Tarih
Giriş Tarihi : 04-06-2013 11:39   Güncelleme : 04-06-2013 11:39

AK PARTİ SAMSUN İL BAŞKANLIĞI’NIN BASIN DANIŞMANI BU HABERİ NASI YAPIYOR?

SAĞDUYU NEREDE? Gazetenizolsun.com adlı internet haber sitesi ilginç bir habere imza attı.

AK PARTİ SAMSUN İL BAŞKANLIĞI’NIN BASIN DANIŞMANI BU HABERİ NASI YAPIYOR?
Sahibinin aynı zamanda AK Parti Samsun İl Başkanlığı’nın basın danışmanlığını yaptığı Gazetenizolsun.com adlı internet sitesinde Gelecek için Türkiye Samsun Buluşması kapsamında gerçekleştirilen Samsun STK’ların toplantısını manipüle edilerek ‘STK'lar buluşamadı..!’ şeklinde bir manşet ile çözüm sürecine destek vermeye çalışan Sivil Toplum kuruluşlarının çabaları hafife alındı..
 
Gazetenizolsun.com’un, “Gelecek İçin Türkiye Platformu tarafından Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün'ün katılımıyla Atakum Kent Park ve Kültür Merkezi'nde 1.si düzenlenen "Samsun Sivil Toplum Kuruluşları Buluşması"nda birçok STK yönetici ve üyelerinin salonda bulunmaması, bununla birlikte salonun boş kalması gözlerden kaçmadı.” Şeklinde bardağın yarısını boş gören ve gösteren ifadelerle AK Partili Bakan’ın, milletvekillerinin ve danışmanlığını yaptığı  İl Başkanının da hazır bulunduğu  toplantı hakkında küçük düşürücü  görüşlere yer vermesinin sebebi ise anlaşılamadı..

BU NEYİN İNTİKAMI?

30’un üzerinde Sivil Toplum Kuruluşunun bir araya gelerek ortak bir deklerasyon yayınladığı Gelecek için Türkiye Samsun Buluşması toplantısı başlamadan önceki salonun boş tarafından bir resimle desteklenen haber, site sahibi ve aynı zamanda AK Parti Basın danışmanının neyi hedeflediği sorusunu gündeme getirdi.
 
Bilindiği gibi Gelecek için Samsun Platformu, çözüm süreci yerine normalleşme süreci olarak isimlendirdiği silahların sustuğu ve şehit cenazelerinin gelmediği bir Türkiye özlemi için ortak bir bildiri yayınlamıştı..
Platform bildirisinde, Aynı coğrafyayı paylaşmış, sözü ve dili ayrı olsa da ruhu aynı olan türküleri dillendirilmiş, güzel ülkemizin, bin yıllık deseninde buluşmuş insanlarıyız. Kaygımız aynı, sevdamız aynı, farklı farklı dillendirsek de bu ülkeye olan sevgimiz aynı.
 
Bin yılı aşkın bir süredir aynı coğrafyayı paylaşmış, yakın tarihe kadar hiçbir tefrikaya meydan vermeksizin haçlı saldırılarına, Moğol istilasına, Anadolu’nun işgaline karşı tek yürek olmuş, emperyalist güçlere karşı birlikte göğüs germiş, aynı siperde şahadet mertebesine ulaşmış, kucak kucağa kanlı elbiseleri ile aynı mezara defnedilmiş vatan evlatlarının bu gün gerekçesi her ne olursa olsun bir birine karşı silah doğrultmaları, kan davası gütmeleri tarihin manevi şahsiyeti karşısında bizleri sorumlu kılacaktır. Elbette yılardır devam eden bu gergin ortamın siyasi, sosyal, ekonomik anlamda birçok gerekçeleri mevcuttur. Kan ve gözyaşından beslenmeyi meslek haline getirmiş, gerilimin artırılması için var güçleri ile mücadele eden bir takım odakların huzur ortamını dinamitlemeye, kardeşliği ortadan kaldırmaya yönelik teşebbüsleri artık kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır.” Görüşlerine yer vermişti.

