Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 02-01-2012 19:48   Güncelleme : 02-01-2012 19:48

Bir Cemaat Hikayesi

Bir varmış, bir yokmuş

Bir Cemaat Hikayesi
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde ülkenin birisinde sistemin ilgili biriminin kontrolün de ki bir ibadethanede görevli kendi halinde sıradan bir din görevlisi varmış.
 
Bu adam günün birinde (sıradan bir din adamı olmaktan sıkıldığından veya birilerinin onu görevlendirmesiyle) yerel çapta bir din adamı olmak yerine kabuğunu kırarak fikirleriyle daha geniş kitlelere ulaşmak ve küresel çapta bir cemaat lideri olabilmek için kendi yapılanmasını oluşturmaya karar vermiş.
 
Oluşumunu sağlam temeller üzerinde inşa etmek, uzun süreli ve güçlü bir cemaat oluşturmak için dini anlamda insanlar üzerinde etkisi olan bir dini otoritenin izniyle ve onun yolunda olduğunu vurgulayarak işe başlamış.
 
Bu din görevlisi yola çıktığı ilk zamanlarda sayısal anlamda çoğalmak için cemaatinin kapılarını toplumun her kesiminden insana açmasına rağmen gücünü artırdığı sonra ki dönemlerde bu konuda daha seçici olmaya ve ülkede mesleğinde başarılı olmuş ne kadar doktor, mühendis, eğitimci, gazeteci, yazar vs. hepsini "cemaatine" bağlamaya çalışmış.
Bir dönem sonra bu konudaki kriterlerini her geçen gün daha da daraltarak ülkedeki okumuş, zengin, toplumda güç ve makam sahibi olmuş elit kesimi hedefi haline getirmiş. Bir süre sonra bu konuda başarılı da olmuş.
 
Tabi bütün bu işlemi yaparken cemaatini,
 
1- Varlıklarını kendisine adamış seçkin, zengin, okumuş ve lider vasıfları olan, (bir başka ifade ile beyin takımını oluşturan) kadın ve erkekler,
 
2- Hayatlarını tamamen cemaat ideallerine ve liderine bağlı olarak sürdüren, cemaatin eğitim vb faaliyetlerinde görevli, cemaat şirketlerinin alt kademesinde cüzi ücretler karşılığında çalışan cemaatin gönüllü köleleri,
 
3- Aktif olarak cemaate bağlı olmamakla birlikte, cemaatle gönül ve çıkar bağı bulunan, cemaatin etkinliklerine katılan ve cemaate bağışta bulunan halk kesimi
 
Şeklinde 3 ana gruba ayırarak kontrollü bir büyümeyi de ihmal etmemiş.
 
Özellikle birinci maddedeki kriterlere sahip birisinin "Kadrolu kişi “ olarak cemaatin elit kesimi sayılan beyin takımına kabul edilmesi için bu ekipte ki bir kişinin tavsiye ve kefaleti ile tanıklar önünde bir ömür boyu cemaate bağlı ve sadık kalacağına yemin etmek zorunluluğu varmış.
Çünkü bu yemin cemaate sadakatle bağlı kalmak, cemaatin kurallarına harfiyen uymak ve havarilere özgü bir hayat sürmeyi gerektiren yaşam şeklinin olmazsa olmaz ilk şartıymış. Bu kabulden sonra aile yaşantısı cemaatçe onaylanmayan kişiler ailelerinden uzaklaştırılarak cemaatin oluşturduğu özel evlerde barındırılırlarmış.
Bu yöntem ile cemaatin yönetim kademesi oluşturulurken diğer taraftan da eğitim öğretim yoluyla seçkin-önder elemanlar yetiştirmek için cemaat tarafından peş peşe okullar açılırmış. Yetmedi taşradaki başarılı çocuklar için yurtlar yapılırmış. Cemaat eğitim konusunda devletin yurtdışı burs imkânlarını da çok iyi kullanırmış.
Yetiştirdikleri müritleri başta ülkenin adli, bürokrasi ve polis teşkilatı olmak üzere devletin kilit noktalarına yerleştirirlermiş.
Cemaat, iktidardaki siyasi oluşumun içinde ki etkili müritlerinin desteği ile eğitim, iş dünyası ve politikadaki gücünü her geçen yıl artırırmış.
İktidar ile cemaatin ilişkileri karşılıklıymış; ilişkide olduğu siyasi lider cemaatin iyi yetişmiş insan kaynaklarını kullanırken, "Cemaat" ise o diktatörün gölgesinde rahatça büyürmüş.
Ve gün gelmiş ilk başlarda bölgesel ve mütevazı bir yapılanma olan "cemaat" iktidarın da desteğiyle zamanla mürit sayısını, siyasi ve iktisadi nüfuzunu artırınca ülke sınırları bu cemaate yetmez olmuş.
Cemaat elindeki basın gücünün de yardımıyla ticari ve eğitim gibi ana faaliyetlerini uluslararası boyuta taşımaya, bir başka ifade ile ülke dışında da insanlara "hizmet” etmeye başlamış.
Cemaatin bu hızlı yükselişi Hıristiyan dünyasının dini lideri papanın da dikkatini çekmiş ve geçmişte sıradan bir din görevlisi olan bu zat “diyalog ve hoşgörü” temsilcisi önemli bir din adamı olarak Vatikan a gider ve papa ile görüşür. Bu görüşme onun ulusal ve uluslar arası boyutta seçkin dini liderler arasına girmesine sebep olur.
Cemaatin iki anahtar sözcüğü vardır:
"Hoşgörü" ve "diyalog"
Bu iki kavramı kullanarak dünyanın çeşitli ülkelerindeki insanlarla yakınlaşırlar, konferanslar, seminerler düzenlerler, okullar açarlar, TV-gazete kurar-satın alırlar. Adları duyulmamış cemaate yakın aydınları ülke ve dünya çapında ünlü insan yaparlar. Sahibi oldukları 12 film şirketini ve sahip oldukları diğer medya gücünü kendilerine biat etmeyen devlet kurumları ile yaptıkları psikolojik savaşta iktidarın emrine verirler veya kendileri kullanırlar.
Cemaat, uluslar arası arenada bazı ülkelerde halk destekli sol kökenli siyasi hareketleri bastırmak için CIA nın da yardımıyla hakim devlet gücüne destek verir. Özellikle Avrupa ve orta yeni kıtada pis siyasi ilişkiler içerisine girmekten hiç çekinmez.
 
