Kültür
Giriş Tarihi : 29-07-2018 18:00   Güncelleme : 29-07-2018 18:03

Allah Rasûlü'nün ahlâkından damlalar...

Allah Rasûlü'nün ahlâkından damlalar...

En güzel insan!

Alemlere rahmet, Hazret-i Muhammed (sav)…

“Habibim! Şüphesiz sen en yüksek ahlâk üzeresin,” (68 Kalem 4) buyurmuş O’nun hakkında Yüceler yücesi Rabbimiz (cc).

Bizlere en güzel örnek.

“Andolsun, Allah’ın Rasûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel en güzel örnek vardır.” (33 Ahzab 21)

Bütün insanlığa aslında.

İnanmak ne güzel O’nun Peygamberliğine. Bunun için şükrediyoruz Rabbimize.

O, rahmet peygamberidir

İnsanlar O'na acı çektirse de, onlara beddua etmezlerdi. Taif seferinde O'nu taşladılar. Kanlar içerisinde kaldı. Bu perişan halinde Efendimiz’den beddua etmesini istediler. Ama O; "helâk edici olarak değil, insanlara hidâyet ve rahmet olarak gönderildiğini" söylemişlerdi. Bu hususta Mevlâmız şöyle buyurur:

"(Ey Habibim),  Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (21 Enbiyâ 107)

Kâinatın ışığı olan bu büyük insanın üstün halleri, gayretleri ve güzel ahlâkı, kendinden önce gelen mukaddes kitaplarda da anlatılmıştır. Tabii ki tahrif edilen yani insanlar tarafından değiştirilen Tevrat ve İncil’den, bu âyetler çoğunlukla çıkarılmış ya da mahiyeti değiştirilmiştir.

Sahabeden Abdullah İbnu Amr İbnu'l-as, (ra) Tevrat’ı çok iyi bilen âlim bir zat idi. Bu sebeple ona Tevrat' tan sorular sorarlardı. Efendimiz hakkındaki şu soru ve cevap da dikkate şayandır.

-Ata İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Amr İbnü'l-as’a (ra) rastladım ve: Rasûlullah’ın (sav) Tevrat'ta zikredilen vasıflarını bana söyle dedim. Bunun üzerine hemen "pekâlâ” dedi ve devam etti: Allah'a yemin olsun O, Kur'an’da geçen bazı sıfatlarıyla Tevrat'ta da (şöyle) vasıflandırılmıştır:

"Ey Peygamber, biz seni insanlara şahit, müjdeleyici ve korkutucu (33 Ahzab 45) ve ümmiler içinde koruyucu olarak gönderdik. Sen Benim kulum ve elçimsin. Ben seni mütevekkil diye tesmiye ettim.

O, ne katı kalpli, ne de kaba biri değildir. Çarşı pazarda rastgele bağırıp çağırmaz. Kötülüğü kötülükle kaldırmaz, bilakis affeder, bağışlar. Allah, bozulmuş dini onunla tam olarak ikame etmeden, onunla kör gözleri, sağır kulakları, paslanmış kalpleri açmadan, onun ruhunu kabzetmez." (Buhari, büyû 50)           

Bu hakikati bilen ve inanan Habeşistan Kralı Necaşi'nin sözlerine dikkat edelim:

"-Ben şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Rasûlü'dür. O, Hz. İsa’nın (as) geleceğini müjdelediği zattır. Eğer ben, şu saltanatın başında olmasaydım ve üzerimde insanlarla ilgili yük bulunmasaydı, O'nun ayakkabılarını taşımak üzere yanına giderdim." (Ebû Davûd, cenâiz 56,58)

Allah'ın Rasûlü (sav) Efendimizi, Hz. Ali (ra) anlatırken mübarek ahlâklarını şöyle tavsif etmişlerdi:

"-İnsanların en iyi kalplisi, en şecaatlisi ve en doğru sözlüsü idi. O ahlâkça herkesten yüce, muaşeret yönüyle de en geçimlisi idi. O'nu aniden gören O'ndan heybet duyardı; bilerek beraber olan, kalpten severdi. O’nu vasfeden şöyle derdi: "Ben ne O'ndan önce ne de O'ndan sonra O'nun gibisini görmedim." (Tirmizî, cenâiz 8)

O’nun güzelliği

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Ben Rasûlullah’tan (sav) daha güzelini hiç görmedim. Sanki güneş mübarek yüzlerinde yürüyor gibiydi. Yürürken Rasûlullah’tan (sav) daha hızlı yürüyen kimse de görmedim. Sanki yer O’nun ayağı altında dürülüyor gibiydi. Biz O’nunla beraber yürürken kendimizi zorlardık. O ise, aldırmazdı.” (Tirmizî; menakıb 26)

O’nun konuşması

Yine Hz. Aişe (ra) anlatıyor: “Rasûlullah (sav) konuşurken ağır ağır konuşurdu. (Öyle ki) eğer biri çıkıp kelimeleri saymak istese sayardı. O, sözü sizin gibi peş peşe getirmezdi. (Buharî, menakıb 23)           