Gelecek için Türkiye Samsun Platformu bildirisi şöyle devam ediyordu;

YENİ FİDANLAR TOPRAĞA GİRMESİN DİYE

Otuz yılı aşkın süredir topraklarımızda devam eden bu kardeş kavgasının kan, gözyaşı, acı, kin, nefret dışında kazandırdığı hiçbir sonucun olmadığı açıktır.  Aklı selimin hakim olması ve bu problemin halli için toplum aydınlarının, STK'ların, medyanın tüm siyasi partilerin üzerine büyük sorumluluklar düşmektedir.  Toplum olarak teenni ile hareket etmek, duygulardan öte aklımızı ön plana çıkarmak, her zamankinden daha sağduyulu olmak, söylemlerimize dikkat etmek zorundayız.  Mezarı başında şehit yavrusuna gözyaşı döken annelerin babaların hassasiyetini, yaşadıkları bu süreçte göz ardı edilmemelidir.  Yeni fidanların toprağa girmemesi, maddi ve manevi kayıpların önünü geçmek için herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirme yükümlülüğü vardır.

Bu gün artık duygularımızı aklımız ile harmanlama zamanıdır. Kendimiz için, çocuklarımız için, bu ülke topraklarında yaşayan her canlı için iyi şeyler üretmek, iyiliğe ve mutluluğa dair olan her şeyi yaşatmak gibi bir sorumluluğumuz var. Türkiye’mizin yıllardır en önemli sorunu bölücü terör örgütlerinin faaliyetleridir.  Yıllardır kanayan, evlatlarımızı gencecik yaşlarda kaybetmemize sebep olan,  enerjimizi ve ekonomimizi heba eden  bu faaliyetlerin sona erdirilmesi amacıyla bir süreç başlamıştır. Özlenilen tablonun emareleri görülmeye başlamıştır. Bu bilinç ile Samsun’da temsil ettiğimiz kuruluşlar adına bir araya geldik ve bu sürecin sağlıklı olarak sürdürülmesine ve sonlandırılmasına destek vermek kararı aldık.  Bu süreçte ülkemizde oluşturulmak istenen kardeşliğimize gölge düşürmek isteyenlerin teşhir edilmesini ve uyarılmasını kendimize vazife bildik.
 
KARANLIK HESAPLAR BOZULACAK

Sivil toplum kuruluşları olarak,  ülkemizin içinde bulunduğu söz konusu süreci “normalleşme” süreci olarak isimlendiriyoruz. Çünkü bu topraklar üzerinde yaşanılan kardeşlik zaman zaman sabote edilmiş, normal mecrasından çıkarılmıştır. En son sapmayı da yaklaşık 30 yıldır yaşıyoruz. Bu gün artık o gündür. Zulümden, terörden, bulanık ortamdan beslenenlerin art niyetlerine son verme günüdür. Siyasetin ötesinde, politik çekişmelerin ve çatışmaların ötesinde hiçbir beklentisi olmadan “Yeter artık! Neden Allah’ın bize bahşettiği emanetlerine ihanet ediyoruz?” diyerek sivil toplum kuruluşları olarak buradan, Samsun’dan sesleniyoruz.
 
 
Normalleşme sürecinin, bir hayatın daha son bulmamasına, bir annenin daha gözyaşı dökmemesine, bir çocuğun daha babasız kalmamasına, bir bedenin daha faili meçhule kurban gitmemesine, bir gencin daha eğitimi engellenerek cehalete kurban gitmemesine vesile olacağına inandığımız için; normalleşmeden yanayız. İnanıyoruz ki bu süreç, bir takım karanlık hesapları bozacaktır. Sureti haktan gözüken, birçok yüzün maskesini düşürecektir.
 
