Kültür
Giriş Tarihi : 14-04-2019 11:30   Güncelleme : 14-04-2019 11:30

Batı Merkezci Paradigma Sorunu - Muhammed Yılmaz

Batı merkezci paradigmalar ve kopyala yapıştır mâhiyette çalışmalar ile ne içinde yaşanılan toplumu ne de bütün insanlığı kapsayacak fikrî atılımlar gerçekleşebilir.

Batı Merkezci Paradigma Sorunu - Muhammed Yılmaz

“Yerleşik kullanımıyla paradigma, kabul görmüş olan bir model ya da örnektir.” (Khun, 2014: 95).  Başka bir ifadeyle, yapılan çalışmaların bilimsel olarak kabul görmesi için uyulması gereken, önceden belirlenmiş kalıplardır. Kabul görmüş paradigmalara ters düşen veyahut belirlenen sınırların dışına çıkan çalışmaların bilimsel nitelik kazanması imkansızdır. Khun bu durumu şu şekilde ele almıştır:

 

“Paradigma, geçerliliğini koruduğu sürece bir yanıtı olduğunu bildiğimiz tür soruları seçmeye yarayan bir ölçüttür. Camianın da bilimsel olarak kabul edeceği tek tür sorun aşağı yukarı budur. Daha önceleri standart görülmüş olanlar da dahil diğer sorunlar, metafizik oldukları gerekçesiyle reddedilirler. Bilim camiası bunları başka bir bilgi dalının konusu olarak kabul eder, hatta bazen zaman harcamaya değmeyecek kadar sorunsal olduklarına karar verir. Bir paradigma, sırasında bu şekilde tüm bilim topluluğunu toplumsal önemi olan bir çok soruna sırf bilmece biçimine indirgeyemeyecekleri için yabancılaşabilir, çünkü bu sorunlar paradigmanın sağladığı kavram ve araç malzemesi ile ifade edilememektedir.” (Khun, 2014: 113).

 

Thomas Khun’un iktibasla belirtilen yukarıdaki görüşleri, paradigmanın yapısını gözler önüne sermektedir.  Paradigmanın sınırları bellidir. Sınırların savunması ise oldukça katıdır. Toplumsal bir soruna çözüm getiriyor dahi olsa yerleşik paradigmanın sınırları ve araçları dışında kalan her türlü görüş, çalışma metafizik yaftası yiyebilmektedir. Belli bir bilim dalı üzerine çalışan ya da bir bilim dalı üzerine inceleme yapan kişinin, daha önceden belirlenmiş kurallar ve paradigmalar üzerine yoğunlaşmış olması, bu paradigmalar gölgesinde çalışmasını yürütmesi gerekmektedir. Bu durum ise yeni fikirlerin ortaya çıkmasından ziyâde mevcut paradigmaların çizdiği sınırlar çerçevesinde “bilimsel” olarak sunulan bilgileri yığmak anlamına gelmektedir. Hâkim anlayışa göre, bir bilimden söz edilecekse dayandığı temel Batı paradigmaları olmak zorundandır. “Batı dışı tüm bilme etkinlikleri egzoterik, egzotik, mistik, alternatif, yerli, yerel ilkel, tinsel vb. biçimlerde tasnif edilmekte ve ana akıma olan uzaklıkları oranında gayri ciddi sayılmaktadır.” (Akbaş, 2017: 46).

 

 “Olağan bilim, ne olgu ne de kuram düzeyinde yenilik bulma peşinde değildir ve zaten başarılı olması da yenilik bulamamasına bağladır.” (Khun, 2014: 131). Yapılan çalışmaların başarısı yerleşik paradigmalara uygunluğu nisbetinde ölçülmektedir. Batı merkezci paradigmalar dışında kalan her fikir değersizleştirilmekte, görmezden gelinmektedir. Oysa cemiyet ferdlerin  ve tâifelerin ortak teâmülleri sonucu ortaya çıkmış bir yapıdır. Bu yapı içerisinde ortaya atılan her fikrin, cemiyetin iktisadî, içtimaî, dinî, kültürel gerçekleri ile muvazene içinde olması gerekmektedir.

 

“Aydınlanma” adı verilen tarihsel süreç, Batı’nın bilimsel çalışmaları tekeline alması ile sonuçlanmıştır. Modernist Batı bakış açısına göre, Batı bilim adına gerçekleştirilmesi gereken ne varsa gerçekleştirmiştir. Diğer toplumların yeni fikirler ve bilimsel çalışmalar sunmasına gerek yoktur. Zaten bu tür çalışmaları ortaya koyacak birikim, anlayış ve teknik bilgiden de yoksunlardır. Batı dışındaki toplumların yapması gereken ilerlemeyi daha önceden gerçekleştirmiş olan Batıyı takip etmektir. Bu sorunlu bakış açısı, Batı dışında kalan toplumların bilim, sanat, fikir, yönünden Batı’ya bağımlı kalarak entelektüel manda hâline gelmelerine neden olmuştur.

 

Manda ve Himaye Batılı emperyalist devletlerin, I. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulamaya koyduğu bir sistemdir. Bu sistem iktisadî, siyasî, idarî yönden kendi kendini yönetebilecek yeterliliğe ve birikime  sahip olmadığı düşünülen devletlere, Batılı devletlerin hâmîlik etmesi anlamına gelmektedir. Görünüşte devletlerin kalkınmalarına yardım etmek maskesi olsa da işin iç yüzünde sömürüyü kolaylaştırmanın, iktisadî ve siyasî yönden Batı dışında kalan devletleri Batıya bağımlı kılmanın yattığı tarihî tecrübeler ile sabittir.

