Kültür
Giriş Tarihi : 05-08-2018 12:00   Güncelleme : 05-08-2018 11:49

Aliya İzzetbegoviç: Benim Hoşgörüm Avrupa Değil İslam Kökenlidir

Aliya İzzetbegoviç: Benim Hoşgörüm Avrupa Değil İslam Kökenlidir

Aliya İzzetbegoviç’in Tarihe Tanıklığım kitabı sadece yaşanmış bir zaman dilimini ve bir devletin kuruluş sürecini değil, o devletin hangi değerler üzerine kurulduğunun da bir belgesidir. İdris Kartal yazdı.

Kitabın sunuş kısmında Akif Emre’yi görünce eski bir dostla karşılaşmış gibi oluyorsunuz. Onu okumayı ne çok özlediğinizi hatırlıyor fakat bir daha okuyamayacak olmanın ağırlığını hissediyorsunuz. Klasik yayınlarından çıkan bu kitabın ilk sürprizi Akif Emre’dir diyebiliriz. Aliya İzzetbegoviç, bir fikir ve devlet adamı aynı zamanda. Bir davanın neferi ve lideri, bir baba; milletinin babası… O, hatıraları tarih olarak kabul etmediğini, bunların subjektif kimi hislerle aktarıldığını dile getirerek tarihe tanıklık edenlerin ve bizatihi tarihin içinde bulunanların tarih yazmamaları gerektiğini söylüyor, devamında olacakların şahsi değerlendirme ve mütalaalardan oluşacağını hesaplayarak.

Tarihe Tanıklığım, sadece yaşanmış bir zaman diliminin ve bir devletin kuruluş iradesinin oluşum sürecinin değil, o dönemde hangi değerler üzerinden hareket edildiğinin ve o devletin hangi değerler üzerine kurulduğunun da bir belgesi. Kitap klasik bir biyografi çalışmasından çok bir devrin tüm gerçekliğiyle gözler önüne canlı bir hafıza tarafından sunuluşu. Bu bakımdan alelade bir biyografi ya da anı kitabının çok ötesinde basit subjektif belgelerden çok objektif bir vesika niteliğinde. Burada hissi kimi davranış ve tutumların yer aldığını görsek de kitap esas itibariyle belgeler ve ulaşılması mümkün olan veriler etrafında ilerliyor ve doğal olarak bir kronoloji takip ediyor. Kronolojiye uygun olarak gençliğe adım attığı dönemlerde inancında gelgitler yaşadığından bahsediyor. Bulunduğu arkadaş ortamı, devlet bildirileri, el ilanları ile yapılan propagandalar, dine karşı yaklaşımında sallantılara yol açıyor. Fakat komünist propagandanın ve dolayısıyla komünizmin faşizmden farkı olmadığını ve kara totaliterliğin yerini kızıl totaliterliğe bırakacağını biliyor.

Aliya İzzetbegoviç, annesinden aldığı dini hassasiyeti sabah namazlarına gittiğinde hissettiği duyguları yansıttığı bölümde, dinin anlamını ve işlevini açık etmiş oluyor. Mesela kalkıp kalkmamakta tereddütler geçirdiği sabah namazı dönüşündeki huzuru anlatırken kalemine yansıyan neşesini görebiliyorsunuz. Bu bölüm Aliya İzzetbegoviç’in fikir dünyasının da zeminini oluşturuyor. Bu noktadan başlayarak vazgeçmediği ideallerinin peşinde gerekirse özgürlüğünü vererek ve gerekirse ölümü göze alarak koşturmuş ve bununla Müslüman dünyaya örnek olmuş bir şahsiyeti okuyoruz. Komünist, baskıcı bir ideoloji içerisinde betonda açan çiçek misali kendisini ve fikirlerini yükselten, çevresine ilham veren ve onlara özgürlük aşkını aşılayan gerçek bir lider Aliya İzzetbegoviç.

