Kültür
Giriş Tarihi : 17-03-2019 09:30   Güncelleme : 17-03-2019 09:30

8 yılın özeti: kan, gözyaşı ve acı

​Orta Doğu’da Batılı küresel şer güçlerin müdahalesiyle başlayan ve “Arap Baharı” olarak lanse edilirken bir “Arap Yangınına” dönüşen süreçte Suriye’de patlak veren iç savaş tam 8 yılı geride bıraktı.

8 yılın özeti: kan, gözyaşı ve acı

İktidar hırsıyla kendi halkına silah doğrultan İran destekli Esed rejiminin ateşiyle bölgede hâkimiyet kurarak sömürü düzeni kurmaya çalışan başta ABD olmak üzere diğer Batılı ülkelerin kurdurduğu terör örgütlerinin ateşi arasında kalan halk kan, gözyaşı ve acıya boğuldu.

Özellikle Esed/Hamaney rejim güçlerinin kullandığı konvansiyonel silahlarla yüz binlerce sivil iç savaşın bombardımanları altında can verdi, milyonlarcası yerinden yurdundan edilerek sürgüne mahkûm edildi. Türkiye’den başka kimselerin kucak açmadığı aralarında yüz binlerce kadın, çocuk, yaşlı ve hastaların bulunduğu bu insanlar deyim yerinde ise bir çırpıda kendilerini kamplarda yaşam mücadelesi verirken buldu.

İÇ SAVAŞ NASIL BAŞLADI?

Takvimler 2011 Şubat ayını gösterdiğinde Tunus’ta fitili ateşlenen sözde “Arap Baharı” gösterileri sonucu Mısır’da Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in devrilmesi komşu ülke Suriye halkı içinde yankılanmaya başlamıştı. Yıllardır Mısır’dakine benzer şekilde Esed rejiminin baskıcı yönetiminden yaka silken Suriye halkı bunalmış durumdaydı.

Hal böyleyken Dera’da iki kadın doktor arasında geçen telefon görüşmesinde geçen Mübarek’in devrilmesiyle ilgili konuşma rejimin muhaberatına takıldı. Telefonda “Mübarek gitti, darısı bizim başımıza… İnşallah bizimki de başımızdan gider” ifadelerini kullanan Suriyeli iki kadın gözaltına alındı. Nezarethanede örtüleri açılarak saçları tıraş edilen kadınlar bin bir türlü aşağılanmaya maruz bırakılarak evlerine gönderildi.  6 Martta bu durumu hazmedemeyen kadınların yakını olan gençler sokaklara çıkarak rejim karşıtı gösterileri başlattı.

“EY DOKTOR (BEŞŞAR ESED) ŞİMDİ SIRA SENDE”

Suriye sokaklarındaki duvarlara “Ey Doktor (Beşşar Esed) şimdi sıra sende” yazan yaşları daha 10-15 arasındaki gençler yaka paça gözaltına alındı. Bunun üzerine gençlerin içinde bulunduğu Aşiret reisleri çocuklarını almak için rejime bağlı makamlara başvurmak için gittiklerinde yine türlü aşağılayıcı tavır ve davranışlara maruz kaldı. Özellikle Nusayriler’in oluşturduğu rejime bağlı yönetimdeki yetkili “Çocukları unutun, yerine yenilerini yapın. Eğer tekrar istemeye gelirseniz bu defa bu çocukların annelerini de getirttireceğim buraya” diyerek onları kapı dışarı etti.

İLK KAN AKTI: 15 MART 2011

Rejim yetkililerinin bu insanlık dışı tutumu karşısında aşiretlerin gençleri ve bölge halkı hep birlikte şehrin meydanlarına çıktı. Cadde ve sokakları “Suriye halkı aşağılanamaz” sloganlarıyla inleten öfkeli kalabalık çocukların serbest bırakılmasını istedi. Protestoların üçüncü gününde halkın üzerine ateş açan rejim güçlerinin silahından çıkan gerçek mermilerle 4 sivil öldürüldü. Silah zoruyla durdurulmaya çalışılan gösteriler kısa sürede Lakiye ve Tartus şehirlerine sıçrayınca Suriye rejimine karşı devrimci hareketin ayak sesleri alttan alttan kendini duyurmaya başladı.

YARIM ASIRLIK DEMİR YUMRUK

Esed ailesini kurduğu tek partinin yarım asırlık baskıcı yönetimi altında işsizlik ve yolsuzlukla boğuşan Suriye’de siviller tepkilerini gösterilerle artık sokağa taşırmış ve ordunun silahlı bastırma politikası gidişatı bir iç savaşın fitilini ateşlemişti.

Zaman içinde bütün bu kaos ve kargaşa üretmeye elverişli ortamı kullanan başta ABD olmak üzere diğer Batılı ülkelerse ülkenin petrol vs zenginlikleri sömürmek için sahaya sürdüğü terör örgütleriyle savaş daha da kızıştı.