 

İktisadî ve siyasî mandacılığın diğer bir tezâhürü de entelektüel mandacılıktır. Batı dışında kalan toplumların iktisadî ve siyasî yönden Batıya bağımlı olmaları gibi, bilim, sanat, fikir yönünden de Batı merkezci bir anlayış söz konusudur. Sanat dendiğinde “Batı sanatı”, müzik dendiğinde “Batı müziği”, felsefe dendiğinde “Batı Felsefesi”, tarih dendiğinde “Batı Tarihi” vs. akla gelmektedir.

 

 Tartışmasız, tüm dünya için geçerli, basmakalıp, her topluma aynı reçeteyi sunan çözümlerden  bahsetmek olanaksızdır. Çünkü her toplumun toplumsal dinamikleri farklıdır. Bu farklılıklar ise toplumları birbirinden ayıran husûsiyetler belirtmektedir. Ancak modern topluma geçiş ile birlikte bu farklılıklar ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Küreselleşme adı verilen, farklılıkların ortadan kaldırılması, Batı odaklı bir tek tipleştirme hareketini beraberinde getirmiştir. Bu tek tipleştirme hareketi neticesinde Batı, bilim, sanat, felsefe adına takip edilmesi gereken yegâne toplum olarak kendini pazarlamaktadır.

 

Batı dışında kalan toplumlar Batı’dan gelen her bilgiye koşulsuz iman etmiş vaziyettedir. Bilginin doğruluğu, yanlışlığı üzerine düşünmek yerine, derhâl uygulamaya koyma yanlısıdırlar. Batı’nın madde üzerinde kurmuş olduğu tahakküm, diğer toplumlarda bir aşağılık psikolojisi meydana getirmiştir. İlerlemenin tek koşulu Batı’nın bilimsel bilgi diye sunduğu bilgileri kopya etmek olarak görülmüştür. Yerli/milli bilgi itibarsızlaşmıştır. Üstad Necip Fazıl bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:

 

“Tarih boyunca birbirine karşı en ağır imtihanları vermiş olan Şark ve Garp medeniyetleri, neticede Garbın, akıl ve madde hâkimiyetiyle Şarkın boynuna, müstemleke ve istismar sahası boyunduruğunu geçirmeye muvaffak oluşundan beri karşılıklı ve zımni bir anlaşma halindedirler: Bütün medeniyet unsur ve aletlerini Garplı imal edecek ve Şarklı, sadece ahmak müstehlik sıfatiyle bunları kullanacak ve mukabilinde tarlalarını Garplı hesabına ekip biçecek, ham maddelerini onun emrine verecektir. Bu arada şarklının Garplıya yaklaşma haddi, sadece iradesiz bir hayranlık ve ipin ucu daima efendide kalmak şartiyle satıhtan bir taklittir.” (Kısakürek, 2017: 79).

 

Üstad’ın belirttiği gibi, Batı’ya olan bu hayranlık ve sathî taklit, resmen olmasa da zihnî olarak Batı boyunduruğu altına girmenin ifâdesidir. Zihnen Batı’yı ulaşılamaz, karşı koyulamaz bir noktaya yerleştirmek, ilerlemenin tek çıkar yolu olarak Batı’nın ayak izlerini takip etmek olarak görmek, toplumların öz benliği ile uyumlu fikrî atılımların önündeki en büyük engeldir. Batı merkezci paradigmalar ile ancak size çizilen sınırlar çerçevesinde çalışmalar gerçekleştirebilirsiniz. Çizilen bu sınırlar ise çoğu zaman Batı’nın dünyayı tek noktadan okuma pratiğinin tezâhürü şeklindedir.

 

Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız mevzuyu Şehid Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Adalet Mutlak’a isimli konferansından bir iktibas ile toparlamaya çalışalım:

 

“ …mevzu şundan ibaret: Bütün dünyaya sunulabilir, bütün insanlığa sunulabilir bir ideolocyan yoksa –bütün dünya derken bütün insanlığı kastettiğimi anladınız- bir de her ferde tek tek sunulabilir bir ideolocyan yoksa senin fikrinin fikir haysiyeti yoktur. Şimdi neticede herkes fikrini kâinat muhasebesi içinde, kâinatı bir bütün olarak izah içinde, onun için de kendisinin gayet tabiî ferdî ve toplum olarak yaptığı izah içinde her meselenin kendine mahsus problemlerini getirdiği düşünce ile çözebilecek, önce düşünceyle çözebilecek biri…”

 

Batı merkezci paradigmalar ve kopyala yapıştır mâhiyette çalışmalar ile ne içinde yaşanılan toplumu ne de bütün insanlığı kapsayacak fikrî atılımlar gerçekleşebilir. Ortaya koyulan her türlü çalışmanın yerli/milli bilgi ile muvazene içinde, Batı’nın hâkim anlayışına kafa tutacak orijinallikte olması gerekmektedir. Ancak böyle olduğu takdirde Batı’nın prangalarından kurtulmak mümkün olacaktır. Kumandan’ın aynı konferansta özellikle vurguladığı gibi: “Fikirde aslan payı bizdedir. Çünkü biz Müslümanız.”

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Akbaş, E. (2017). Sosyal Çalışmada Çağdaş Eleştirel Perspektifler.(2. Baskı). Ankara: SABEV.

Kısakürek, N.F. (2017). İdeolocya Örgüsü. (24. Baskı). İstanbul: Büyük Doğu Yay.

Mirzabeyoğlu, S. (2014). Adalet Mutlak’a. (Konferans).

S.Khun, T. (2014). Bilimsel Devrimlerin Yapısı. (çev.: Nilüfer Kuyaş). İstanbul: Kırmızı Yay.

 

Muhammed Yılmaz

 

Aylık Dergisi 174. Sayı

adminadmin