Kültür
Giriş Tarihi : 06-01-2019 16:00   Güncelleme : 06-01-2019 16:41

Bir şair ve düşünür olarak Sezai Karakoç

Bir şair ve düşünür olarak Sezai Karakoç

Sezai Karakoç, İslâm kültürünün unsur ve imgelerini, izlerini modern bir şiir anlayışı ile yeniden yorumlama çabası içinde olmuştur. Hem İslâm düşüncesi hem de Batı düşüncesine uzanan bağlantıları vardır onun şiirinin. Şakir Kurtulmuş yazdı.

Toplumları içinde bulunulan durumdan başka bir duruma çağıran; dönüştürme, değiştirme çabası içinde olan sorumluluk duyan yazarlar, düşünürler her dönemde olmuş ve bu görevlerini özveri ile yapmışlardır. Bireyler olarak biz de bu önerilen dönüşüm üzerinde çalışma, anlama gayreti içinde olmaya çalışırız. Asıl değişimi, dönüşümü gerçekleştirecek, bu mesele üzerinde kafa yoracak olanlar ise yazarlar, sosyologlar, toplumu yönetenlerdir.

Sezai Karakoç bir düşünür olarak, bir yazar ve şair olarak duyduğu sorumluluğu ilk günden beri açıkça ortaya koymuş, bu projeyi de ‘diriliş’ olarak adlandırmış önemli bir isimdir. 60 yıl kadar önce ilk kez ‘diriliş’ dediklerinde bunu yanlış değerlendirenlerin olduğunu, ama bugün gelinen noktada daha iyi anlaşıldığını, dirilişin esasında ruhun dirilişi demek olduğunu İslâm medeniyeti ve kültürü yeniden diriltilirse, toplumun kurtuluşunun, dirilişinin böyle gerçekleşeceğine inanmaktadır. İslâm medeniyetinin kurulusunun ancak böyle bir ‘diriliş’le gerçekleşebileceğini söyler. Diriliş bir umuttur. Yenilenme, büyüme, yeniden oluş, harekete yeni bir sinerji ile ivme kazandırmadır. Sezai Karakoç, bütün eserlerinde ‘diriliş’ düşüncesi üzerinde durmakla, dirilişi anlatmakla yeniden dirilişin insanı kurtuluşa, toplumu ise dönüştürmeye varan yola götüreceğine inanır. Diriliş, insanlığın hakikatle, sanatla, kültürle, edebiyatla, edep ve ahlakla yeniden bir araya gelme, buluşma isteğinin bir çabasıdır.

Diriliş, hakikate çağrının bir diğer adıdır: “Diriliş, asıl unsurları bir araya getirdikten sonra onlara üflenecek ruhtan oluşur. Bu can verme bir çağırışla vasıflandırılmaktadır Kur’an’da... Düşmüş bir milletin ayağa kalkışı, bir önderin ortaya çıkışı, hakikate çağırış ile baslar, unsurlar yavaş yavaş bir araya gelir ve takdirde varsa, canlanış ve diriliş gerçekleşir.” Mevlana’dan, Yunus Emre’den, Mehmet Akif’ten, Necip Fazıl’dan sürüp gelen bir yol üzerindedir. Sezai Karakoç, bu kutlu yol üzerinde toplumun tümünde olan sorumluluğu tek basına üstlenmiş, hakikati terennüm eden, vahyin ışığında, ‘diriliş’i anlatarak, dirilişe çağıran bilge bir düşünürdür. Onu sadece bir şair olarak değerlendiremeyeceğimiz gibi, sadece bir yazar, bir düşünür ya da bir teorisyen olarak da görmek yanlış olur. Bütün bu özelliklerin kendisinde toplandığı diriliş düşüncesinin mimarı olan hakiki manada bir dava adamıdır o. Fakat her şeyden önce bir şairdir. Şiiri ile düşüncesini harmanlayan, diriliş düşüncesini eylemle birlikte diriliş ideali ile besleyen bir şairdir. Daha ilk gençlik yıllarında yazdığı şiirlerle edebiyat dünyasında kendisine yeni bir yer açmış, eski şiiri önemsiz sayan görüşe karsı tavır almış, kendine has imgelerle ortaya oyduğu ürünler şiirimize yeni bir nefes olmuş, yeni bir tat vermiştir.