İslam bir sentezdir

Mücadelesini okumadan ve son tahlilde imza ettiği Dayton Anlaşması’na bakmadan önce fikri zemin dediğimiz bu yıllara bakmamız gerekiyor. O fikri zeminin pratiğe dökülmüş halinde barışı öne alan, savaşı son çare olarak düşünen yaklaşımında üçüncü yol disiplini vardır. İzzetbegoviç üçüncü yolu “İslam bir sentezdir; beşeri olan her şeyi ifade eden iki kutup arasındaki üçüncü yoldur.” şeklinde tarif ederek esasında kendi çizgisinin İslam çizgisi istikameti olduğunu anlatıyor. Zaten kitabın farklı yerlerinde bunu anlattığı, ima ettiği bölümlere sıklıkla rastlıyoruz. Savaştan önceki son yıl olan 1991’de çeşitli vesilelerle gerek parti içinde gerekse de diğer devletlerin başkanlarıyla yapılan toplantılar ve müzakereler, Yugoslavya içindeki çözülme ve dağılmaya mani olamamış. Her anıyla adım adım yaklaştığımız iç savaşın o korkutucu ayak sesini, o ölümcül çığlığını duyarken nihayetinde savaşın önüne tek başına geçmeye çalışan kendi tabiriyle bir taş eksikle satranç oynamaya kalkan bir Aliya İzzetbegoviç görüyoruz. İzzetbegoviç’in tek başına verdiği mücadelede şimdilerde adlarını ya hiç duymadığımız ya da hatırlamak istemediğimiz isimlerle karşılaşıyoruz: Butros Gali, Franjo Tudjman, George Bush, Slobodan Milosevic, Bill Clinton vs. Dünyanın gözü önünde Avrupa’nın göbeğinde cereyan eden vahşeti uygulayıcılar ve bu vahşete sessiz kalanlar topluluğu…

Aliya İzzetbegoviç’in her konuşmasında, her mektubunda, sorulan sorulara verdiği her cevabında ahlaki dersler mevcut. İzzetbegoviç, haklı mücadelesinin ve yaşanılan acıların büyüklüğünü her bulduğu fırsatta dünya kamuoyuna anlatıyor. Bunları kimi zaman BM’de kimi zaman AGİT’te kimi zaman İKÖ’de ve hatta yerel bir gazetede. Bunlar tamamen yazılı belgeler niteliğinde olup bize Bosna Hersek davasının ve orada yaşatılan tarihin en utanç verici olayının ve soykırımın günlük bilançosunu da veriyor. Bu arada en küçüğünden en büyüğüne herkes bu konuşmalarda açıkça ve en sert sözlerle eleştiriliyor. Belki bir “Dünya 5’ten Büyüktür” sloganı işitmiyoruz ama soykırıma sessiz kalan Batı ve kurumları, şahısları en sert halleriyle yerden yere vuruluyor. Var olma mücadelesinin verdiği o ruh halini biz Aliya İzzetbegoviç’te görüyoruz.

Kitap, Boşnakça’dan İngilizce’ye, İngilizce’den Türkçe’ye çevrilmiş. Haliyle yanlış kullanılan bazı kelimelere ve ifadelere denk geliyoruz. Mesela sıklıkla şehit olan askerler ve vatandaşlar için öldü, öldürüldü gibi ifadeler var. Aynı şekilde bağımsız ve BM tarafında tanınmış bir devletin seçilmiş cumhurbaşkanı ABD yahut bir başka devletin başkanınca kabul edilmez, onunla bir araya gelir ya da görüşür. Son olarak birkaç yerde Tanrı kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Özellikle halka hitaplarda Tanrı kelimesini kullanmanın savaş şartlarında gerek açlıktan gerekse de kayıplardan dolayı bitap düşmüş halk üzerinde herhangi bir etki yapmayacağı açıktır.

Son sözü Aliya İzzetbegoviç’ten aktaralım: “Benim Hoşgörüm Avrupa değil İslam kökenlidir.”

Dünyabizim.com

İdris Kartal, Tarihim Tanıklığım, Makas dergisi, Haziran- Temmuz 2018, sayı 2.

adminadmin