faaliyetler yürütüyordu. Safevilerin bu faaliyetleri Osmanlı için büyük bir sorun haline gelmişti. Yavuz Sultan Selim, saltanat mücadelelerine girişerek muvaffak olunca 1512’de tahta çıktı ve giderek büyüyen ayrılıkçı Bâtınilik hareketine ve Şah İsmail’e karşı büyük bir taarruz hazırlığına başladı.

BİR ZAFERDEN DAHA BÜYÜK!

Ve nihayet Yavuz, 1514 baharında tarihe “İran Seferi” olarak mal olan büyük şark seferine başladı. Yaklaşık 5 ay süren sefer, 23 Ağustos 1514’teki Osmanlı’nın kesin bir zafer elde ettiği Çaldıran Savaşıyla sonuçlandı. Bu zafer sonucunda Safeviler uzunca bir süreliğine Osmanlı Devleti’ni tehdit edemeyecek duruma gelirken, Anadolu’da yürütülen İran propagandası sona erdi. İranlıların elinde bulunan Kemah, Diyarbakır ve Mardin kaleleri ele geçirildi. Doğu Anadolu, İran Azerbaycan’ı Osmanlı Devleti’nin eline geçti. Dulkadiroğulları koruyan İran’ın gücü ortadan kalkınca 1515 yılında beyliğin toprakları ele geçirildi ve Gürcistan Osmanlı Devleti’nin denetimine girdi.

ZİNCİRLEME ZAFERLER

Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşı’ndan sonra Turnadağ savaşıyla Dulkadiroğulları beyliğine son vererek Anadolu Türk birliğini perçinlerken ardından çıktığı Mısır seferiyle Memlûk devletini tarih sahnesinden sildi. Sina Çölü aşılarak yapılan bu seferle Suriye ve Filistin toprakları Osmanlı Devleti’nin eline geçti. Mısır yolu Osmanlılara açıldı.

Halifelik Osmanlılara geçti. Böylece Osmanlı Devleti teokratik bir yapıya kavuştu. Mısır’ın fethiyle Baharat Yolu ve Doğu Akdeniz Osmanlı egemenliğine girdi. Mısır’ın hazineleri ve ganimetleri Osmanlı maliyesine en parlak dönemini yaşattı.

ASIL HEDEF PORTEKİZ

Mısır Seferi ile Yavuz, o dönemde Afrika’nın güneyinden dolaşarak Hindistan’a ulaşan ve Kızıldeniz, Arap yarımadası ve Basra körfezinde etkili askeri harekatlara girişen Portekizl tehdidini savuşturmuş oldu. İslam’ın mukaddes mekânlarını da tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir Hıristiyan tehdidine maruz bırakmıştı. Portekizliler, Kızıldeniz ve Basra Körfezini kapatıp Baharat Yolu’nun güzergâhına hâkim olarak bir yandan da Mısır’ı ekonomik olarak zayıflatmıştı. Memlükler, bu Portekiz tehdidi karşısında çok zorlanmaktaydı. Bütün bu durum Osmanlıları ve Yavuz’u mecburi bir kurtarıcı olarak öne çıkarmıştı, çünkü Suriye, Mekke-Medine ve Mısır’ın ileri gelen uleması Osmanlılardan medet umar hale gelmişti. Mısır Seferi’nin başarıya ulaşmasının ardından Mekke üzerindeki Portekiz tehlikesi tamamen bitti.

400 YILLIK HUZUR SONRASI KAOS

Yavuz Sultan Selim Han’ın döneminde Osmanlı Devleti, İran hariç İttihad-ı İslam’ı gerçekleştirdi. Bu bilinç, emperyalizme karşı 400 yıl boyunca İslam’ın kalesi oldu. Osmanlı’nın 20. yüzyıl başlarında yıkılmasıyla İslam toprakları ve özellikle de Ortadoğu’da kaos. Bir yandan ABD, Fransa, İngiltere bir yandan İran bir yandan da İsrail’in entrikalarıyla kan gölüne dönen bu coğrafyanın çıkışı yine o ümmet bilincini özümsemekten geçiyor.

Büyük Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim Han’ı vefatının 498’inci sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz.

Suat Vilgen / Diriliş Postası

adminadmin