Fikir
Giriş Tarihi : 25-05-2020 17:42   Güncelleme : 25-05-2020 17:42

Aksiyon Adamı Necip Fazıl

Üstad’ın şairlik yönü ön plana çıkarılarak mütefekkir ve aksiyoncu yönü geri plânda bırakılıyor. Bu mevzudan bahsetmek istiyorum.

Aksiyon Adamı Necip Fazıl

Bir insanı bütün olarak tanımamız gerekir. Üstad Necip Fazıl, fikir, sanat ve aksiyon adamı idi. Necip Fazıl’ın bu üç yönü birbirinden ayrılmaz bir bütündür. O, bir İslâm düşünürüdür. “Varlık sebebim” dediği “İdeolocya Örgüsü” başta olmak üzere onu tamamlayan eserleri ile çağımızda insan ve toplum meselelerine tatbik edilecek bir dünya görüşü ortaya koymuştur. Belki onun şairlikten ziyade bu yönü üzerinde durmamız gerekir. Çünkü eşya ve hadiseleri yorumlarken bize küllî bir bakış kazandırıyor. Başta İmâm-ı Rabbânî ve İmâm-ı Gazâlî olmak üzere İslâmî kaynaklardan süzülmüş ve günümüze hitap eden yepyeni bir İslâmî düşünce sisteminden bahsediyoruz. Bu mesele şu açıdan da mühimdir. Eğer böyle bir “küllî bakış”ımız olmazsa, mevcut düzenin ve kültür emperyalizminin etkisine açık olan zihnimiz, hatalı değerlendirmelere düşebilir. İslâm’ın temel bir itikadî eserinden sonra İdeolocya Örgüsü’nü okursak bu İslâmî ölçülerin sosyal, siyasî, iktisadî vb. alanlarda nasıl yürütüleceğini de görürüz. Ayrıca şu husus da önemlidir: Çağımızda meseleler karmaşık ve iç içe geçmiş vaziyette. İlimlerdeki parçalanma da bu karmaşıklığı artırıyor ve iş âdeta körün fili tarifine dönüyor. Çağımızın yeni bir sisteme ihtiyaç duymasına nazaran Üstad Necip Fazıl’ın kanlı çileleri sonucunda neden “İdeolocya Örgüsü”nü yazdığını daha iyi anlarız.

Necip Fazıl, “genç şair” olarak el üstünde tutulan biri idi. Ancak kendisi Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ile tanıştıktan sonra bu davayı yüklenmesi gerektiğinin ateşi içine düşmüş/düşürülmüş ve Büyük Doğu dergileriyle cemiyet meydanına atılmıştır. Kendi kendinden ibaret sanat faaliyeti yapmaktansa cemiyet içinde ve cihad ederek hem sanat, hem fikir faaliyetinde bulunmayı tercih etmiştir. Sanatçının “fildişi kule”sini kendi elleriyle yıkmıştır. İman ve aksiyon hamlesiyle de Çile ve Sakarya Türküsü gibi üstün şiirlerini de yazmış ve en önemlisi mukaddesatçı bir gençlik yoğurmuştur. Bu milletin mayasında Üstad çok önemli roller oynamış, dinî hayatını âdeta yeniden inşa etmiştir. Bütün bunlara karşı Üstad’ı sadece bir şair olarak anmak, hem onu hem İslâm davasını hem de yetiştirdiği gençliği anlamamak olur. O, Kemalist zulüm karşısında İslâm’ın taviz vermez silahşörü olduğu gibi, Batı ve Doğu’yu muhasebe ederek bir dünya görüşü ile ortaya çıkmış idi. Vefat ettiğinde bile, “Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin” isimli kitabından dolayı boynunda 18 aylık hapis cezası vardı. 2019 yılında Türk okurlarına kazandırılan “Put Adam” isimli kitabını da, vefatından sonra bir hizmeti olarak hatırlatalım.

Üstad’ın mütefekkirlik yönünden bahsettik. Ancak onun aksiyon yönünden de bahsetmemiz elzemdir. Şunları söylemek istiyorum.

Üstad, Osmanlı’nın son döneminde doğmuş, eski yazı ile eğitimine başlamış, Cumhuriyet rejimi ile gençliğini ve yetişkinliğini idrak etmiştir. Allah’ın verdiği bir yetenek olarak önce şiirleriyle tebarüz etmiş, sonra toplumun çilesini derinden çekmiş, Batılılaşmanın bizi düşürdüğü derekeden ıstırap duymuş, entelektüel bir krize girmiş ve Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî ile tanışınca da rotasını bulmuş biridir. “Fikir denen şey bir aksiyonun tohumu olmazsa neye yarar?” ilkesince adım adım Anadolu’yu dolaşmış, konferanslar ağıyla örmüş, zindanlara girip çıkmıştır. Necip Fazıl’ın sadece kahramanlık yönünü bilmek de yeterli değildir ve esasen ben bunları onun için anlatmıyorum.

