Kültür
Giriş Tarihi : 20-05-2018 09:00   Güncelleme : 20-05-2018 09:00

Annemin korkuları hepimizi asosyal yaptı

Annemin korkuları hepimizi asosyal yaptı

Birilerinin yanlışa dur diyecek ve herkesin kulak kesilmesini sağlayacak kadar sesi gür çıkmalı, kontrolü ele almalı ve herkesi hasta edecek bir düzeneğe kapılmamayı sağlamalı.

“Annem kendimi bildim bileli hep bir şeylerden korkmuştur. Her an korku üreten biyolojik bir makine gibidir. Sakin ve güvenli bir anını bile hatırlamıyorum. Hayat annem için, her an her çeşit korkutucu olayın yaşanma riskini barındıran süreçlerden ibaretti. Bir telefon gelsin, yüreği ağzına gelir, ‘Kim arıyor acaba, bir ölen mi var yoksa’ der, korkuyla aranma sebebini öğrenmeye çalışırdı. Evden her çıkışım, neredeyse annemin bir dizi tedbir cümlelerinin art arda sıralandığı bir seremoniye dönerdi. Ben de artık giderek anneme hak vermeye ve dünyanın güvenli bir yer olmadığını düşünmeye başladım. Herkesin elini kolunu sallaya sallaya etrafta rahatça dolaşması beni şaşırtmaya başlamıştı. Çünkü annem her seferinde korkusunun ne kadar gerçekçi olduğuna dair haklı gerekçelerini sıralar, haberlerden derlediği kaza, cinayet, taciz, gasp, kapkaç olayları dahil bir bir aklında tuttuğu ne kadar hadise varsa sıralar, aklı sıra beni korumak için tedbir üretmeye çalışırdı. Bir bakkala gidecek olsam, ‘Şuna şuna dikkat et, aman ha gecikme’ der. Arkadaşlarımla buluşsam, gelene kadar on kere arar, ancak eve adımımı attığımda rahat bir nefes alırdı. Bu korkuların annemde oluşturduğu kaygılar yüzünden, mecbur kalmadıkça evden çıkarmıyordu. Okula giderken bile servis şoförüne tembihte bulunur beni öyle servise bindirirdi. Azıcık bir gecikme bile annemin alarm haline gelmesi için yeterliydi. Annem bu korkusundan dolayı o kadar acı çekiyordu ki, artık yaptığının mantıksızlığını unutup, onu üzmemek için elimizden geleni ailece yapmaya çalışıyorduk. Babam da bu gidişe engel olamadı, o da annemi üzmemek için ona uygun davrananlar kervanına katıldı. Sonuçta olanlar oldu, hepimizde acayip, mantıksız saçma vesveseler, korkular oluşmaya başladı. Bu korkular bizi annemin kopyası haline getirdi. Artık ailede koro halinde hepimiz evdeysek herkes mutlu huzurluydu, ta ki birisinin dışarı çıkması gerekene kadar. İşte o zaman hepimizin birden dengesi bozulmaya başlıyordu.”

“Şimdi, hiç arkadaşım yok, sokağa çıkmak bana eziyet geliyor. Evde oturmak, arkadaş edinmemek; en kolay yol geliyor. Yoksa risklerle dolu bu dünyada sürekli bizi kovalayan her türlü tehlikeye karşı başka türlü nasıl korunabiliriz ki? Evet, artık böyle düşünüyoruz. Ve böylece eziyet dolu bir dünyaya merhaba dedik, fakat devamı nasıl gelecek bilmiyoruz. Hepimiz çaresiziz. Üstelik ben erkeğim, kız olsam, ‘Haydi neyse evde oturayım’ derdim, şimdi işe gidip gelmek bile sıkıntılı. Evelendiğim zaman hanımım ev kuşu gibi bir erkek görecek karşısında. Ben ne yapacağım, bu çıkmazdan nasıl kurtulacağım bilmiyorum.”

Bu tablo, her evde yaşanabilecek bir kaygı bozukluğudur. Her sıkıntı gibi, bunun nasıl ele alındığı ve bu kaygıyı yaşayana nasıl bakılıp nasıl davranıldığı süreci etkiler. Bu örnekte herkesin rahatsızlık yaşayana ayak uydurduğu sıkıntılı bir tablo görüyoruz. Oysa, akıl, hastalıktan güçlü olmalı. Ailede birisinin dayattığı yanlış, ailedeki herkesi bağlayamamalı. Birilerinin yanlışa dur diyecek ve herkesin kulak kesilmesini sağlayacak kadar sesi gür çıkmalı, kontrolü ele almalı ve herkesi hasta edecek bir düzeneğe kapılmamayı sağlamalı. Hepimizin bir şeylerin yanlış gittiğini görmemiz, bunun doğrusunun ne olduğunu ya da hangi davranışın daha iyiye sevk edeceğini bileceğimiz anlamına gelmez. Yapılanın yanlış olduğunu söylemek de yetmez. Şahıs zaten bunun normal olduğunun farkındadır ve kendisini kontrol edememektedir.

Sıkıntılı bir durum, bazı şeylerin yolunda gitmediğinin sinyalini veren önemli bir nimettir. Hemen bizi düşünmeye sevk etmeli ve bu durumun daha iyiye gitmesi için neler yapabileceğimizi araştırmamıza vesile olmalı. Kaygı bozuklukları, çoğunlukla kökü derinlerde olan bir yapılanmadır ve mutlaka bir uzman gözetiminde terapi alınması gerekir. Önce aile bireyleri kaygı bozukluğu yaşayan şahısla ya da gelmek istemezse o olmadan gidip durumu izah ederek, onu terapiye ikna etmek için hangi dil ve üslubun uygun olacağı konusunda fikir alınmalı. Daha sonra mutlaka şefkatli ve kararlı bir tutumla yardım almaya ikna edilip ve terapi süreci başlatılmalı ve evde nasıl davranılacağı öğrenilmeli. Terapi süreci tamamlanıncaya kadar ailedeki herkesin katkısına ve desteğine ihtiyaç vardır. Samimi bir ilgi, sevgi, şefkat ve anlayışla davranmanın bizatihi kendisi çok onarıcıdır. Aile bireyleri birbirinin canıdır ve birinin canı yansa, diğerinin yüreği ağrır. Bazen yaşanan sıkıntılar, aileyi bir araya getirip yardımlaşma ve paylaşmanın en ideal dozda yaşanmasına vesile olabilir. Diyelim ki, olanda hayır vardır ve dua ile ve dua gibi yaklaşımlarla birbirimize sevgi ve değer göstererek kıymetlerimizi bilelim. Ve yine bilelim ki, dert misafirdir.

Saliha Erdim / Diriliş Postası

adminadmin