Dünyanın bölgede yaşanan insanlık trajedilerine kör, sağır ve dilsiz kesildiği iç savaş sürecinde bütün yapıp ettikleri cılız raporlar açıklamak olan Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre 8 yıllık süreçte kimyasal silah kullanma, halkı açlığa sürükleme, tehcir etme, ablukaya alma, keyfi tutuklama ve işkence etme gibi savaş suçlarının hepsinden daha fazlası yaşandı.

SADECE TÜRKİYE KUCAK AÇTI

Sivil kayıpların yüz binlerle ifade edildiği savaşta, 5 milyon 684 bin sivil zorla yerinden edildi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliğine göre, bu kişilerin 3 milyon 644 binine Türkiye tek başına ev sahipliği yapıyor.  Suriyelilerin 946 bini Lübnan'da, 670 bini Ürdün'de, 253 bini Irak'ta, 133 bini Mısır'da barınıyor. 6 milyon 600 bin sivil ise, ülke içinde yerinden edildi. Suriye'de 2 milyon 980 bin sivil ulaşılması zor bölgelerde ya da kuşatma altında yaşıyor.

13 BİN 983 KİŞİ İŞKENCEYLE ÖLDÜ

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), 11 Mart tarihli raporunda, Esed rejiminin Mart 2011- Mart 2019'da alıkoyduğu kişilerden en az 127 bin 916'sını halen cezaevlerinde tuttuğunu açıkladı. Rapora göre, en az 13 bin 983 kişi rejimin işkencesi nedeniyle öldü.  En az 216 kez kimyasal silah kullanan rejiminin kuşatmasında açlık ve ilaç yetersizliği sonucu 398'i çocuk, 187'si kadın en az 921 sivil yaşamını yitirdi. Terör örgütü YPG/PKK ise en az 2 bin 705 kişiyi halen alıkoyarken, DEAŞ'ın alıkoyduğu en az 8 bin 143 kişinin akıbeti bilinmiyor.

SON BİR YILIN KRONOLOJİSİ

Suriye'de halihazırda 13 milyon 100 bin sivili yardıma muhtaç kılan iç savaşın son bir yılına kronolojik olarak birlikte göz atalım:

Ocak 2018: Türkiye, Afrin'deki terör örgütleri YPG/PKK-DEAŞ'a karşı Zeytin Dalı Harekatı'nı başlattı. Şimdiye kadar bin 100 kilometrekareden fazla alan terörden arındırıldı.

30-31 Ocak 2018: Soçi’de Ulusal Diyalog Kongresi düzenlendi. Anayasa Komitesi kurulma kararı alındı.

14 Mart- 24 Nisan 2018: Doğu Guta’dan zorunlu tahliyeler yapıldı. Bölge rejimin eline geçti.

6 Nisan 2018: Rejim, 10 numaralı olarak bilinen bir kanun çıkararak, tehcir edilen sivillerin taşınmaz mallarına el koymaya başladı.

21 Mayıs 2018: Başkent Şam tümüyle rejimin kontrolüne girdi.

15- 31 Temmuz 2018: Ülkenin güneyindeki iller, Ürdün ve İsrail sınırı, tümüyle rejimin eline geçti.

17 Eylül 2018: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rus mevkidaşı, İdlib’deki ateşkesi koruma altına alan Soçi mutabakatını imzaladı. Ancak rejimin ihlalleri hız kesmedi. Rejim saldırılarında 105'ten fazla sivil öldü, 300'den fazla sivil yaralandı.

19 Aralık 2018: ABD, Suriye’deki güçlerini çekeceğini duyurdu. Bunun üzerine güvenli bölge, ABD'nin YPG/PKK’ya sağladığı silahların geri alınması konuları tartışılmaya başlandı.

15 Şubat 2019: YPG/PKK ve ABD, Fırat'ın doğusunda kalan son DEAŞ bölgesini ele geçirdi. Böylece DEAŞ varlığı, yalnızca rejim kuşatmasındaki bölgede kaldı. ABD Başkanı Donald Trump'ın Avrupa ülkelerine, ele geçirilen DEAŞ mensubu vatandaşlarını geri alma çağrısı, söz konusu ülkelerin bu konudaki hazırlıksızlığı ve isteksizliklerini ortaya çıkardı. YPG/PKK'nın serbest bırakmak için anlaşmalar yaptığı DEAŞ'lıların akıbetinin ne olacağı konusu gündeme oturdu.

Şubat- Mart 2019: Rejim ve destekçisi İran'ın komutasındaki yabancı terörist gruplar, "İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi"ne saldırılarını yoğunlaştırdı. Askeri muhalif kaynaklar, rejimin garantörü Rusya'nın da hava saldırılarına eşlik ettiğini rapor etti.

12 Mart 2019: Rejim, silah olarak kullanımı yasak olan beyaz fosfor bombasıyla İdlib'deki sivil yerleşimlere saldırdı.

Muhammed Şimşek / Diriliş Postası

adminadmin