Fakat cemaat bir taraftan bunları yaparken diğer taraftan da cemaatin önde gelenleri zahirde "partiler üstü" gözükmeye, ama gerçekte ise “siyasetin ve politikacıların” işlerine sürekli burunlarını sokmaktan da geri kalmazlarmış.
Cemaatin iktidarda ki siyasi yapıya verdiği açık ve gizli destek mevcut yönetimin de işine geldiği için “al gülüm, ver gülüm” türündeki bu alışveriş uzunca bir süre devam etmiş.
Taa ki boynuzun kulağı geçtiği; cemaatin elinde tuttuğu güce güvenerek ve iktidara verdiği desteği sebep göstererek yönetimin de daha fazla söz sahibi olmak ve mevcut rantan daha fazla pay almayı iktidardan açıkça isteme cüretini gösterdiği zamana kadar.
Cemaatin bu talebine iktidardan aldığı olumsuz cevap mevcut yönetim ile aralarında ki iplerin gerilmesine sebep olur. Kılıçlar çekilir ve yönetim ile aralarında üstü örtülü bir mücadele başlar.
Daha önce bir vesile ile ülke dışına çıkan cemaatin lideri din adamı mevcut ortamı bahane ederek bir daha ülkesine dönmez.
Bu cemaatin lideri hali hazırda vatanından uzak olsa da bu yapı dünya çapında etkin bir güce sahip bu cemaat uluslar arası üne sahip bir takım aydınlar ve entelektüeller tarafından ciddi şekilde eleştirilmekte, milyar dolarlık serveti nedeniyle bir anlamda "kutsal mafya" olarak değerlendirilmektedir. 
Hatta İsviçreli toplum bilimci, siyaset adamı Jean Ziegler ise bu cemaati terörizm ve terörist bir oluşumlar kadar ciddi mücadele edilmesi gereken aşırı sağcı tehlikeli bir hareket olarak gördüğünü belirtmiştir. 
Birçoğunuzun yukarıda okuduklarınızdan sonra kafalarınızda bulunan önceki bilgiler ile örtüştürerek soracağım soruya “yanlış cevap” vereceğinizden; ama sorunun doğru cevabını duyduğunuzda da
“ Hadi canım sende iki farklı din adamı ve iki küresel yapılanma arasında bu kadar da benzerlik olur mu? “
Diyeceğiniz o can alıcı soru
Bu din adamı kimdir ve cemaatinin adı nedir?
Yukarıda hikâyesini anlattığımız bu din adamı  
Josemaria Escriva de Balaguer  isimli Hıristiyan bir papazdır.
Cemaatinin adı ise “Allah’ın Eseri” anlamına gelen "Opus Dei" dir.
Bu açıklamalardan sonra hala bize inanmayan varsa çağımızın bilgini GOOGLE hazretlerine sorsun. Alacağı cevabın, bu cemaatin yaşadıkları ve insanlara yaşattıklarının yukarıda yazdıklarımızla birebir örtüştüğünü görecek.
Bende bu vesileyle diyorum ki:
Zaman “benim hıyarım daha taze” diyenlerin peşinden bir avuç tuz koşarak küçük ve yanlış hesaplara kurban olma zamanı değil.
Zaman akılını başına alıp “…düşünmez mi siniz, ekletmez misiniz? “ Ayetlerinin muhatabı düşünen ve sorgulayan insan olma zamanı.
Düşünen ve sorgulayan aklı başında ki insanların miladi yeni yılını tebrik ediyorum.
Selam ve muhabbetle
adminadmin