Çocukluğu, ilk oruç günleri…

1933 Diyarbakır-Ergani doğumludur. 4 yaşında iken ilk kez o ramazanda oruç tutuyor. Aile bu durumu sevinçle karşılıyor, akşam oruç açınca omuzlarına alıyorlar, çeşitli hediyelerle ödüllendiriyorlar. 5 yaşında okula başlıyor. İlkokul 3-4. sınıftayken babasının kitapları arasında bir kıraat kitabı buluyor ve 15 gün kendi kendine çalışarak kendi yazımızı öğreniyor. Bir roman bulup okuyor, bir iki kitap daha okuduktan sonra bir antoloji buluyor ve içinde Namık Kemal’in, Abdülhak Hamid’in, Ziya Paşa’nın, Mehmet Akif’in, Tevfik Fikret’in, Ziya Gökalp’in yazı ve şiirlerinden seçmeler okuyor. Parasız yatılı sınavlara girerek Maraş’ta okumaya başlar. Okul dersleri yanında evden getirdiği birkaç kitapla Arapça ve Farsçaya çalışır. Ortaokul sıralarındadır. Milli Eğitim Bakanlığı o yıllarda klasik eserlerin çevirisini yayımlamaya baslar. Sezai Karakoç daha o yıllarda çıkan belli başlı klasik eserlerin tamamını bu şekilde okumuş olur.

Büyük Doğu ve Necip Fazıl Kısakürek

Yine ortaokul yıllarında çok etkilendiği Büyük Doğu dergisi ile tanışır. Büyük Doğu’nun hayatındaki önemini şu sözlerle anlatır: “O güne kadar İslâm, içimizde sakladığımız bir inanç idi. Kimselere pek açılamıyorduk. Yasak, mazlum ve mağdur bir düşünce gibiydi ruhumuzda. Ama işte görmüştük, İstanbul’da çıkan bir dergide onu çağdaş üslupla savunan bir kalem vardı. İslâm’ın yeni, yükselen canlı sesiydi bu. Bu benim için büyük bir mutluluk olmuştu. Çünkü bir umut doğmuştu. Bütün sıkıntıları göğüsleyebilirdim.” (Hatıralar, Diriliş, S.30, 13 Şubat 1989) İlk şiiri de Büyük Doğu’da Mehmet Leventoğlu imzasıyla yayımlanır. Daha sonraları Üstad Necip Fazıl’la tanışırlar ve sık sık yanına giderek bürodaki işlere yardımcı olur. İlahiyat veya felsefe okumak istediği halde parasızlık nedeniyle burslu olarak Ankara’da Siyasal Maliye Bölümüne girer. Necip Fazıl’ı Ankara’ya konferans için gelişlerinde mutlaka gidip dinler. Üstadın ‘Malatya Davası’nı izler. 1954’te yeniden Büyük Doğu’yu çıkarmak istediğinde Necip Fazıl, Sezai Karakoç’u da İstanbul’a çağırır ve Sezai Bey İstanbul’a gelir; sınavlar için Ankara’ya döner, bir dersten kalır ve okulu uzatır. 1955 yılında Ankara Siyasal’dan mezun olur ve Maliye Bakanlığı’nda ise başlar daha sonra sınava girerek Maliye Müfettiş Muavini olarak göreve devam eder. Büyük Doğu, günlük gazete olarak yayınlanır ve mesai çıkışlarında Sezai Bey sürekli Büyük Doğu’da, Necip Fazıl’ın yanındadır. Şiir Sanatı dergisini çıkarır, iki sayı yayımlanan dergi oldukça ilgi görür.