Onun sistemli bir fikir etrafında İslâmcı mücadeleyi başlatmasından bahsediyorum. Müslümanlarda rejime muhalefet duygusu körelmişken bunu fikir ve aksiyonda bayraklaştıran kendisi olmuştur. Öyle ki, Necip Fazıl’dan beslenmeyen hiç bir İslâmcı entelektüel yoktur. İslâmî yolda mücadele eden şahsiyetler olmuştur, hepsi bir boşluğu doldurmuştur, ancak Necip Fazıl’ın misyonu farklıdır. Necip Fazıl, İslâmcı hareketin fikirde ve fiilde başlatıcısıdır. Davayı, fikirde ve fiilde sisteme kavuşturmuş, yeniden ve sistemli olarak inşa etmiştir. Onun diğerlerinden farkı budur. Onun rolünü ve mânâsını iyi bilmeliyiz ki, böyle bir dehadan faydalanalım ve onu daha ilerilere taşıyalım. Böylece bizden sonraki nesillere İslâmcı hareketi devrederek, iyi bir miras bırakalım.

“Körler sağırlar birbirlerini ağırlar” hesabı İslâmcılık oynamak değil, gerçek mânâda iman ve aksiyona tâlip olmak bize ve Müslümanlara fayda sağlar. İmâm-ı Âzâm diyor: “Söz kalpten gelirse kalbe tesir eder.” İslâmî bir toplum ve gençlik inşaındaki çilesi çekilmiş bir söz ki, değerlidir ve kalbleri etkileyicidir. İşte Necip Fazıl’ın her satırı onun benzetmesiyle, kamışından ciğerine çektiği kanla yazılmıştır. İslâm’ı, dillerde bir söz olarak değil de imânımızın bir ameli olarak görmeliyiz ve her iş ve faaliyetimizde bunun heyecanını duymalıyız. “Eskimez, solmaz, pörsümez yeni”ye bağlı İslâm gençliği bu vasıfları kuşanmalı, kendi imân ateşiyle etrafını yakmalıdır.

BD-İBDA İLİŞKİSİNDEN KISACA DA OLSA BAHSETMEK İCAP EDER.

Necip Fazıl’ın tesiri azîm olmuştur. Etkilemediği ve beslemediği hiç bir İslâmcı entelektüel yoktur. Mütefekkir Necip Fazıl’ın yetiştirdiği Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Doğu ekolünün doğurduğu ekol ise İBDA olmuştur. Necip Fazıl’ın yolunu sürdüren gençlik de İBDA gençliği ve aksiyonu olmuştur. İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu Akıncı Güç dergisinde, Büyük Doğu’ya nisbetini ilân edince Üstad Akıncı Güç kadrosunu davet etti ve gönlüne bastı. Üstad’ın “Müjdelerin Müjdesi” ve “Işık” yazıları buna dairdir. İslâmcı gençliğin kendi adına teşkilâtlanması ve meydan yerine çıkması olarak Akıncıların doğuşunda ve oluşmasında Salih Mirzabeyoğlu ve onun çıkardığı Gölge dergisi başrol oynamıştır. İslâmcı hareketin aksiyon cephesini örgüleştiren ilk olarak Salih Mirzabeyoğlu olmuştur. Bütün Fikrin Gerekliliği, iktidar-siyaset-eylem olarak İslâmcı hareketi sistemleştirmiş, ilkelerini koymuştur.

Necip Fazıl’ın imân öfkesinin yanında, davayı bütünleştirici yönü ve her dâim küfre karşı istikamet çizgisi önemlidir. Onun şiirinin, güzel ve kafiyeli bir söz değil, içindeki imân ateşinin mısralara dökülüşü olduğunu unutmayalım. Ancak onu tanımak isteyenler eserlerinde derinleştikçe hem kendi dil ve diyalektiklerini geliştirirler hem de İslâmcı duruşun nasıl olması gerektiğini idrak ederler. İşte Salih Mirzabeyoğlu, sanatıyla, fikriyatıyla, aksiyonuyla bir davanın peşine nasıl düşüleceğine güzel bir misal olmuştur. Necip Fazıl’ın aradığı “gençlikle köprübaşı” rolünü yerine getirmiştir.

“Necip Fazıl bir aksiyon adamıydı” ifadesi kapsayıcı bir tanımdır. Zira aksiyon kelimesi “sade iş ve fikir değil, üstün işe hâkkedilmiş üstün fikir” mânâsına gelmektedir. (Necip Fazıl Kısakürek, İman ve Aksiyon, 2018, s. 11) Türkçe’deki amel kelimesi de aslında bunu ifade eder. Fikirsiz amel olamayacağı gibi, amelin kendinden zuhur ve ruhî çaba yönü de iman-sanat ilişkisine tekabül eder. Dinimizde ihlassız amel makbul değildir ve inanılan fikirler manzumesi de ancak amelle tecelli eder. Amel, hem samimiyetin ölçüsü olur, hem kulun davranışlarını tayin eder.

Hiç bir dava cemiyete nakşedilme iştiyakından vazgeçemez. Bilhassa Batı ve onun yandaşı içimizdeki Batıcılar tarafından bize yıllardır pasifist bir çizgi empoze edilmeye çalışıldı. Bu ise hem zulme rıza, hem de bir moral bozukluğuna yol açtı. Fikir ve eylemin birlikte yürütülmesine ve dik duruşa güzel bir misal olarak Üstad Necip Fazıl’ı ve onun şâhidi Salih Mirzabeyoğlu’nu belki de bu açıdan yeniden keşfetmeliyiz.

Kazım Albay - Baran Dergisi 697.Sayı

Recep YAZGANRecep YAZGAN