Genel
Giriş Tarihi : 12-07-2016 10:44   Güncelleme : 12-07-2016 10:44

Bahriyede neler oldu ve oluyor?

“Askeri casuslukta rövanş” açıklaması ile gazete manşetlerine çekilen haberler çoğunlukla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile alakalı gelişmelerdir

Bahriyede neler oldu ve oluyor?
“Askeri casuslukta rövanş” açıklaması ile gazete manşetlerine çekilen haberler çoğunlukla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile alakalı gelişmelerdir. Hayatının 15 yılını bahriyede geçiren ve çoğu sınıf arkadaşımın yargılandığı bu davalardan bildiklerimi paylaşmak isterim. Biraz ezber bozucu olsa da bizzat yaşadığım olaylar ışığında bilgiler okuyacaksınız. Gerçi bütün bu olaylar kamuoyunun önünde cereyan etmiştir yani gizli ve sır değildir. Lakin bilgiler dağınık ve zamanla unutulabilen hadiselerden meydana geldiği için bir anlam bütünlüğü meydana getiremiyor. Bu nedenle olayları bir de benim gözümden görmenizde yarar var. Birkaç gün önce İzmir’deki ‘askeri casusluk’ adıyla bilinen askeri gizli bilgi ve belge bulundurma davasında, fişleme yapıp sahte delil üretilmesi suçuna karıştıkları iddiasıyla, 6’sı muvazzaf asker 22 kişi için gözaltı kararı verildi.  7 Kişi hakkında tutuklama kararı verildi. İki amiral sağlık raporu aldıkları için gözaltı işlemi gerçekleşmedi. Beraat eden askeri casusluk davası sanıkları, yaşanan gelişmeler karşısında “Adalet yerini buluyor” dediler. Evet, bir bakıma adalet yerini buluyor lakin bu işin geçmişi de var. Bu olaylar neden oldu? Sorusuna cevap aramak gerekmez mi? İzmir’deki “askeri casusluk” adıyla bilinen askeri gizli bilgi ve belge bulundurma soruşturması sırasında kumpas kurdukları iddiasıyla FETÖ/PDY’ye yönelik sürdürülen soruşturma, bahriyede çok feci olayların gerçekleştiğinin bir delilidir. Halk arasında bir söz vardır “dinsizin hakkından imansız gelir” derler. Gerçekten de yaşanan olaylar bu sözü söyletecek cinsten. Balyoz ve casusluk davaları sayesinde amiral/general olmak üzere önü açılan paralel yapıya mensup subaylar bu sefer tersten bir tokat yiyerek şimdi soruşturmalara kendileri maruz kalıyorlar. Ortaya konulan sahte deliller Fetullah denilen çete liderinin her zaman yaptığı işler olup binlerce belki de milyonlarca insanı etkileyen iğrenç olaylardır. Dünyada bu rezil ve aşağılık suçları işleyenlere doğru bir ceza vermek zordur. Çoğu inkâr edip kurtulduğunu zannediyor. Lakin ruz-i mahşer denilen o büyük mahkemede bu suçlardan kurtulmaları böyle kolay olmayacak. Her ne ise, onların fena ve çirkin suçlarını şimdilik bir tarafa koyup bu günlere nasıl geldik ve gerçek suçluları nerede aramalıyız? Sorularını cevaplamaya çalışalım. Bahriyedeki ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde meydana gelen bütün bu fenalıkların arkasında Amerikalı ve Siyonist güçlerin darbe hevesleri yatmaktadır. 27 Mayıs 1960 İhtilali ve sonrasındaki başarısız darbeler, 9 ve 12 Mart 1971 darbeleri, 12 Eylül 1980 darbesi,  28 Şubat 1997 Post-modern darbesi ilk çırpıda gözümüze çarpanlardır. Amerikalılar, Güney Amerika ve Asya ülkelerinde olduğu gibi beğenmedikleri veya işlerine gelmeyen siyasetçileri darbe ile alaşağı ederek kendi menfaatlerini koruyorlardı. İğrenç olmasına rağmen kendi ülkeleri için yaptıkları bu darbelerden dolayı onlara bir şey söyleyemiyorum. Lakin onların amaçlarına alet olan ve anayasal düzeni silah zoru ile değiştiren darbeci generallere hesap sormak hakkımızdır. İşte bu noktada biraz durmak ve bugün yaşadığımız sorunların temelinde yatan gerçek nedenleri arama ve darbecilerden hesap sorma imkânı