Diriliş dergisi ve kitaplar

1960 yılında Diriliş dergisini çıkarır, dergi 2 sayı yayımlanır fakat dairedeki işi nedeniyle turneye çıkınca yayına ara vermek zorunda kalır. İstanbul’da bulunduğu süre içinde yazı ve şiirlerini çeşitli pastanelerde yazar. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazmaya baslar. 1966 yılında Diriliş yeniden çıkar. Dergide yer alan yazılarından derlediği ‘İslâm’ın Dirilisi’ ve ‘İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü’ isimli iki kitap yayımlar. Diriliş’in yayınına ara verir. İssiz olduğu için derginin masraflarını karşılamada güçlükler yasamaktadır. Derginin yayımına ara vermesi üzerine şiir üzerinde yoğunlaşır. 1967 Mayıs ve Haziran ayında bir medeniyetin şiiri olan ‘Hızır’la Kırk Saat’i bu şekilde her akşam mesai çıkısında geldiği Yenikapı’daki bir çay bahçesinde yazar. Her aksam bir bölümünü yazdığı şiiri tamamladığında kitaba ‘Hızır’la Kırk Saat’ ismini verir. En uzun soluklu şiir olarak edebiyat çevrelerini şaşırtan bir eser olur, Hızır’la Kırk Saat. Ardından Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Ruhun Dirilişi kitapları yayımlanır. 1969 yılında Diriliş üçüncü kez yayımlanır ve 16 sayı çıkar. Ekonomik sıkıntılardan kurtulmak için yeniden memuriyete döner ve Ankara’da çalışmaya başlar.

İstanbul’u özlemektedir, bu özlemle ‘Sürgün Ülkeden Başkentler Başkent’ine şiirini yazar. “Zamana Adanmış Sözler” şiir kitabı yayımlanır. 1973 yılında tekrar memuriyetten ayrılır ve derginin ve kitapların yayınına odaklanır. 1979 yılına kadar çok verimli bir dönem geçirir, bu arada Diriliş Neslinin Amentüsü, Sur, Gündönümü, Yitik Cennet, İnsanlığın Dirilişi, Çağ ve İlham, Leyla ile Mecnun, Ayinler, Meydan Ortaya Çıktığında isimli deneme, şiir ve hikâye kitapları yayımlanır. Bütün eserleri, Diriliş düşüncesinin anlatılması ve anlaşılması için çeşitlilik oluşturur. Denemelerinde diriliş düşüncesinin ne anlama geldiğini, ne anlamamız gerektiğini, dirilisin nasıl gerçekleşeceğine yönelik umutları, görüşlerini bulduğumuz gibi hikâye ve tiyatro eserlerinde ise doğrudan kahramanlar aracılığı ile diriliş düşüncesinin şahıslarla anlatıldığını görürüz.

Denemelerinde açıklıkla gördüğümüz Diriliş düşüncesi, üslubu, diriliş erlerinin görev ve sorumlulukları tiyatro eserlerinde şahıslar üzerinden daha çok hissedilir. Armağan isimli tiyatroda genç adam rolündeki şahıs, bir Diriliş Eri olarak şöyle dile getirir görüşlerini: “Gitmeyi düşünen bir adam değilim ben artık, giden bir adamım. Gidisin yorumu ve yorumcusu değilim, gidisin ta kendisiyim ben. Ben gitmiyorum bir bakıma, bende başlayan gidiştir.” Diriliş, zaman zaman aylık dergi, zaman zaman haftalık, kimi zaman da günlük gazete olarak yayımını aralıklarla sürdürür. İlk yayına başladığı tarihten itibaren yüklendiği misyonu hakkıyla yerine getirmeye özen göstermiştir. Diriliş düşüncesinin entelektüel boyutta ilgi görmesi, onu geniş kitlelere ulaştırması bakımından önemlidir. Derginin içinde yazan şair ve yazarlar, değişik zamanlarda oradan ayrılarak, kendi kurdukları dergileri yayımlayarak ayrı kulvarlarda görünüyor olsalar bile aynı hakikate çağıran, aynı rüzgârın içinde yol alan, aynı çizgi doğrultusunda varlıklarını devam ettiren bir güzergâhta oldukları görülecektir.

Sezai Karakoç’un şiiri...

