Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 22-04-2017 08:56   Güncelleme : 22-04-2017 08:56

Askeri Okullar Ve Namaz

Namazı, sadece Cuma gününe mahsus bir ibadet değildir. Haftada bir gün Cuma kılmakla “namaz kılıyorum” denilmez. Namaz günde 5 defa kılınmak üzere emredilmiştir. Halkımızın çoğu ne yazık ki boynumuzun borcu olan namazı düzenli olarak kılmamaktadır. İşin daha kötüsü bunun büyük bir günah olduğunu da bilmemektedir.

Askeri Okullar Ve Namaz

Kuran’da 86 yerde namaz açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu ayetlerin yerlerini ve meallerini http://www.kastamonur.com/gozumuzun-yuzumuzun-nuru-namaz-vehbi-kara/ linkinden okuyabilirsiniz. Ayrıca namazla dolaylı yoldan alakalı çok ayet de vardır.

Sahih hadis kaynaklarında da namaz sıklıkla zikredilir. Birisi Peygamber Efendimiz’e (asm) gelerek dinin başı nedir diye sorması üzerine, Resul-u Ekrem (asm) "Esselatu imadüddin - Namaz dinin direğidir." Demiştir.

Geçen gün bir arkadaşım teheccüd namazından bahsetti. Hatta kuşluk namazını kılmanın faziletlerini anlattı. Herhangi bir söz söyleyememekle birlikte çok taaccüp ettim. Bu dostum hangi ülkede yaşıyor diye kendi kendime sormaya başladım.

Yahu insanlar farz olan yani bir Müslümanın kendisinin yapmakla mükellef olduğu en önemli ibadeti doğru dürüst yapmazken bu nafile namaz nereden çıktı? Farzları yaptık da nafileye zaman mı kalıyor?

Bundan 35 yıl önce askeri okulda yaşadığım namaz ile ilgili durumu anlatayım belki o zaman ne söylemek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.

1982 yılında Bahriye mektebine girmiştim lakin çok sıkıntılı yıllar geçiriyorduk. 12 Eylül darbesi yapılmış darbeci cunta ülkede terör estiriyordu. Komünistlerden kurtulmuştuk lakin faşistler onları aratmıyordu…

Askeri okullarda ise tam bir facia yaşanıyordu. Nerede namaz kıldığı tespit edilen öğrenci bulunsa derhal disipline veriliyor ailesi çağrılarak okuldan ayrılması için ikna ediliyordu. İkna odaları ta o zamandan kurulmuştu. İstanbul Üniversitesinde ise çok sonra yani 15 yıl geçince Nur Serter rektör Yardımcısı iken yeniden uygulanmıştı.

Bu din ve vicdan özgürlüğüne karşı uygulanan terör öylesine şiddetliydi ki kandil gecesi namaz kılan bazı arkadaşlarım birileri tarafından ikaz ediliyor bir daha namaz kılmaması için baskı yapılıyordu.

Bu baskıların önemli bir kısmının FETÖ örgütü tarafından yapıldığını anlamıştım. Hatta daha ileri gidilerek benim gibi namaz kılan öğrencilerle arkadaşlık yapmaları da şiddetle yasaklanıyordu. FETÖ fenalıklarına bir yenisini daha eklemiş “namazları ima ile kılmak” diye bir soytarılığa da imza atılmıştı. Resmen dinin direği namaz tağyir ediliyordu (dini emrin ortadan kaldırılıp değiştirilmesi).

Bunu “yapmayın, etmeyin” dedimse de kimseyi ikna edemedim. Bir tanesi en sonunda bana “böyle yapmak hiç namaz kılmamaktan daha iyidir” diyerek kendini müdafaa etmeye çalıştı. Bende “tam tersine ima ile namaz yoktur, bunu yaparak dinin en önemli emrini böylesine keyfi bir uygulama ile kaldırmaya çalışmak daha büyük günahtır” diyerek cevap vermiştim. Evet, “okuldan atılırım” korkusu ile namaz kılamayanlar bundan daha iyi idi. Çünkü en azından hafta sonları evlerinde namazını kılıp Allah’tan af dileme imkânı vardı. Fakat böyle maymun gibi şaklabanlık yaparak güya ibadet etmek, hiçbir dini terbiye ve kitapta yazmıyordu.

İşte mankurtlar böyle yetişiyordu. İma ile uyduruk bir şekilde namaz kıldığını zanneden zavallı öğrencilere daha sonra oruç tutmamaları tavsiye ediliyordu. Hatta birinci sınıfta yasak olmasına rağmen oruç tutan bazı arkadaşlarım oruç serbest bırakılınca bu sefer de oruç tutmamaya başlamışlardı. Nedenini sorunca “midem ağrıyor” gibi bahaneler söylüyorlardı. Bunlar “ibahe mezhebi” gibi sırası ile içki içme, sefahat, tesettürsüzlük gibi her haltı yemeye devam ediyorlardı.

Peki, bunları okul idarecileri ve darbeci generaller bilmiyor muydu? Bence çok iyi biliyorlardı. Fakat böylesi işlerine de geliyordu. Benim gibi namazını kılan münasebetsiz adamlarla uğraşmaktansa bunlar rakı sofralarında bayağı iyi arkadaş olabiliyor, dine sövmekten gelen şeytani bir zevk alabiliyorlardı.

Allah selamet versin Salim adında Libyalı bir öğrenci vardı. O da benim gibi 5 vakit namazını kılar hiçbir zaman aksatmazdı. Hatta zaman ve yer bulamayınca gocuğunu yere serer orada milletin içinde göstere göstere namazını kılardı. Bense merdiven altlarında, spor odası ve kalorifer dairesi gibi toz toprak içinde çok fazla görünmeden namazımı kılmaya çalışırdım. Yanımda kitapları kapladığımız kâğıtlardan bulundurur vakit girince bunu seccade yaparak namazımı kılmaya çalışırdım.

