Kültür
Giriş Tarihi : 17-06-2018 08:00   Güncelleme : 17-06-2018 08:11

Bayram Bazen Sessiz Gelir

Âh kâri! Bayram gelir, yine gelir. Ama bazılarına çok sessiz gelir ve biz de unutursak şayet onları kurur gönlümüzde bir şeyler...

Bayram Bazen Sessiz Gelir

Daha önce bu köşede iki bayram yazısı yazdım. İkisinde de kendimce meselenin başka bir tarafından bakmaya ve hatta belki de hüzünlü tarafını göstermeye gayret emiştim. Açıkçası yeniden yazacağım bir bayram yazısının o iki yazıdan daha iyi olacağını zannetmiyorum. Belki de bunun için iki yazıdan da alıntılar olacak bu yazıda.

Küçük çocukların bayrama kaç gün kaldığını sayması kadar masum bir bayram sevinci görmedim ben. Belki gözlerimin akını karartmıştır bu dünya isi de -haydi öyle vehmedeyim- o sebeple fark edemiyorumdur. Ama şunu da biliyorum ki masumiyet bayramlarımızı terk edeli çok oldu. Aslını unuttuğumuz, rivayetle gelmiş ama sanki esas halini bilemediğimiz yine de tekrar tekrar okuduğumuz bir hikâye gibi şimdilerde bayramlar. Bayram gününü keyfiyete tahvil etmek için gayreti gayrete katanlar var, onca yıllık dini vecibeyi, ananeyi kara gözlüklü adamların âlimane sözlerine satanlar var. El öpmenin dermansız bir derde sebep olacağına inanıp da dudaklarını büyüklerinin ellerine değdirmemek için türlü icatlar ihdas edenler var. Oysa insanın bayram günü elini öpeceği birinin olmaması kadar acı bir şey var mıdır? Ben bayramın o masum yüzünü halen dahi görenlerin kabristanlarda ölmüşlerine dua edenler olduğuna inanıyorum hep. Oralardan dua ile yükselir yalnızların âhı. Herkesin unuttuğu o bayram sabahı. Zira onlar için bayram ne kadar muhabbetle dolu olsa da biraz hüzün, biraz gam, cefa demektir. Hem bayram lügatlerde yazmasa da en ziyade vefa demektir.

Bayram bazen sessiz gelir kâri. Bazılarına çok sessiz gelir bayram. Öyle sessiz gelir ki kimseye uğramamış zannedersin. Yalnız hissedersin kendini, öyle sıradan bir yalnızlık değil bütün dünyada tek başına kalmış ya da öyle bırakılmışsın gibi. Mesela bayram sofrasında boş kalmış bir sandalyeye çakılı kalmış gözler var memleketimde. Ceplerinde sahibini bulamayacak harçlıklarla bekleyen dedeler vardır. Ellerinde öpülecek bir yerin boş kaldığı babalar, anneler... İşte bunun için, öyle hisseden ve hakikaten de öyle olanlar içinde bazı şeyleri unutmayalım. Benim için, senin için, bizim için ve vatan için babasız kalmış çocukları, anasız kalmış yavruları, evlatsız kalmış babaları ve hatta torunsuz kalmışları unutmayalım. Ellerini öpecek bir tek evladı varken “vatan sağ olsun” deyip de içine ağlayanları, torunuyla bayramlaşmak için şehitliğe koşanları “Her bayram Ömer'im bana gelirdi elimi öpmeye bu bayram ben ona geldim” diye mezar taşını öpen Satı neneyi unutmayalım. Satı neneyi gördün mü kâri? Yirmi yaşındaki torunu hainlere karşı dururken vatan için verdi canını. Şimdi bayram onun memleketinde çok sessiz ve “Bayram geldi de sen gelmedin Ömer'im” diyerek bir mezarın başında ağlıyor. Yaşlı gözleri her anlamda ve çok daha fazla yaşlanıyor. Unutalım mı yani şimdi onu? Torunu biz olmayalım mı onun? Ellerinden öpmeyelim mi? Ya da bayramda et dağıtmak için giderken cennete uçan Yasin’i... Unutalım mı yani? Yasin'in babasının gözlerinden yaş akarken evlat olmayalım mı ona da? Unutalım mı hepsini ve daha nicesini... Yoksa şimdiden unuttuk mu onları?

Âh kâri! Bayram gelir, yine gelir. Ama bazılarına çok sessiz gelir ve biz de unutursak şayet onları kurur gönlümüzde bir şeyler......

Şimdi ey kâri! Demem o ki bayram kim için ne demektir, ne anlama gelir bilmiyorum ben. Hem Âlim ona mana vermişken yeni bir mana arayacak da değilim. Hoş sormuyorum da kimseye, pek ilgilenmiyorum. Rüyalarıma yüz çevirip, unutup onları –ki tek varlığım onlar. Onlar olmadan yazamıyorum- her bayram sabahında sessizce uyanıyorum. Bayramlar benim için en insaflı tabirle “kâbus” denebilecek bir dünyalık uykudan uyandığım anlar demek. O sabahlar da “Şükür! bu da rüyaymış” dercesine mesut açılıyor gözkapaklarım.

Sana ne diyeyim ey kâri! Her gecen bir isrâ gecesi her sabahın bir bayram sabahı olsun…

Fatih Duman  / Diriliş Postası

adminadmin