Sezai Karakoç’un şiiri 1980 kuşağı ve ondan sonraki kuşaklar için en çok etkilendikleri, beslendikleri zengin bir şiir yatağı olagelmiş, şiirimizi beslemiştir. Türk şiirinin yıldızı, ufkudur adeta. ‘‘Körfez’’ isimli ilk şiir kitabı ile döneminin şairlerinin tümünün dikkatini çeken Karakoç, şiirin çıkmazını konuşan, yenilikçi bir tarzı savunan sairlerin yeni bir şiir arayışlarına yazdığı şiirlerle cevap vermiştir adeta. Şiirin açmazda olduğunu savunan şairler söyledikleri ile yeni bir çıkış yolu, yeni bir tarz arayışında olmalarına rağmen o, bunlara hiç ilgi duymadan bir ipek kozası gibi kendi şiirini inşa etmeye devam etmiş ve dönem şairlerinin gıpta ettikleri, mevcut şiir çizgisini aşan, yeni tarz şiirleriyle örnek olmuş, İkinci Yeni’yi oluşturan şairlerin hemen tamamının dikkatini çekmiştir. Şiir, ‘günlük konuşma dilimizdir’ der.

Sezai Karakoç’un şiirlerinin tamamında Doğu-Batı medeniyetlerini çok iyi tanıyan, tahlil eden evrensel bir bakış görülür. İkinci Yeni şiirinde buhranlar, karamsarlık ve çatışmalar ön plana çıkar. Edip Cansever, İlhan Berk ve Turgut Uyar’ın şiirlerinde sıklıkla rastladığımız buhran, karanlık, derin boşluk ve ölüm korkusu Sezai Karakoç’u İkinci Yeni şairlerinden ayıran en büyük özelliklerdendir. Üstad Karakoç’u, İkinci Yeni içinde göstermek istiyorlar, çıkış süreci ve devamına baktığımızda zaten kendisi de bunu söylüyor. İkinci Yeni şairleri ile dönemdaş fakat şiiri itibarıyla onlardan tamamen ayrı bir kulvarda olduğu görülecektir. İkinci Yeni şairlerinin buhran, çatışma, karanlık, kaos ve ölüm korkularının aksine o, bir umut şairi olarak kendisinden sonra gelecek kuşaklara şiiriyle ve diriliş düşüncesiyle örnek bir yapı inşa etmiş büyük bir sanatçıdır. Sezai Karakoç, İslâm kültürünün unsur ve imgelerini, izlerini modern bir şiir anlayışı ile yeniden yorumlama çabası içinde olmuştur. Hem İslâm düşüncesi hem de Batı düşüncesine uzanan bağlantıları vardır onun şiirinin. Bu bağlantıların her biri Diriliş denizine akan birer ırmaktır adeta.

Sonuç olarak Sezai Karakoç, yaşadığımız çağda iki denizin birleştiği yerde Doğu ve Batı medeniyetlerinin tüm bilgi, belge ve tarihi unsurlarını tahlil ederek İslâm medeniyetini yeniden yorumlamıştır. Şiirlerinde, denemelerinde İslâm medeniyetinin günümüz dili ile yeniden yorumlandığını görürüz. Temelde geçmişle gelecek arasındaki yerde duran insanımızın yeniden kendi öz uygarlığına dönüp aradaki kopuk bağı birleştirme çabası, Diriliş düşüncesinin temel görevleri arasındadır. Sezai Karakoç, şiir dünyası ile olsun, poetikası ile olsun, şair durusunu ortaya koyan önemli özellikleri içinde taşıyan bir çağlayan gibidir. Kendisinden sonra gelen hemen bütün şairleri etkilemiş ve hâlâ etkilemeye devam etmektedir. Şairler onun bu izleğinde yol alırken Türk şiirinin geniş coğrafyasında yeni tarz söyleyişlerle bile olsa gerçek şiir dünyasında hala onun izlerini taşıyan örneklerle şiirin yapı taslarını parlatmayı sürdüreceklerdir. Yazımızın şiirle olan ilişkisini en güzel biçimde anlattığı su cümlelerle bitirelim: “Şiir yazma bende bir kaderdir. Adeta ben ondan kaçmışımdır ama o da beni hep gelip yakalamasını bilmiştir. Ben sefillerin kahramanı Jean Valjan gibi hep kaçmışımdır. O kader mahkûmunun pesini bırakmayan müfettiş gibi pesimden gelmiştir.”

Şakir Kurtulmuş, “Bir şair ve düşünür olarak Sezai Karakoç”, MAKAS dergisi, Ekim-Kasım 2018, sayı 4.

https://www.dunyabizim.com

 

adminadmin