 
ÇÖZÜM SÜRECİ ANAYASAYA ENGEL OLMAMALI

Suçlu aramaya niyetimiz yok. Terör, terörist ve suçlular ile mücadele devletin işidir. Yetkililerden işlerini iyi yapmalarını talep ediyoruz.  Bizler ırkından, dilinden, renginden, doğuştan gelen özelliklerinden dolayı kimsenin başkasına  üstün tutulmadığı, herkesin eşit yurttaş muamelesi gördüğü bir Türkiye istiyoruz. Türkiye’nin yeniden inşası ve millet iradesinin hakim olması, insanı, insan onurunu, insan hak ve özgürlüklerini esas alan, farklılıkları zenginlik olarak gören, hiçbir etnik kimliği öteki ya da asli kimlik ilan etmeyen yeni anayasanın yapım ve yazım süreci daha fazla gecikmeden tamamlanmalıdır. Çözüm süreci ve bu kapsamda yürütülen çalışmalar, yeni anayasa süreci için engel haline getirilmemeli aksine kalıcı çözüm için yeni anayasa ivedilikle hayata geçirilmeli ve her bireyin “benim anayasam” diyebileceği bir metin bir an önce milletin onayına sunulmalıdır.
            1-Türkiye’nin bugününe yön verenler, siyasetçiler, sivil toplum liderleri, kanaat önderleri, akademisyenler, yazarlar, düşünürler, sanatçılar kısaca herkes; özgür, sivil, demokratik, sosyal hukuk devletini gerçek anlamıyla hayata geçirmiş, kardeşliği, birliği, huzuru, refahı sağlamış bölgesinde lider, dünya ölçeğinde küresel aktör bir Türkiye’yi gelecek kuşaklara miras bırakmak hedefiyle hareket etmelidir.
 
2- Çözüm süreci, etnik temalı değil insan hakları, insan onuru ve ifade özgürlüğü esas alınarak temel hak ve hürriyetler temelinde yürütülmelidir.
 
3- Süreç, telaşla değil mutedil ve belirli bir takvime bağlı olarak yürütülmelidir. Siyasi bir kaosun oluşmasına ve toplumun tereddütlerinin fiili tepkilere dönüşmesine zemin oluşturulmamasına azami özen gösterilmelidir. Çözüm sürecinin, devlet-millet kaynaşması ve ötekileştirmeyen devlet aygıtının birlikte tesisi olduğu vurgusu ön plana çıkarılmalıdır.
 
4- Yoksul ve yoksun ailelerin çocuklarına yönelik teşvik açılımları yapılmalıdır. Özellikle, milli gelirden en az pay alan 15 İl’e yönelik bu kapsamlı geniş perspektifli bir teşvik ve tedbir paketi ivedilikle hayata geçirilmelidir.
 
5- Yerel yönetimlerin düşük gelirli ailelere mensup öğrencilere sağladığı karşılıksız burs uygulamasının Anayasa Mahkemesi tarafından iptali nedeniyle oluşan mağduriyetleri de giderecek şekilde, daha geniş kapsamlı burslar vermesi için yerel yönetimler yetkilendirilmelidir.
 
6- Personel temininde güçlük çekilen hizmet alanlarında istihdam edilecek personele yönelik, teşvikler öngörülmeli, böylelikle terör faaliyetlerinin yoğun olduğu illerde isteksiz, gönülsüz ve mecburiyete dayalı olarak görev yapan kamu görevlilerinin gönüllülük ve isteklilik katsayısı arttırılarak toplumsal hayata katkı ve katımları arttırılmalıdır.
7- Askeri yüksek yargı kurumları lağvedilmeli ve askeri mahkemeler sadece disiplin suçlarına yönelik yetki ve göreve sahip olmalıdır. Geçmiş döneme ait askeri yargı kararları nedeniyle (12 Eylül dönemi gibi) oluşan mağduriyetler giderilmelidir.
 
8- Terörün kendisine merkez olarak belirlediği illerde, iç ve dış turizm faaliyetleri arttırılarak, hem normalleşmenin sağlanması hem de ekonomik açıdan yeni istihdamlara kapı aralanması sürecin hızla tamamlanmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, farklı kültürlerin, farklı inanışların ve farklı medeniyetlerin mensubu olan bireylerin ziyaretleri, ırka dayalı, etnik kimliğe mesaj vermeyi hedefleyen çabaları etkisiz hale getirecektir.
 
9- Şiddet ve silah çağrısı içermeyen her türlü fikir ve eylem, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli ve buna ilişkin Anayasal teminat bütün bireylerce hissedilecek şekilde hayata geçirilmelidir. Bu kapsamda, tutukluluk süreleri de yeniden gözden geçirilmelidir.
 
