Güncel
Giriş Tarihi : 24-04-2020 16:31   Güncelleme : 24-04-2020 16:31

Anıtkabir’e gittiniz, rahatladınız mı!

Anıtkabir’e gittiniz, rahatladınız mı!

 

5 haftadır Cuma namazı kılınmıyor..

Vakit namazları cemaatle kılınamıyor..

“Teravih namazı sünnet” diyelim, ama milli birlik için bir coşku vesilesi idi, artık camide kılınamıyor..

Hani utanmaları olmasa,  “Ramazan orucunu erteleme kararı alınsın” taleplerini de ısrarla ve daha yüksek sesle dillendireceklerdi ama..

“Ulan biz de amma utanmaz insanlarız.. Hem oruç tutmuyoruz.. Hem de tutanların orucunun ertelenmesini istiyoruz.. Tutan tutar.. Bizim gibi tutmayanlar da seyreder.. Bir de başkalarının oruçlarına mı karışacağız? Bu kadar da utanmazlık olmaz” diye düşünmüşler ki, geri adım attılar..

Ama 23 Nisan etkinlikleri konusunda, bir vaveyla çıkardılar..

“Ne demek, 100. yılı kutlamamak? Zaten tüm hedefiniz bu sizin” dediler..

Sanki koronavirüsü, özel olarak laboratuvarda imal edip, Çin’de piyasaya çıkaran AK Parti imiş gibi..

Aslında Çin’de, İtalya’da, İnglitere’de, son olarak ABD’de ölen on binlerce insan, Türkiye’de 23 Nisan kutlanmasın diye icat edilmiş bir oyunmuş gibi..

İma dolu..

Yakıştırmalarla süslenmiş..

“Sizden beklenir yani” göndermeler yapılan yazılar kaleme aldılar, haberler ürettiler..

Ve Anıtkabir’de toplandılar..

Ne için?

23 Nisan 1920’nin 100. yıldönümü için..

Aaaa..

23 nisan 1920’de ne olmuştu ki?

“Kulluktan özgürlüğe geçmiştik” diyecekler..

“Padişahın kölesi olmaktan, vatandaşlığa geçmiştik” diyecekler..

Dünkü birçok Kemalist medya organında benzer ifadeler vardı..

“23 Nisan’da ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ anlayışıyla kurulan Büyük Millet Meclisi” diyorlardı..

“Demokrasi düşünün ilk adımı” diyorlardı..

Hatta bazıları, “100 yıl sonra yeniden kuracağız” diyorlardı..

Tarihimiz öyle çarpıtılmış ki..

Gerçekler öylesine tahrif edilmiş ki..

Koronavirüs sebebi ile, sağlığımızı korumak, başkalarının sağlığını tehdit etmemek için bugünlerde yüzümüze taktığımız maske, onlarca yıldır tarihi olayların üzerine, sadece ağız ve burunu kapatacak şekilde değil, tüm yüzü kapatacak şekilde öyle ince ince dokunarak geçirilmiş ki..

“Bunlar neden bahsediyorlar? 23 Nisan 1920’yi nereden okuyorlar? Tarihleri mi karıştırıyorlar, kafayı mı yemişler” demekten, kendimizi alamıyoruz.

Tereddüt mü ediyorsunuz?

“Ne var ki, bu söylemde? Yanlış neresinde?” mi diyorsunuz?

Buyrun, 23 Nisan’ın en önemli ismi Mustafa Kemal’in tamiminden, o günleri sizlere aktarayım:

“1- Bimennihilkerim Nisan’ın 23’üncü Cuma günü, Cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşat edilecektir.”

“Cuma namazını müteakip” ifadesi, bir şeyler ifade ediyor mu, 23 Nisan 1920 için?

Etmiyorsa..

