Kültür
Giriş Tarihi : 18-06-2017 09:00   Güncelleme : 18-06-2017 09:22

Afgan dağlarında Bir Kaçak Yolcu

Pasaportsuz sınırı geçti. Kaçakçıların izini sürdü. Dağ, bayır kilometrelerce yürüdü. Çekim yaparken yaralandı. Mum ışığında not tuttu. Mücahitlerin şahadetine tanıklık etti. Âdem Özköse son kitabı ‘Kaçak Yolcu’da filmlere taş çıkartan yaşanmış gerçek bir yolculuğu kaleme aldı.

Afgan dağlarında Bir Kaçak Yolcu

Gazeteci-Yazar Âdem Özköse 6. kitabı ‘Kaçak Yolcu’ ile okuyucu karşısına çıktı. İstanbul’dan Afganistan’a ulaşan yolculuk hikâyesini anlatan Özköse, yolculuk esnasında birçok zorluklarla karşılaştı. Pakistan Başkonsolosluğu’na yaptığı vize başvurusunun kabul edilmemesi kararından vazgeçiremedi. Sınırları bir bir aşarak hedefine ulaştı. Kırmızı bültenle aranan Müslümanlar’la röportajlar gerçekleştirdi. Tüm bu maceralı ve bir o kadar da tehlikeli yolculuğunu kaleme alan Özköse ile yeni kitabı hakkında konuştuk.

Kaçak Yolcu nasıl ortaya çıktı; kitabın öyküsünü anlatır mısınız?

Yıllardır dünyayı gezen, uzak ülkelere yolculuklar yapan biriyim. Yaptığım yolculuklar arasında benim için en unutulmaz olanı Afganistan-Pakistan sınırındaki Veziristan’a yaptığım kaçak yolculuktu. Her ânı macera dolu olan bu yolculuğu bir gün mutlaka kaleme alacağım düşüncesiyle hep içimde tuttum. Dünyanın en çok merak edilen topraklarından biri olan Veziristan’ı, orada yaşayan insanların hikâyelerini, Afganistan’daki Türk direnişçileri kaleme almam gerektiğini düşünüyordum. Ben genelde yazacağım kitabı önce içimde biriktiririm. Bu birikme bazen aylar bazen de yıllar sürer. Geriye ise sadece yazmak kalır. Bu ise işin en kolay aşamasıdır. Sonunda yazma vaktimin geldiğini hissettim ve Genç dergisinden dostum Süleyman Ragıp Yazıcılar’ın da cesaretlendirmesiyle Kaçak Yolcu’yu kaleme almaya başladım.

ABDÜLHAMİD HAN’IN SAHİP ÇIKTIĞI VEZİRİSTAN

Veziristan Türkiye’de pek fazla bilinmiyor; nasıl bir yer Veziristan?

Veziristan bölgesi özgürlüklerine düşkün insanların yaşadıkları dağlık bir bölgedir. Veziristan’ın yerel halkını Peştunlar oluşturuyor. Peştunlar Afgan ve Pakistan Peştunları olarak ikiye ayrılsa da aralarında hiçbir fark yoktur. Her Peştun Müslüman’dır, Sünni’dir, Hanefi’dir ve Peştunca konuşur. Veziristan ayrıca hep direnişin kalesi olmuştur. İngilizler Veziristan’ın yerel halkı olan Peştunlar için “Patan” derler. Patan vahşiler, yabaniler anlamına gelmektedir. Hind Alt Kıtası’nın her yerinde hâkimiyet kuran İngilizler sadece Veziristan’da hâkimiyet kuramamışlar ve bu bölge tarihi İngiliz kaynaklarına “Korkunç Eyalet” olarak geçmiştir. Veziristan ayrıca Osmanlı Hilafeti boyunca da İstanbul’a hep sadık kalmış, İngiltere Veziristan’ı işgal edince Sultan Abdülhamid Han Mekke Valisi aracılığıyla Veziristan’daki Peştun aşiretlere silah ve para yardımında bulunmuştur.

VEZİRİSTAN’DA KATLİAM VAR

Şu an ne durumda Veziristan?

