Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 08-08-2012 14:21   Güncelleme : 08-08-2012 14:21

Adaletle yönetmek mi, adaletsizlikte adalet mi

Günümüz dünyasında yöneticilik, ehliyet ve liyakat sahibi olan veya olmayan herkesin talep ettiği bir makam haline gelmiştir

Adaletle yönetmek mi, adaletsizlikte adalet mi
Günümüz dünyasında yöneticilik, ehliyet ve liyakat sahibi olan veya olmayan herkesin talep ettiği bir makam haline gelmiştir. Bulunduğu kurum ve kuruluşlarda en ufak bir idari makamı elde etmek için tavus kuşu gibi kabaranlar, makamı elde edip hayatın gerçeğiyle karşılaştıklarında eski şekillerine dönmektedirler. Bundan sonrası ise yaptıkları yanlışlara kılıf oluşturmak, yanlışları bir başkasına yaptırmak veya yamamaktır. Genellikle eleman iken yeteneksiz ve yetersiz olup suya sabuna dokunmayan bireyler, yöneticiliğe talip olarak bu kötü gidişe dur demek istemektedirler. Kendileri verimsiz ve sorunlu eleman olduğu için, kurumsal işleyişin önündeki engellerin tespit edilmesi noktasında bir sıkıntıları yoktur. Kendilerini değerlendirmeleri yeterli olmaktadır. Burada temel sorun, tespit ettikleri bu sıkıntıların giderilmesinde kendilerinin de görev almak istemelerindedir. Zira sorunun kaynağı, hatta bizzat kendisi olan bireylerin çözümün bir parçası, hatta uygulayıcısı olmaları olanaksızdır. Varlıklarının sorun olduğu bir zaman diliminden, sadece konum değiştirerek çözümün merkezine oturmaları ile sorunlar çözülememektedir. Aksine yöneticiliğini yaptığı kuruluş personeli tarafından sorunun kaynağı olduğu zamandaki varlığı, davranışları ve uygulamaları sürekli önüne çıkarılacaktır. Bu durumda yönetici konumunda olanlar baskıcı bir yapı kurarak geçmişini önüne çıkaranları ezerek varlığını kanıtlamaya çalışacak yada geçmişin yanlışlarının ağırlığı altında ezilerek sorunların birinci dereceden kaynağı olmaya devam edecektir. Böylece kurumdaki sorunlar katlanarak çoğalacak, hitap ettiği insanlara hizmet üretmesi gereken sistemin kendisi sorun haline gelecektir.

Geleneğimize baktığımızda yöneticiliğin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı konusunda çok önemli deneyimler ve ipuçları bulunmaktadır. İslam kültürünün ana dinamiklerinden ve yönetimin temel taşı, olmazsa olmazı olan “adalet” olgusunun yöneticilerin belirleyicisi olduğu sıklıkla vurgulanmaktadır. Hükümdar peygamberlerden olan Hazreti Süleyman’ın yegane özelliği adaletle hükmetmesidir. Asasının kırılması olarak Kuran’da nitelenen olgu ise Hazreti Süleyman’ın ölmesine bağlı olarak hükmettiği topraklarda tedrici bir şekilde adaletin ortadan kalkması ve zulmün hakim olmasıdır. Zulüm hakim olduğunda ise halk Hazreti Süleyman’ın öldüğünün farkına varmaktadır. Zira yöneticisine öyle bir inanmış ve güvenmiştir ki onun adaletsiz olduğunu aklından dahi geçirmemekte, olsa olsa ölmüş olabileceğine hükmetmektedir. Yöneticiliğin en belirleyici özelliklerinden olan adalet olgusu ve adaletin olmadığı durumlarda zulmün ortaya çıkması bu örnekle zirve yapmaktadır.

Yine İslam geleneğinde Hazreti Ömer’in hutbede iken, adaletten şaşması durumunda kimin ne yapacağını söylemesi üzerine dinleyicilerden bir kişinin “seni kılıcımızla düzelteceğiz” demesi adalet olgusunun ne denli önemli ve korunmaya muhtaç olduğunu göstermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta yönetici konumunda bulunan Hazreti Ömer’in kibre kapılarak, kendisine yanıt veren kişiye bir düşmanlık beslememesidir. İşte adalet böyle bir olgudur.

Osmanlı döneminden de yaşanan bir örnek konuyu daha net ortaya koyacaktır. Şeyh Edebali’nin Osmanlının kurucusu Osman Gaziye hitaben söylediği nasihatler günümüz yöneticilerinin duvarlarını süslemekten ve bir yerlere mesaj vermekten başka işlev görmemektedir. Oysa o söylenenler hayatın içinden gelen ve sosyolojik evrimle yoğunlaşmış üstün deneyimlerdir. Nasihatlerin giriş kısmında

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..” olarak ifade edilen olay adaletin en güzel tanımlamasıdır. Yönetici ve yönetilen arasında olması gereken ilişkileri tanımlayan özlü sözlerdir. Yönetilenin duygusal ve kırılgan olduğunu unutmaması gerekir akılcı bir yöneticinin. Aksi halde dengeler alt üst olur. Yöneticinin duygusal olduğu durumlarda kaos katlanarak çoğalır, kişisel didişmeler, anlamsız tartışmalar ve kırıcı davranışlar olaylarda belirleyici olur.

Ne yazık ki günümüzde Hazreti Süleyman, Hazreti Ömer veya Şeyh Edebali gibi yöneticileri bulmak samanlıkta iğne aramak gibi olmaktadır. Bulana kadar uğraşmanız bir yana, bir taraftan da elinize iğne batması riski oldukça yüksek olmaktadır. Bu yüzden adaletle hükmedilecek günlere ulaşana kadar en güzeli, yöneticilerden adaletsizlikte adil olmalarını ve her bir bireye eşit oranda adaletsizlik yapmalarını beklemektir. Aslında bunu beklemek de hayalden öte bir şey değil ya. Sözü yine Şeyh Edebali’ye bırakarak noktalayalım “Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”
 
adminadmin