Fikir
Giriş Tarihi : 05-04-2017 09:54   Güncelleme : 05-04-2017 10:26

Başbuğluk Sanatı

Aradan tam 20 yıl geçmiş. Ancak acısı ve hatırası hep taze kalmış bir isim. Başbuğ Alparslan Türkeş…

Başbuğluk Sanatı

Hani Oğuz Kağan Destanında diyor ya: “Dostlarımı güldürdüm, düşmanlarımı ağlattım.” Alparslan Türkeş adı da nedense hep bu cümleyi aklıma getirir. Türkeş adını duyunca hüzünlü bir sevinç hissedenler ile çehrelerinde öfkeli bir ifade peyda olanlar, hep olmuştur, olacaktır.

 Daha açık olarak şunu söyleyelim: Türkeş’i kimlerin sevdiği ya da nefret ettiğine baktığınızda, Türkiye lehinde safınızı rahatlıkla tayin edebilirsiniz. Bu iddiamıza misal teşkil edecek Türkeş’le ilgili bazı hatırlatmalar yapmak faydalı olacaktır.

 1-12 Eylül Darbesi yapıldığında darbecilerin Amerikalı ağababaları şu manada bir cümle söylediler: “Bizim çocuklar Türkiye’de işi başardı; iktidarı Türkeş’e bırakmadılar.” Başta Amerika ve onun Türkiye yetkili bayileri (başta FETÖ ve diğer Amerikancı çevreler) Türkeş’i severler mi?

2- “İdeal devlet adamı” ile “günübirlik siyaset yapan siyasetçi” arasında fark vardır. Türkeş her zaman “ideal devlet” adamı olarak yaşamış, asla günübirlik siyaset oyunlarına itibar etmemiştir. Günübirlik siyaset yapan çapsız ve vizyonsuz “Zübükmeşrep” siyaset adamları Türkeş’i severler mi?
3-Türkeş, ideal devlet adamı olarak meclis dışında kalma pahasına, hatta hiç oy almama riskine rağmen, hep Türk Devleti ve milletinin iyiliğini düşünmüştür. Bundan dolayı çoğu zaman meclis dışında kalmış ama meclis içinde olanlardan daha fazla faal olmuştur. Milletini ve devletini değil de kendi siyasi geleceğini düşünen kaypak siyasetçiler Türkeş’i severler mi?

4-Türkeş, kendisine çokça iftira atılan biridir aynı zamanda. En bariz iftira da onun rahmetli Menderes’in idamına katkıda bulunduğu yönündedir. Azıcık vicdanlı olan ve yakın tarihi araştırma zahmetine katlanan biri şunu görür: Türkeş 1960 Darbesi yapıldığında TSK’da bir subaydı. Hatta darbede darbe bildirisini okuyan kişiydi. Ta o yıllarda bile yeteneği ve şahsiyeti askeriyede kabul görmüş biriydi. Bu yüzdendir ki “darbenin kudretli albayı” gibi bir ünvanı da vardı. Darbe gerçekleşip rota değiştirince, yani Menderes ve arkadaşlarının asılacağının işaretleri belirince, buna en büyük tepkiyi gösteren ve itiraz eden de Türkeş’tir. Bu itirazından dolayı da Türkeş ve 13 arkadaşı (meşhur 14’ler) Türkiye’den başka ülkeye sürgüne gönderilir. Türkeş Hindistan’a gönderilir. Hatta Hindistan’dan darbecilere Menderes’i asmayın diye mektuplar gönderir. Ancak o yıllardaki gücü bu idamı engellemeye yetmez. Bu tarihi hakikatleri araştırma zahmetine girmeyen, girmediği için de başka art niyetlerin sahibi olduğu izlenimini uyandıran kişiler Türkeş’i severler mi?

5-Türkeş, Hindistan’dan döndükten sonra askeriyede kalıp, daha sonraki darbelerde aktif rol alabilirdi. Ancak o bunu değil, demokratik siyaseti tercih etti. Askeriyeden ayrılıp siyasete girdi. İyi ki de girdi. Aksi takdirde Türk kültür ve siyaset hayatında “ülkücülük” gibi bir kavram olmayacaktı. Türkeş’e ve ülkücülere yıllarca “militarist”, “kavgacı” vs. suçlama yapanların bu durumu gözden geçirmeleri gerekmez mi? Bu gözden geçirme işini yapmaya yanaşmayan art niyetli kişiler Türkeş’i severler mi?

Bu konuda bu birkaç maddelik açıklama değil, kitaplar yazılmalı. Nitekim yazılıyor da. Allah yazanlardan razı olsun. 

 Velhasıl, başbuğluk zor sanat. Başbuğluk, büyük bir “hocalık”… Türkeş bu millete ve ülkücülere çok şey öğretti.
Ne diyelim, takdir Allah’ın… Ülkücüler ölür, ülküler baki kalır… 
Bu vesileyle başbuğ Alparslan Türkeş’i 20. Vefat yıldönümünde tekrar saygı ve minnetle anıyor, kendisine yüce Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Mekanı cennet olsun…

adminadmin