Kültür
Giriş Tarihi : 15-01-2017 15:00   Güncelleme : 15-01-2017 15:00

Barışı Olmayan Savaş

Savaş bitmez! Önce insan, kendi kendisiyle, nefsiyle savaş hâlindedir. Yaratılırken, nefs denilen bir düşmanla birlikte yaratılıyor. Bir çağa geldikten sonra, nefsi, insanı durdurmaz ediyor.

Barışı Olmayan Savaş

 Nefsle ruhun kavgası böylece başlamış oluyor. Nefs bir tarafa, ruh bir tarafa çekiyor. Taraf olma ihtiyacı baş gösteriyor. Ruh iyiden, güzelden, doğrudan yana; Allah'ın râzı olacağı tarafa çekiyor, nefs de kötüden, çirkinden, yanlıştan tarafa çekiyor. İnsanın iç dünyası, gönül ve zihin dünyası, bir savaş alanına dönüyor... Bu savaş, insanın son nefesini vereceği âna kadar sürüp gidiyor... Allah dostlarından Cüneyd-i Bağdadî, "Tasavvuf, sulhü olmayan cenktir" derken, bu hiç bitmeyecek amansız savaşa işaret eder.

Ya, nefs dizginlenip, kelepçelenip Hakk'ın rızâsına uygun bir kıvama sokulacak veya dizginleri onun eline geçip, şeytanın yardakçısı, kafadarı olunacak! Üçüncü bir yol yok! Âdem aleyhisselâmın oğulları Hâbil ve Kâbil'i biliyoruz. Hâbil, nefsini yenenlerden ve Allah'ın rızâsını kazananlardan, Kâbil de, şeytanın izini tâkip edenlerden, onun safında yer alanlardan oldu.

Âdem Peygamberin çocukları önce bir âile oldu, sonra nüfusları çoğaldı; köyler, şehirler kurdular. Daha sonra da, ülkeler, devletler ortaya çıktı. Zaman ilerledikçe, Asya, Afrika, Avrupa, Amerika insanlarla doldu. Kendi içine sığ(a)mayan insan, köyüne, şehrine, ülkesine de sığ(a)maz oldu. Keşifler, icatlar, göçler, savaşlar birbirini kovaladı. İnsanların ihtiyaçları çeşitlendi.

Allah, insanların ıslahı için, Son Peygamber'e (s.a.v.) kadar, birçok peygamber ve kitap gönderdi. Kimileri, peygamberlerin çağrısına kulak ve gönül verdi, doğru yola girdi, kimileri, karşı çıktı, şeytanın safında yer aldı, şeytanlaştı.

Hak ve bâtıl mücâdelesi, kesintiye uğramaksızın, günümüze kadar sürüp geldi. Günümüzden kıyâmete kadar da sürüp gidecek...

Nefs sınır tanımıyor, doymak bilmiyor. Azdıkça azıyor, canavarlaşıyor!

Kahramanlık da, insan için, işte bu noktada başlıyor. Nefsine gem vurabilen, nefsinin arzularını, ihtiraslarını, Allah'ın rızâsına uydurabilen, kahramandır.

Necip Fâzıl, işin zorluğunu şöyle dile getiriyor:

Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem;

İnsandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem...

Nefsten kaçıp kurtulmanın yolunu da gösteriyor:

Kahraman olmak için, o köprüden geçecek;

Nefsini, köpek leşi gibi, ardın sıra çek!

Fertlerden oluşan insan cemiyetlerinde, en geniş mânâsıyla devletlerde ve devletler arasında da savaş hiç bitmez. Allah'ın koyduğu kanunlara uyulmayan toplumda ve devletde, savaşın bitmesini beklemek abes olur. O toplum, o devlet huzuru, barışı, adâleti, kardeşliği gerçekleştiremez. Öyle toplumlarda ve devletlerde, zulmün önüne geçilemez.

İnsanımız, gitgide bunun farkına varıyor. Saflar netleşiyor. Hangi safta duracağını, kimin tarafında yer alacağını anlama ve kavrama yolunda ciddî mesafeler alıyor.

Anadolu insanı, mâzisiyle, bağını kurup, koruyup, sağlamlaştırdıkça, gelecek hakkındaki ümidimiz de artıyor.

Ümid verici, ufuk açıcı, yaşanmış bir hikâye ile bitirelim:

Bir Fransız, Çanakkale savaşı sırasında, Trakya'da dolaşmaktadır. Ordusu, en zor zamanda, böylesine büyük bir direniş sergileyen milletin, cephe gerisinde ne yaptığını, nasıl yaşadığını merak etmektedir. Yolu bir kenar mahalleye çıkar. Sokakta çocukları görür. Üstleri başları perişandır. Neşe içinde oynayan çocuklarla konuşur. Öğrenir ki, babaları cephededir. O esnada, kenardaki kulübemsi bir evden, çilesi yüzüne heybet olarak vurmuş yaşlı bir kadın çıkar ve çocuklara doğru seslenir:

"Cihangir, Gazanfer, Muzaffer! Yavrularım, çorba yaptım, haydi gelin, karnınızı doyurun!"

Fransız, o, gün görmüş, çilekeş Anadolu kadınının seslendiği isimlerin mânâlarını düşünür ve "En zor zamanda bile çocuklarına Cihangir (cihanı fetheden), Gazanfer (kükremiş arslan), Muzaffer (zafer kazanan) isimlerini veren bir millet, aslamağlûp olmaz!" diyerek uzaklaşır.

Bu millet, Allah'ın izniyle, son zamanlarda üstümüze üstümüze gelen Avrupalı ve Amerikalı düşmanlarına ve onların içerdeki yardakçılarına, kafadarlarına, uşaklarına mağlûp olmayacak, muzaffer olacaktır.

Muzaffer Doğan / Diriliş Postası

 

adminadmin