Kültür
Giriş Tarihi : 03-12-2019 09:39   Güncelleme : 03-12-2019 09:39

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserlerinde Mimari

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şerife Çağın, Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şubesinde düzenlenen sohbet toplantısına katılarak “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserlerinde Mimari” üzerine bir konuşma yaptı.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserlerinde Mimari

Üniversiteli gençler ve yazarların ilgi gösterdiği bir sohbet oldu.

Şerife Çağın Hoca, mimarinin önemine vurgu yaparak; “Mimari zamanın hafızasıdır,” dedi. “Türklerde mimari Türkistan’da başlar. Oradan Anadolu’ya yayılır. Mimari yapıların işlevi yoksa müzeliktir. Hiç kimse mimari eserlerin müzelik olmasını istemez. Mimari Türk Edebiyatında çok yer almamaktadır. Sanat (name, güfte, beste…) yeterince anlatılmadığı görülmektedir. Halbi ki sanat top yekûn gelişir ve birbirini destekler,” söz arasında geçen konu başlıklarındandır.

Şerife Hanım, konuşmasına şöyle devam etti: “Ahmet Hamdi Tanpınar, yaşanmış hayatın unutulmayacağını ve büsbütün kaybolmayacağını iddia ederek antik şehirlerin katmanları arasında oyalanmaktan hoşlanır ve onların kültürel kodlarına eserlerinde geniş ölçüde yer verir. Mimariyle varlığını ve devamlılığını ispat eden şehirleri anlatırken en çok üzerinde durduğu, cemiyet hayatındaki süreklilik fikridir. Onun ele aldığı dönemler genellikle Türklerin bir millet olarak kök saldığı Anadolu Selçuklularından başlar ve Osmanlının ihtişamlı devirlerinden geçerek kültürel kodlarımızı kaybetmeye başladığımız on dokuzuncu asra ve içinde bulunduğumuz zamana kadar gelir. Beş Şehir ve Huzur’da bir nevi tarihimiz lirik ve imajist bir üslupla tebcil edilirken Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde ironik bir üslupla terkibin çözülüşü anlatılır.”

“Yahya Kemal’de olduğu gibi Malazgirt Savaşı ve Türk beyliklerinin Anadolu’ya yerleşmesi Tanpınar için de önemli bir dönüm noktasıdır. Beş Şehir’de Konya, Ankara ve Erzurum bölümlerinde şehirleşmeye geçtiğimizin kanıtları olan imar faaliyetleri üzerinde ayrıntılı durulur.”

Şerife Hanım konuşmasının devamında; “Tanpınar, İstanbul’da ta fetih günlerinden beri başlayan bir mimarînin nesillerle beraber yaşadığını söyleyerek bu yüzden asıl Türk İstanbul’unu bu mimaride aramamız gerektiği üzerinde özellikle durur. Tanpınar’dan önce Yahya Kemal’in, Türk tarihinde Malazgirt’i çıkış noktası olarak görmesinin temelinde de mimari eserler yatar.

Yahya Kemal’in dünyasında mimari, toprağın vatan halinde tecessüm etmiş şeklidir. “Bir Tepeden” şiirinde “Irkın seni iklîmine benzer yaratırken/Kaç fethe koşan tuğlar ufuklarla yarışmış/Tarihini aksettirebilsin diye çehren/Kaç fatihin altın kanı mermerle karışmış” mısralarında şair toprağın fethi kadar imar faaliyetlerinin de önemine dikkat çekmiştir.

Tanpınar asırlarca sürecek olan bu işçiliği inci benzetmesiyle şöyle anlatır: ‘Şüphesiz bu bir günde olmadı. Bu incinin böyle sade kendi ışık külçesi olarak teşekkül edebilmesi için ilkin Selçuk sedefinin yüzyıllarca bir yığın mazi mirası ve yerli anane üzerine kapanması, sonra İznik’le Bursa’nın imbiklerinden geçmesi, kabuklarını yavaş yavaş atması; Nilüfer imaretinde, Yıldırım’da, Yeşil’de Edirne’deki Üç Şerefeli’de sağlamlığını denemesi lazım geldi.’ diyerek Şerife Hanım konuşmasını bitirdi.”

Şerife Çağın Hocanın konuşması bittikten sonra salonda bulunan üniversiteli gençler ve yazarlar ile uzun süre soru cevap olarak sohbet devam etti.

Bu sohbette şehir ve mimarinin ne kadar önemli olduğu bir daha anlaşıldı. Mimarinin edebi eserlerde yer almasının yakışıklığı görülüyor. Zamanla milletlerde şiir, mimari, musiki bir olgunluk yaşar. Anadolu’daki ölüm mimarisi (türbeler, şehit mezarları) Türklüğün tapu senetleridir. Kendi gök kubbemiz camilerimiz topraklarımızda imzamızdır.

Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi yazarlarımızın da yazılarında, eserlerinde bu eserleri işlemesi gerekir. Bu durum da yazarın çok yönlü sanat eserlerini bilmesinden kaynaklanmaktadır.

Mahir Adıbeş

 

 

adminadmin