doğmaktadır. Gençler bilmez lakin benim donanma hayatımda yaşadığım edepsizlikler daima hatırlanmalı tekrarlanmaması için önlem alınmalıdır. Hem geçmişimize ışık tutmak hem de bu memleketin içine kibrit suyu dökenleri deşifre etmek boynumun borcudur. Aksi takdirde yediğimiz lokmalar haram olur bu vatan hainlerinin suçlarına ortak olmuş oluruz… 28 Şubat 1997’den önce darbe lideri Kenan Evren, sık sık tv konuşmaları yapar dindarlar aleyhinde olmadık sözler söylerdi. Çoğu ahmakça ve dinde yeri olmayan bu sözler şımarmış ve şımartılmış darbe liderini iyice küstahlaştırmıştı. Orduda “dindar kıyımı” yapılmasını istiyor komutanlara baskı yapıyordu. Başta Hava Kuvvetleri Komutanlığı olmak üzere bir çok asker işkence de dâhil olmak üzere soruşturmalara uğradılar. Önce “şüpheli” sonra “sakıncalı” statüsüne alınarak ordudan atılıyorlardı. Hava Kuvvetlerine özenen Deniz Kuvvetleri de aynı haltı yemeye başlamış denizci komutanlarımızı ordudan atmaya başlamıştı. Ben o tarihlerde askeri okul öğrencisi idim. Namaz kıldığım için yüzlerce insan tarafından “aman ha, bak okuldan atılırsın” diye ikaz ediliyordum. Her şeye rağmen direndim ve namazımı terk etmedim. Nasıl oldu ise okuldan atmadılar. Bunun sebebini sınıfımda benim gibi açıktan namaz kılan olmamasına bağlıyorum. Çünkü birçok arkadaşım gizli olarak ve evlerinde namaz kılıyor bir kısmı ise Fetullah’ın tuzağına düşerek “ima ile namaz” adı altında uyduruk bir iş yapıyorlardı. Her halde bir kişiden bir şey olmaz diye düşünmüş olabilirler. Lakin bana çok baskı da yapılmış dünyayı zehir etmeye çalışmışlardır. Bahriye mektebinden mezun oldum lakin benden sonraki sınıfta sayısı onu bulan öğrenci namaz kılıyor, üstelik derslerinde de çok başarılı oluyorlardı. İşte bu arkadaşlarıma fırsat vermediler. Hepsini askeri okuldan atarak acımasız bir kıyım yaptılar. Bu alçakların fenalıklarını şu nedenle anlatıyorum ki “Fetullah” denilen ahlaksız çete, bu darbeci ve din düşmanı generaller ve okul idarecileri tarafından semirtilmiş, büyütülmüştür. Onlar bu derce dindar kıyımı yapmasalar Fetullah’ın esamisi bile okunmazdı. Bunun unutulmaması gerekir… Kenan Evren’in darbeci generalleri, bukalemun gibi sinsi hareket ediyor renkten renge girerek dine olan düşmanlıklarını sürdürüyordu. Zavallı askerler bir bu darbecilerin bir de Fetullah’ın arasında kalmışlardı. Paralel yapı o dönemde “ordudan atılmak istemiyorsanız bize gelin, bizde namaz yok, başörtüsü yok, içki içer orucunuzu yiyebilirsiniz” diyerek birçok asker arkadaşımı tuzağına düşürmüştü. O yüzden dinsizin hakkından imansız gelir, diyorum ya işte bu darbeci yapı zamanla güç kaybetti ve yerine paralel çete sadece askeriyede değil, emniyet, yargı ve iş çevrelerinde de azgınlaşmaya başladı. Hükümet ne yazık ki bunların ne kadar aşağılık insanlar olduğunu bilmiyordu. Paralel yapının birçok tuzağına onlar da düştüler. 28 Şubat 1997 döneminde benim gibi on bine yakın asker “gözünün üstünde kaşın var” der gibi “eşinin üstünde başörtüsü var” denilerek ordudan atıldı. Ordumuz bu iki dehşetli çetenin eline düşmüştü. Bir tarafta darbeciler diğer tarafta paralel yapı. Meydanı boş bulan bu şerefsizler sonunda birbirlerine düştüler. Edepsizliklerini, ahlaksızlıklarını daha dehşetli bir biçimde icraya soktular. Olan vatanımıza ve milletimize oluyor kanı beş para etmez alçaklar her türlü fenalığı yapıyorlardı. Öyle ki Deniz Kuvvetleri Komutanı, Başbakanlıkta bir yemekte “burada rakı yok mu?” diyerek küstahlaşacak kadar ileri gitmişti. Ne de olsa darbeci Evren’in yetiştirmesi idi. Milletin önünde utanmadan