Mustafa Kemal imzalı tamimi okumaya devam edelim, bakalım neyi amaçlamışlar, 100 yıl önce, o meclisi açanlar:

“2- Vatanın istiklâli, makami refii hilâfet ve saltanatın istihlası gibi en mühim ve hayatî vezaifi ifa edecek olan bu Büyük Millet Meclisi’nin yevmi küşadını Cuma’ya tesadüf ettirmekle yevmi mezkûrun mebrukiyetinden istifade ve bilumum meb’usini kiram hazaratı ile Hacıbayram-i Veli Camii Şerifi’nde Cuma namazı eda olunarak envari Kur’an ve salattan da istifaza olunacaktır.”

Aman Allah’ım..

Kemal Kılıçdaroğlu bu tamimi okursa, koronadan olmasa da, kalp krizinden gider..

“Ben Mustafa Kemal’in böyle şeyler yazacağına inanmıyorum” mu der..

“Ben boşuna mı, bu kadar ısrar ettim, 23 Nisan’ın 100. yılının kutlanması için? Büyük hayal kırıklığı yaşadım..” mı der, bilemem..

Ama gerçekler bu..

Mustafa Kemal’in, 100 yıl önce meclisin açılması için yayınladığı tamimdeki cümlelerini, bugün anlaşılacak kelimelerle ifade etmek istersek, söylenilen şu: “Yüksek hilafet makamını ve saltanatı kurtarmak için..”

Ne oldu?

Göğsünüze bir ağrı mı yerleşti?

“Daha fazlasını söylemeyin.. Ben dayanamıyorum.. Bana acilen bir ambulans çağırın.. Biz, gerçekleri bu kadar mı terszyüz etmişiz? Bu kadar mı, çarpıtmışız?” diye, elleriniz titremeye mi başladı?

Durun daha..

Daha devamı var..

“Cuma namazını müteakiben” ifadesinin, öylesine bir zaman dilimini belirtmek açısından kullanılmadığını ispatlayan ifadeler var: “Meclis’in açılış gününü cumaya rastlatmakla, o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün milletvekilleriyle Hacı Bayram-ı Veli Camii Şerifi’nde Cuma namazı kılınarak, Kur’an’ın ve namazın nurlarından da feyz alınacaktır.”

Durun durun..

Sizi daha da fenalaştıracak, başka cümleler de var, Mustafa Kemal’in 1920 tarihli tamiminde:

“Namazdan sonra, Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerif alınarak, Meclis’in toplanacağı yere gidilecektir.”

Yok yok..

Kafayı yemediniz..

Ben bu satırları kaleme alırken, gerçekleri çarpıtıp, başka kişilerin tamimlerini, Mustafa Kemal’e mal etmiyorum..

Açıp bakabilirsiniz, Mustafa Kemal’in telgrafına..

Ama bir eksiğiniz ortaya çıkabilir..

Emin olmak için, orjinalinden okumak isterseniz..

Osmanlıca bilmeden, okuyamazsınız..

Sakın, “Mustafa Kemal, telgrafı bir de Osmanlıca mı yazmış” diye itiraz etmeyin..

Henüz daha, Latin alfabesi alınmamıştı, 1920’de..

Haliyle, Mustafa Kemal de, Osmanlıca yazmıştı, o tamimi..

Haydi Mustafa Kemal’den bir cümle daha vereyim, Kemal Kılıçdaroğlu bundan sonraki hayatında, bu cümleyi kendisine rehber etsin:

“Badessalât lihyei saadet ve sancak-i şerifi hamilen daireyi mahsusaya gidilecektir. Daireyi mahsusaya dahil olmazdan evvel bir dua kıraat ile kurbanlar zebholunacaktır.”

Kemal bey, “ben bundan bir şey anlamadım” mı diyor..

Öyle her şeyi hazır vermek yok.

Biraz da araştırsın, bu cümlede neler deniliyor, öğrensin..

Ondan sonra cevaplasın, “Anıtkabir’e giderek, rahatladı mı?”

Yoksa, Mustafa Kemal’in anlattıkları ile, bizlerin yaptıkları arasında dağlar kadar fark var. Biz niye Anıtkabir’de ısrar ettik ki?” deme noktasına mı geldi?

Ali Karahasanoğlu/ AKİT

adminadmin