Analiz
Giriş Tarihi : 01-05-2018 10:06   Güncelleme : 01-05-2018 10:06

Anadolu’da oluşturulmak istenen kadın algısı!

“Kadınlığını bilsin” deyimi dahil kadını aşağılayıcı birçok kelimenin film ve dizilerde bizlere özellikle vurgulanarak gösterilmesi, Türk toplumunda kadının ezildiği, hor görüldüğü algısını oluşturmaktan başka bir şey değildir.

Anadolu’da oluşturulmak istenen kadın algısı!

İtalya’da 16. yüzyılda başlayan Rönesans’la beraber antik dünyanın yeniden keşfi de hareketlendi. Papa II. Julius 1506’da Vatikan’da Arkeolojik mimari buluntuların korunması ve incelenmesi için tarihçi ve sanatçıları toplamıştı. Antik eserlerin restorasyonu için Mikelanj’ı bu eserleri kaleme alması içinde Rafel’i görevlendirmişti. Antik dünyanın yeniden keşfiyle araştırmalar Mezopotamya Mısır ve Yunanistan’a yönelmiş, tapınakların yeniden diriltilmesiyle toprak altında kalan Pagan inanışı da gün yüzüne çıkartılmıştı. Keşfedilen yerlerden toplanarak getirilen eserlerin ne ifade ettiği önem arz etmeksizin Antika odalarında toplanmaya başlanmıştı.

Kapanan sayfalar bir gün yüzüne çıkartıldıkça, Antik Yunan kültürüne Avrupa’nın sahip çıkması aktarım yoluyla geçmişten gelen kültürü halen yaşıyor olmalarındandı.

Rönesans şüphesiz insanlara bazı yenilikler getirmişti. Fakat kadının hakları Antik Yunan’ı pek aratmıyordu. Antik Yunan kültüründe kadının aşağılanması Avrupa kültüründe halen sürüyordu.

Antik Yunan’da Zeus kültü Ana Tanrıça kültüne baskındı. Belki de bu baskınlık yüzünden kadın ne köle ne de halktan biri sayılmıyordu. Olimpia’da Zeus onuruna düzenlenen yarışmalara evli kadınların katılması ve izlemesi yasaktı. Hatta Yunan halkına göre Zeus ilk kadın olan Pandora’yı insanların başına bela olsun diye yaratmıştı.

Kadının Orta Çağ Avrupa’sında yasalarla korunan hakları varmış gibi görünse de rahiplerin ve erkeklerin kadın üzerindeki baskısının kalkmaması için mahkemelerde alınan kararlar kadının aleyhine oluyordu. Buna en güzel örnek olarak İngiltere’de tanık kraliçe dışında hiçbir kadının şahitliğinin kabul edilmemesi verilebilir. Antik Yunan kültürüne yeniden dönüp baktığımızda okuma yazmayı dahi okullarda öğrenme hakkı olmayan kızların 12-13 yaşına geldiğinde evlendirilmesi hatta evleneceği erkeği dahi seçme hakkının olmaması, erkeklerin ise tecrübe kazanması ve evlendiği kızı kontrol altında tutması için 30’lu yaşlarda olmasının beklenmesi oldukça trajiktir. Bu konuda ünlü filozof Aristoteles’in görüşü kadın ve erkeğin evlenme yaşını belirlerken aradaki yaş farkının 20 yani erkeğin yaşının 38 kızların ise 18 civarında olması gerektiğinin söylemesi Antik Yunan kültürünün kadına bakışının içler acısı durumunu göstermektedir.

Helen kültüründe kadınlar yeterince eğitim görmemişti. Belki de sırf bundan dolayı erkeklerin içkili symposionlarında konuşmalara katılamaz soyluların bu toplantılarında flüt çalıp dans ve şarkı söyleyerek eşlik ederlerdi. Bu kadınlar hem güzel hem çekiciydiler, yüksek sosyetenin ise hayat kadınlarıydılar; yani Heteira. Orta sınıf hayat kadınları da vardı elbette onlara da Tekili Porne yani Pornai denilirdi. Sanırım Heteiralara en güzel örnek de Atina’nın ünlü Demokrat Parti Başkanı Perikles’in Heteira aşkı Miletos’lu Aspasia verilebilir. Aspasia, Perikles’ten çocuk yapmış olsa da bu onu bir eş çocuğunu da Atina vatandaşı yapmaya yetmemişti.

ANTİK YUNAN KÜLTÜRÜNDE VE ORTA ÇAĞ AVRUPA’SINDA KADININ HÜKMÜ YOK

Antik Yunan toplumunda kadının kendi çocukları üzerinde hiçbir hükmünün olmaması kadının kaç çocuk doğuracağına dahi kocanın karar vermesi çocuğun büyütülüp büyütülmeyeceğine köle olarak satılıp satılmayacağına hatta çocuğun terk edilip edilmeyeceğine kadar her türlü hükmü verenin çocuğun babası olduğunu kısacası Antik Yunan kültüründe ve Orta Çağ Avrupa’sında kadının adının olmadığını görürüz.