orucunu yiyen Evren’den sonra Güven Erkaya’nın rakıyı içerek zıkkımlanması onlara yakışan bir davranıştı. Hasdal kışlasındaki askeri cezaevinde Balyoz davasından tutuklu sınıf arkadaşlarımı ziyaret etmiştim. Bana “dindar adam kindar olur” diyerek kendilerini utandırdıklarını söylediler. Gerçekten de o zaman Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararları ile ordudan atıldığımda kimse bizi teselli etmemişti. Ben ve benim gibi YAŞ kararı ile atılan arkadaşımı kendilerini ziyaret ederken görünce utanmış mahcup olmuşlardı. Kendilerini dilim döndüğünce teselli etmeye çalıştım. Rızkı verenin Allah olduğunu, Allah bir yerden kaparsa bin yerden rızık vereceğini söyledim. Aradan yıllar geçti ve Balyoz davasından beraat ettiler. Lakin bu sefer onlara kumpas kuran yine elebaşları benim sınıf arkadaşlarım olanların peşine düştüler. Haklıydılar zira sahte deliller ile gelecekleri karartılmış amiral olma imkânları ellerinden alınmıştı. Şimdi bu sefer onlar, paralelcilerin peşine düştüler ve bu sefer tutuklatanları, tutuklamaya başladılar. Bana ve arkadaşlarıma yapılan zulüm ve haksızlıklardan dolayı bu iki dehşetli örgüte yani paralel yapı ile darbeci Siyonist uşaklarına acımamam gerekir. Fakat nedense özellikle sınıf arkadaşlarımın başına gelen hallerden dolayı çok üzülüyorum. Geçmişe dönüp keşke onlara her iki yol ve düşüncenin de  yanlış olduğunu hatırlatabilseydim diye kendime hayıflanıyorum. Maalesef yaşadığımız olaylar gençliğin de tesiriyle nasihat etmeye değil kavga ederek mücadele etmeme sebep olmuştu. Hem Fetullahçılarla hem de darbeci Marksist arkadaşlarımla mücadele ederdim. Asker olmamıza rağmen defalarca kavga ettim. Bazen yumruk yumruğa, alt alta üst üste kavgalarım olmuştu. Allah affetsin, mücadele etmek o yıllarda böyle oluyordu. Gerçi akla gelmeyecek kadar büyük tahrikler yapılıyor namazla niyazla dalga geçiliyordu. Donanmada dahi bunlarla kavgaya devam ettim. İşin ilginç tarafı bunca kavga ve dövüşe rağmen donanmada en güzel görevler de bana nasip oluyordu. Silah elektronik subayı olarak donanmamızın en önemli savaş gemilerinde dünyanın en etkili silahlarını kullanma fırsatı bulmuştum. Atışlarımızda hep başarılı oluyor ödüller kazanıyorduk. Ne günlermiş yahu… Her ne ise… Bahriyede yaşadığım acı tatlı bu olayların hesabı şimdi görülüyor. Yapılan fenalıklar unutturulmaya çalışılsa da bir şekilde işte böyle gündeme gelip ortaya çıkıyor halkımız dava ve hukuk mücadeleleri ile bir şekilde aydınlatılıyor. Zaten gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma huyu vardır. İstesen de istemesen de işte böyle önüne aniden çıkıverir. Şu anda devam eden ve yeni açılacak dava süreçlerinin öyle birkaç celsede biteceği yok. Bu hamur daha çok su götürür. Nitekim çok sayıda insanın şikayetçi olduğu 28 Şubat davası 18 Temmuz 2016’da devam ediyor. Darbeciler yaptıkları fenalıkları unutuldu zannedip beraat etmeyi düşünüyorlar. Ne de olsa Ergenekon ve Balyoz davasında olduğu gibi Paralel yapının murdar ettiği davalar gibi bir sonuç bekliyorlar. Fakat buna güç yetiremeyecekler zira o çok güvendikleri paralel savcı ve hakimlerin çoğu yurt dışına kaçmış durumda.  Çok fazla ümitlenmesinler. Şimdiki hakim ve savcılar ise adaletin ortaya çıkmasına gayret ediyor.  Zira 28 Şubat davası kamuoyu önünde cereyan etmiş, tanklar yürümüş, hükümet düşürülmüş, ülke defalarca hortumlanarak ekonomik kriz içine düşürülmüştür. Bu kadar fenalığın aşikare işlendiği bir suçtan beraat verecek hâkimlerin aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekir, vesselam…
adminadmin