10- İşkence ve kötü muamele suçları, zamanaşımına tabi olmamalı, özellikle Mamak ve Diyarbakır cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele ile ilgili geriye dönük soruşturma başlatılmalı; failleri cezalandırmak mümkün olmasa dahi mağdurlara yönelik özür ve tazmin uygulamaları hayata geçirilmelidir
 
11- Tüm Türkiye’de ve özellikle de terör faaliyetlerinin gerçekleştirildiği illerin Vali ve Emniyet müdürleri başta olmak üzere idareciler, sivil toplum kuruluşlarından yeterince yararlanmamakta ve muhatap almamaktadır. Özellikle mülki amirler, ideolojik görüşleri ve üye sayıları yönüyle ayırım yapmadan terör sorunun yaşandığı illerdeki sivil toplum kuruluşlarının tamamıyla görüşmelidir.
12- Çözüm sürecinin bir sonucu olarak terör örgütünün silahlı eylem yapmaması gerçeği karşısında, siyasi partilerin, Sivil Toplum Kuruluşlarının birbirlerine ve sürece yönelik sert açıklamaları sürece umutla bakmayı engelleyen bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Siyasi partiler ve Sivil Toplum Kuruluşlarının liderleri bu tarzı terk etmeli, sürece katkıda bulunacak bir dili benimsemelidir.
 
13- Anadolu coğrafyasının tarihinin resmi ideoloji eksenli yazılmasından kaynaklanan ayrıcı dil terk edilmeli ve gerçek-yaşanmış tarihin milli birlik ve kardeşlik perspektifi ile yeniden yazılması noktasında bir algı ve hedef ortaya konmalıdır.
 
14- Sürece karşı temkinli bir yaklaşım geliştiren grupların çekinceleri dikkate alınmalı, bu grupların algıları iyi yönetilmelidir.
 
15- Şehit aileleri ve gazilerle bu süreçte mutlaka temas kurulmalı, sürecin onları ilgilendiren yönleri konusunda her aşamada bilgi aktarılmalı ve şehit aileleri ve gazilerin dernek ve vakıflarıyla sürekli bir iletişim kanalı oluşturulmalıdır. Şehitlerin aziz hatıralarına, ailelerine ve gazilere yönelik en ufak incitici bir beyanın ya da onları tartışma konusu yapacak yaklaşımlardan özenle uzak durulmalıdır.
 
16- Şiddeti araç ve amaç olarak görmedikçe her düşüncenin özgürce dile getirilebildiği düşünce ve kanaat özgürlüğü alanının oluşması sağlanmalıdır. Bireysel özgürlük alanı genişletilerek herkesin anadilini konuşması, kültürünü yaşaması ve yaşatması hak olarak görülmeli ve bu çerçevede bir toplumsal algı ve kabulün oluşmasına zemin hazırlanmalıdır. Türkiye’nin farklı kimlik ve kültürlerin ortak resmi olduğu bilinci oluşturulmalı, kimlik ve kültür farklılıklarının bütünden ayırma ve bütünden ayrılma söylemlerine malzeme yapılması engellenmelidir.
 
17- Terörle mücadele için 400 milyar TL harcandığı gerçeğinden hareketle, terör tercihine kaynaklık eden bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarını ortadan kaldıran ve terörle mücadeleden önce terör eğilimiyle mücadeleyi esas alan sosyo-ekonomik tedbirler ile eğitim, kamu idaresi, kamu hizmeti ve ticari ilişkiler eksenli tedbir ve teşvik paketleri uygulamaya konulmalıdır.
 
18- Çözüm sürecinin ana konusu ülkemizin mevcut sorunlarının ve vizyonunun bir kısmını ihtiva etmektedir. Süreç içerisindeki çabaların kalıcı değerler ve sürdürülebilir bir huzur ortamı inşa etmesi, yaşamakta olduğumuz sorunların varlığına kaynaklık eden ve çözüm çabalarının önünde set oluşturan mevcut Anayasanın vesayetçi ve ötekileştirmeye dayanak yapılan ruhundan kurtulmaya bağlıdır. Bu nedenle, asli ve kalıcı çözümler ancak ve ancak katılımcı demokrasiyi destekleyen ve insan onurunu esas alan bir ruha sahip yeni ve sivil bir Anayasayla mümkündür. Bu nedenle, yeni Anayasa talebi ve iradesi süreç içerisinde mutlaka ifade edilmelidir.
adminadmin