Yaşanan olaylar hakkında bir fikir beyan etmek ya da bir tahlilde bulunmak da olaylara nereden baktığınızla alakalıdır! Hele hele meseleleri sadece yaşadığınız andan ibaret görürseniz o meselelere karşı palyatif tedbirler almanın ötesine geçemezsiniz! Alacak olduğunuz palyatif tedbirler neticesinde o meseleleri halletmiş bir zafer elde etmiş gibi görünseniz de aradan az bir zaman geçtiğinde daha büyük meselelerle karşı karşıya kaldığınızı mazallah her şeyi kaybettiğinizi fark edersiniz! Edersiniz etmesine de işte o zaman da iş işten geçtiğinin, yapacak hiç bir şeyin de kalmadığının çaresizliğiyle çırpına çırpına can verirsiniz!
Bu durum insan için geçerli olduğu kadar toplumlar, milletler, devletler için de geçerlidir!
İşte bu durumda eğer bir fert iseniz ya da bir aile babası ya da büyüğü iseniz mesuliyetleriniz belki de sadece onlarla sınırlı kalabilir!
Mesela bir şehrin belediye başkanıysanız, sizi seçen şehir sakinlerinin beklentilerini karşılamanın ötesinde, belki de bugün sizi seçenlerin de düşünemeyeceği, geleceği çizen projeler planlar yapmak, mesuliyetinizi sadece bugünden ibaret görmemek mecburiyetiniz vardır!
Hele hele bir devlet başkanıysanız...
Özelikle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi bir devletin başıysanız işiniz mecburiyetleriniz bir başka zordur! Düşünsenize bir yanda koskoca imparatorluğun çözülememiş mesuliyetleri ve mecburiyetleri, yüz yıllık içte ve dışta devam eden hesaplaşmalar, diğer yanda dünün mağdurlarının mağduriyetlerinin hala devam ediyor oluşu ve sizden başka bu mağduriyetleri giderecek bir başka kapının da olmayışı! İşin en acı olan yanı da günden güne, dün bir bilemedin iki cepheden ibaret olan savaşın bugün yüzlerce cephede, içte ve dışta devam etmesi!
Bu arada dün yola çıktıklarınızın kiminin yarı yolda kalması onların da yüklerini omuzlamanız, hatta o yorulanları da sırtlayıp taşımaya çalışmanız!
Evet şikayet etmezsiniz, belki de şikayet etmeye de hakkınız yoktur! Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesiyle “Sen bir devsin, yükü ağırdır devin” ifadesinde olduğu gibi bir hal yaşamak senin kaderindir!
Bu satırları, Anadolu’yu Çağrı ve Tuğrul Bey’e işaret eden Seyyid Ebul Hasan Hakkâri’nin diyarı Kars’tan, Kars’ta bulunan Ani Harabeleri'nden yazıyorum!
Sultan Alparslan’ının buraları fethinden sonra buraları idaresine bıraktığı Ebu-l Menuçerh adına yapılan caminin içerisinde yazıyorum. Karşı tarafımda ise Ermenistan toprakları, arada Aras nehrinin kolu Arpaçay nehri akıyor. Bir kaç gün öncesinde sessiz sedasız tereyağından kıl çeker gibi yapılan Ermenistan’daki askeri darbe ve öğrendiğim kadarıyla darbeyi yapan kişi de Asala bağlantılı! Daha bir ay önce de Ermenistan tek taraflı olarak Türkiye ile yaptığı anlaşmaları askıya almıştı!
Ben bu satırları bağlamak üzereyken radyomdan öğreniyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımız Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’i karşılıyor, tam da Temel Karamollaoğlu’nun 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmeye başladığı saatte!
Kendinizi bir an Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine koyunuz lütfen, siz bir yanda yüz küsur yıl öncenin bitmeyen hesaplaşmasının ortasında dünün mesuliyeti ve mecburiyeti omuzlarınızda nelerle uğraşırken, diğer yanda cumhurbaşkanlığı makamını sevinçle ve gururla takdim ettiğiniz kardeşim dediğiniz, kimi zaman yorulduğunda da omuzunuza alıp taşıdığınız insan ve insanların neyi kimlerle konuştuklarını düşünün!
İçim ürperdi bir an!
Ölümünün 100.yılında hayatını 81 il 100 noktada tiyatro sahnesinde canlandırmak için çıkıp, 84. temsilini verdiğim Kars Ani Harabeleri'nde, merhum Sultan II. Abdülhamid Han’ı azleden meclisteki oturumu idare eden Said Paşa geldi aklıma!
Biliyor musunuz, Said Paşa merhum Sultan II. Abdülhamid Han’ın 7 kez sadrazamlığını yapan kişiydi!
Sayın Cumhurbaşkanım Allah yüreğinize ferahlık versin!
Ahmet Yenilmez - GÜNEŞ