Veziristan’da şu an resmen katliam var. Düğün evleri, cenazeler bombalanıyor. Terörle mücadele adı altında insansız hava araçlarıyla suikastlar düzenleniyor. Bu anlamda Veziristan’ın Suriye veya Arakan’dan pek de farkı yok. Tek fark Veziristan’ın pek fazla bilinmemesi. “Kaçak Yolcu” kitabımız Veziristan’da yaşananların fark edilmesine katkı sağlarsa hedefine de ulaşmış olacaktır.
Kitaplarınızda genelde yalın, okuyucunun rahat okuyacağı bir dil kullanıyorsunuz. Kaçak Yolcu da hem sürükleyici hem de bir kez okumaya başladığınızda bitirmeden elinizden bırakamayacağınız bir kitap. Bu üslubu özellikle mi tercih ediyorsunuz?
Girift, insanların anlamakta zorlanacağı, çoğu zaman da anlayamayacağı bir üslup bana göre değil. Okuyucu bir kitabı okurken yazarın sesini duymalı. Yazarın elinden tutup onunla birlikte yolculuğa çıkmalı… Ben de Kaçak Yolcu’da elimden geldiği kadarıyla okuyucuya sesimi duyurmaya çalıştım. Okuyucu benimle konuştuğunu hissetsin istedim. Yazarken içinizden geleni herhangi bir süsleme gereği duymadan yazıyaolduğu gibi aktarabiliyorsanız okuyucu o sesi duyuyor ve bundan büyük keyif alıyor.

Kitapta pek fazla bilinmeyen, farklı bir dünya var. Ayrıca bilinen Afganistan imajından farklı bir fotoğraf çiziyorsunuz. Bildiğimiz komplo teorilerinin hepsi yalan mı?

Gruplar, hareketler hakkında kurulan komplo teorilerine pek fazla itibar eden bir gazeteci değilim. Çünkü komplo teorileri genelde insanları hakikatten uzaklaştırma işlevi görür. Bundan dolayı masa başında hazırlanan bilgilerden ziyade bizzat sahadan alınan bilgileri önemsiyorum. Fakat bu, sahadan aldığınız her bilginin doğru olacağı anlamına da gelmez. Çünkü sahadaki insanlar taraf oldukları için olayları genelde kendi bakış açılarına göre anlatır.

O zaman ne yapmak lazım?

Önce sahadan bol bol bilgi toplamak daha sonra da çeşitli okumalar yapıp elde ettiğimiz pratik ve teorik bilgileri harmanlamak lazım. Ayrıca hakkında araştırma yaptığımız sosyal olay veya siyasi hareketlerin yerel ve küresel siyasetteki karşılıklarını da bulmaya çalışmalıyız. Gazeteciliğin sosyal medya seviyesine düşürüldüğü, Twitter’dan alınan yorumlar üzerinden haber yapmanın gazetecilik sanıldığı bir vasatta bunlardan bahsetmek de sanırım oldukça lüks olur.

Afganistan’da yaşananları nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Afganistan’da din toplumsal hayatta oldukça güçlü olsa da farklı etnik grupları birleştirecek siyasi bir etkiye sahip değil. Afgan nüfusunun yüzde doksan dokuzu Müslüman olmasına rağmen ülkedeki en güçlü bağ etnik grup aidiyetidir. Bu nedenle Afganistan’ı anlamak için etnik ve ırksal yapıyı bilmek, onların beslendikleri dinamikleri göz önünde bulundurmak gerekiyor. Öte yandan Afganistan’ın en önemli sorunu ülkedeki işgaldir. Tarih, sömürgeci ülkelerin işgal ettikleri toprakların sorunlarını çözmek yerine bu ülkelerdeki sorunları daha da büyüttüğünün, içinden çıkılmaz bir hale getirdiğinin örnekleriyle dolu... ABD’nin başını çektiği işgal de Afganistan’daki kaosu her geçen yıl daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyor. İşgal yerine Afganistan’ı imar etme uğraşı içinde olan birkaç Müslüman ülkenin (Türkiye gibi) çabaları Afgan halkı tarafından takdir edilse de, sorunları çözecek bir etkiye sahip değil.

Kaçak Yolcu’dan sonra yeni kitap çalışmanız olacak mı?

Nasipse evet. Suriye’de yaşadıklarımı, kaçırılma sürecimi, cezaevi günlerimi anlatmayı düşündüğüm “Hücre” kitabını kaleme almaya yakında başlayacağım. Ayrıca “Ümmet Otobüsü” isimli bir başka kitabın hayalini daha kuruyorum. Onun içeriği de okuyucu için sürpriz olsun…

Burak Çolo/Diriliş Postası

 

Recep YAZGANRecep YAZGAN