Sınıf arkadaşlarım benim bu halimi görür takdir ederlerdi. Kaç defa yanıma gelip “Vehbî seni çok takdir ediyorum, inşallah mezun olunca ben de namazlarımı kılacağım” diye söylemişlerdir.

Fakat öyle olmuyordu maalesef. Kıtaya çıkınca yani mezun olup savaş gemilerinde çalışmaya başlayınca iş daha da zorlaşıyordu. Bu sefer içki içmek için çok büyük baskı uygulanıyordu. Gemisinde içki içmeyen namaz kılan subay bulunan komutan ile dalga geçiliyor “bir teğmene sözünü geçiremiyorsun, senden komutan olmaz” deniliyordu.

Son sınıfa gelince bazı arkadaşlarım namaz kılmaya başlamıştı. Fakat kısa zamanda bunlara da terk ettirdiler. Faşistlerle, Fetocular işbirliği halinde başta namaz olmak üzere dini konularda çok acımasız davranıyorlardı. Sonunda 28 Şubat 1997’de “eşinin üstünde başörtüsü var” diyerek benimle birlikte on binlerce askeri ordudan atmaya muvaffak oldular. Başta din adına mangalda kül bırakmayan Cumhurbaşkanı ve Başbakan vardı. Neredeyse her konuşmasında “ordudaki din düşmanlığını kaldıracağız” diye vaatler veren bu zavallı siyasetçiler ilk önce benim gibi askerlerin ordudan atılması için yargıya kapalı olan Askeri Şura kararları ile resmen kıyım yaptılar.

Askeriyede olanlar böyle de; sivilde durum çok mu farklıydı. Kamu kurumlarında, hatta şirketlerde dahi namaz kılanlara engeller çıkarılıyor liyakatli olmalarına karşın terfileri engelleniyordu. İşin kötüsü aradan 35 yıl geçmesine rağmen bu durum hala tam manası ile değiştirilememiştir. Bunları yazınca da yine “kötü adam”  deniliyor, varsın desinler, umurumda değildir.

Artık olanlar oldu bütün fenalıklar geçmişte kaldı. Ruz-i Mahşerde bunların hepsinin hesabı sorulacak. Zira zulmü yapanların çoğu toprak olup kabir azabı ile meşgul durumdalar. Biz şimdi önümüze bakalım. Bundan sonra aynı muamelelere maruz kalmamak için neler yapılabilir buna bakalım.

Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, "2017-2018 eğitim-öğretim yılında 5 bin 268 öğrenciyi Milli Savunma Üniversitesi bünyesine katacağız" dedi. Fakat görüldüğü kadarı ile namaz gibi bir asker için hayati derecede önemli olan bir konuda hiçbir iyileştirme yok.

Örneğin 15 Temmuz darbesinden sonra dostlar alışverişte görsün kabilinden Bahriye mektebinde açılan küçük bir mescid ile bu iş olmaz. Bütün askeri okullarda NATO standartlarına uygun olacak bir biçimde ibadet mahalli açılması gereklidir. Bölük komutanlarının odalarının hemen yanında fişleme için açılan mescitlere değil; rahatlıkla ve özgürce ibadetlerin yapılabildiği camilere ihtiyacımız var.

Bazı dostlarım “imam hatip lisesi mezunu bakanlarımız, cumhurbaşkanımız var” diyerek bana itiraz ediyor ibadet konusundaki yazılarımı aşırı buluyor. Hiç darılıp gücenmesinler bu konuda çok büyük bir yanılgı içinde olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim.

Cumhurbaşkanı dâhil olmak üzere hükümetimiz askerler üzerinde otorite kurmakta zorlanmaktadır. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Din ve vicdan özgürlüğü bu vatanın en önemli konusudur. Allah rızası ve vatan savunması için verdiğimiz milyonlarca şehit, namaz kılınmadığı takdirde bunun hesabını sizden sorar.

Hem neden korkuyorsunuz ki? Yetki ise yetki, kanun ise kanun, elinizin altında her türlü imkan var. Kılıçdaroğlu gibi zavallı CHP’lilerden mi çekiniyorsunuz? Bırakın konuşsunlar. Onlar ne kadar konuşup zırvaladıkça size verilen oylar artıyor. Asıl kabahat sizde zira CHP’yi ciddiye alıp cevap verdiğiniz için seviyeniz düşüyor…

Yazıma namaz ile ilgili olarak Meclis’te geçen bir olayı anlatarak son vereyim. 1922’de Bediüzzaman Melis’e davet edilip törenle karşılandığında karşılaştığı en önemli sorunun namaz konusunda olduğunu ve bu önemli ibadet hususunda ihmal olduğunu görür. Derhal bir beyanname neşrederek namazın önemini vurgular.

Meclis kürsüsünde 10 maddelik bu beyanname okununca ilk karşı çıkan M. Kamal olur. Mecliste herkesin ortasında “hocam biz sizi ilminizden istifade etmek için davet ettik, siz ilk iş olarak namaza dair beyanname neşrettiniz, aramızda ihtilaf çıkardınız” diye itiraz edince, Bediüzzaman; “Paşa, Paşa, imandan sonra en büyük hakikat namazdır, namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur (reddedilir)” diyerek şiddetle karşılık verir. Namaz konusunda bu denli tepki beklemeyen M. Kamal geri adım atar ve Bediüzzaman’dan özür diler, vesselam…

Vehbi KARA

adminadmin