“KADINLIKLARINI BİLSİNLER”

Tuhaf olan ise bazı dizi ve filmlerde Anadolu kadını ve aile yaşamı anlatılırken anlatılan kadın profilinin Anadolu kadını değil antik Yunan kadınının profiline benzemesi... Bir dizide yer alan sahnede babanın kızının saçlarından sürükleyerek para karşılığında bir erkekle evlenmeye zorlanması Anadolu kadını ve aile yaşamına uygun olmayan bir anlatıdır. Yine dizi ve filmlerde geçen sahnelerde kadına “sen kadınlığını bil” denmesi Sofokles’in tek perdelik tiyatrosunda geçen “götürün şunları hapsedin, kadınlıklarını bilsinler” sözünü hatırlatır bana.

Ne olmuştu ki Anadolu kadının imajı bu kadar değişmişti?..

Okuduğum bir kitapta geçen Johann Ludwig Burckhardt, beni çok düşündürdü. Bu kişi 1809’lu yıllarda Doğu ülkelerine özgü kıyafeti ve sakalıyla Suriye’de yaşıyor ve kendini Şeyh İbrahim olarak tanıtıyordu. Bu kişi İslam Dini konusunda çok bilgiliydi. Casus olduğu düşünülmüş ve İslam Dini konusunda sorguya çekilmişti. Şeyh İbrahim o kadar başarılı olmuş ki, O’nu tutuklatan paşa tarafından Hacca gönderilmiş, sonuç olarak da Şeyh Hacı İbrahim olmuştu. Her ne kadar bu kişi Arkeolojik kalıntıları araştırmak için Doğu’da yaşamış olsa da kadın imajı, İslam’ı kullanan Johann Ludwig Burckhardt gibi kişiler tarafından, Antik Yunan kadını gibi gösterilmiş ve toplumda bu şekilde bir algı oluşturulmuş olabilir.

“DOLU DOLU ANA”

Bizler Anadolu’da kadının Anadolu ismi ile özdeş olduğunu yani “dolu dolu ana” olduğunu biliyoruz. Hatta kadının yüzyıllar öncesinden ticaretle dahi uğraştığını Asur Ticaret Kolonileri dönemindeki yazılı kayıtlardan öğreniyoruz. Yani kadının adının Anadolu’da hep varolduğunu ve saygın olduğunu görüyoruz. Hitit Kraliçesi Puduhepa’nın Kadeş gibi bir antlaşmaya imza atması kadının Anadolu’da siyasi olarak da Antik Yunan kadınından daha üstün olduğunun kanıtı değil midir? Bu noktada Puduhepa Anadolu’nun kadına verdiği önemin en güzel belgesidir.

Eski Türklerdeki aile yapısına baktığımızda Antik Yunan’la hiç alakası olmayan mutlak hakimiyetin babaya ya da Sparta’daki gibi devlete ait olmadığını görürüz. Günümüzde de kullanılan ‘Ev bark sahibi olmak’ deyiminde geçen “Bark” kelimesinin manasının mabet kurmak demek olması Türklerin yeni yuva kurmaya mabet kadar kutsal baktığının göstergesi değil midir?

Kadınları hor görmeyi bize medya öğretti

Eski Türkler’de kadın o kadar kıymetliydi ki, velayet-i amme yani kanun çıkartılacağı zaman hakan emrediyor ibaresi kullanılmaz, hakan ve hatun emrediyor ki ibaresi kullanılırdı. Türkler’de Hatun, şölen kurultay ibadet ayin sulh ve harp meclisinde Hakan’ın yanında bulunurdu. Hatta Hakan savaşa gittiğinde ülke yönetimine kadın bakardı.

Kız çocuklarına verilen miras hakkı eski Türkler’de kadına verilen bir başka değerin ölçütüdür. Çağdaşı olan toplumlarda kadının yeri ile geçmişten günümüze kadar Türkler’de ve Anadolu coğrafyasında kadına verilen değer ve önem göz ardı edilemez. Bizim kültürümüz, dini inancımız, örf adet ve geleneklerimizde yeri olmayan “kadınlığını bilsin” deyimi de dahil kadını aşağılayıcı birçok kelimenin film ve dizilerde bizlere özellikle vurgulanarak gösterilmesi Türk toplumunda kadının ezildiği, hor görüldüğü algısı oluşturmaktan başka bir şey değildir.

Sibel Kibar – Diriliş Postası

adminadmin