O’nun tevâzûsu

Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de, Peygamberimizin şahsında, mü’minlere karşı tevazû sahibi olmamızı emrediyor: “Mü’minlerden sana tâbî olanlara (tevâzû) kanadını indir!” (26 Şuara 215)

İşte bu güzel özelliğinden dolayıdır ki Âlemler Sultanı mü’minlere karşı gâyet yumuşak ve şefkatli davranmışlardır. Bu gerçeği Rabbimiz âyetinde şöyle haber verir:

“Şâyet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.” (3 Âl-i İmran 159)

İşte bunun bir belgesi olan şu hâdise çok önemlidir: Ebû Rifâa Temim b. Üseyd (ra) demiştir ki; hutbe irâd ederken Rasûl-i Ekrem’in yanına kadar geldim de:

“Ey Allah’ın Rasûlü, ben dininden sormak için gelen garip bir adamım. Dinin neden ibaret olduğunu hakkıyla bilemiyorum, dedim. Bunun üzerine Rasûlullah bana doğru döndü ve hutbeyi yarıda bıraktı da, t­â yanıma kadar geldi. Kendisine bir kürsi getirildi, üzerine oturdu ve bana, Allah’ın kendisine öğrettiği şeylerden öğretmeye koyuldu. Daha sonra hutbesini okumaya vardı ve sonuna kadar tamamladı.” (Müslim, R. Salihin, 605)

Bir defasında yanlarına bir adam girmiş ve heybetinden korkmuştu. O zaman Rahmet Peygamberi ona şöyle demişti:

"-Arkadaş! Kendine gel! Korkma, ben bir kral değilim! Ben sadece Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum."(İbn-i Mace, sünen 29) 

O’nun hayâsı

Hayâ ne güzel bir huydur. Utanan insanda güzel haller mevcut olur. Allah’ın Rasûlü hayâ ehli idi. İslâm'ın hayâya verdiği önemi de şöyle belirtirlerdi:

"-Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı hayâdır." (Muvatta, hüsnü’l-hulk 9.)

 Ebû Sâid el-Hudrî (ra) şöyle der:

“Rasûlullah (as) çadırdaki bâkire kızdan daha çok hayâ sahibi idi. Hoşlanmadığı bir şey görmüşse biz bunu yüzünden hemen anlardık.” (Buhari, edeb 77)

 Şimdi hayâ nereye gitti acaba?

Yoksa göklere mi çıktı?

Ondan ne kaldı geriye?

Sormak lâzım kendimize ve neslimize!

Okumak (!) uğruna kaybedilen değerler…

Çalışmak uğruna yok olan edepler…

Dünyalık adına mahvolan ahiret yurdu…

Aman Allah’ım!

Ne olacak halimiz?

Sokaklarda gezemez olduk.

Sarmaş dolaş gençler!

Ne kadar yazık!

Yok oldu tesettürümüz!

O bitince kalmıyor geriye hiçbir değerimiz!

Adı değişti zinanın ve faizin!

Ne oldu onca korkumuz ve hüznümüz?

O, Allah korkusundan çok ağlardı

Abdullah b. Şihhir (ra) der ki;

“Rasûlullah’ın (sav) huzuruna vardım. O namaz kılmaktaydı. Değirmenin uğultusu gibi, ağlamaktan (meydana gelen) göğsünde fıkırtı vardı. (Ebû Davud, salât 156, 157)

İşte Allah Rasûlü (sav) Efendimizden bazı ser levhalar…

Ne güzeldir Allah için ağlamak, gözyaşı dökmek…

O’nun sevdasıyla…

Ağlamayan gözden Allah’a sığınmıştı O güzel Efendimiz.

Tabii ki Allah sevgisi ve korkusuyla.

Gel, gözyaşı dökelim dostlar,

Allah aşkı ve sevdasıyla…

Diyen “er”lere, ne kadar da muhtacız!

Yunus’ca, Mevlana’ca…

Gönül ehli lazım yine bu topraklara!

Yesevî erenlerinden erenler lazım bizlere…

Sırf Allah için olmak kaydıyla…

“Gel berû Hakca konuşalım”  diyen,

Gönül adamları gerek bu nesillere…

Allah Rasûlünden ilim ve hikmet alan…

O güzel insanlar gerek bizlere…

Ya Rabbî! Bize O'nun ahlâkından ver!

 “Ben sözlerimle seni övme gücüne sahip değilim, ancak senden bahsetmekle sözlerim kuvvet kazanır ya Rasulallah” diyen Peygamber şairi, Hassan B. Sabit (r.a.)’ın hitabıyla girebilsek O (s.a.v.)’nun kutlular kutlusu âlemine…

Sevmek kadar güzel şey nedir acaba?

Allah ve Rasul’ünü sevmek!

Bu sevda ile yanmak,

Bu muhabbet ile ağlamak,

Coşkun sular misâli çağlamak…

Sulara katılan şeker misâli,

Bu aşk şarabı içinde erimek…

İşte insan olmak,

İşte kul olmak,

İşte sultan olmak…

Gerisi neye yarar ey dostlar?

Muzaffer Dereli / Diriliş Postası

adminadmin