Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 16-01-2018 16:08   Güncelleme : 16-01-2018 16:08

Biz destan yazıyoruz, okur musun kardeşim?

Kafdağının az ötesinden bir masal anlatacağım size. Anlatacağım masal büyüklere yönelik olacak. Ama çocuksu bir hitapla başlayacağım sözüme.

Biz destan yazıyoruz, okur musun kardeşim?

Evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde.
Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken...
Eskiden çok eskiden...
Kafdağında meçhuller diyarında yaşayan bir karı-koca varmış.
Devler ülkesiymiş masalın yaşandığı yer.
Bir cüce devmiş koca. Karısı da müşkülpesent bir hatun.
Her ikisinin de yaşları aynıymış; 4000 yaşlarında imişler.
Kocanın adı Devlet imiş. Karının adı da Millet.
Her ikisinin milyonlarca çocukları varmış. İkisi de aynı sülaleden imişler; Ümmet sülalesinden.
Cüce Dev'in bir babası varmış ki namı dillere destan. Osman Efendi derlermiş adına. Onun babasının adı Selçuk.
Cüce dev bir miras yedi imiş. Babasının şanında yaşamaz imiş.
Hadi gelin masalın kahramanlarımızın başlangıç hikayesine bir dönelim.
Dede Selçuk döneminde Diyar-ı Küfr ellerinden hasımları varmış, Bizans, Moğol gibi. Bir Haçlı saldırı dönemi yaşanmış ki bir elin parmaklarından fazla sayıda. Hatta dönemin papası (1325) yıllarında hırsından kudurur olmuş; "Bu kafir Türkleri kendimize benzetmez isek bunlar bizim soyumuzu kurutacaklar diye. Kitabımız İncil'i kime götürdüysek hepsi doğru yolu buldular. Bunları zorbalıkla ikna etmemiz mümkün değil" demiş. Ki Afrikalılar'a da götürmüşler dinlerini, onları İncil sahipleri yapmışlar kendileri de topraklarını almış Afrikalıların. Alış verişte mahir imişler.
1645 e gelindiğinde...Yani Selçuk Dede vefat edip te Oğul Osman'ın devrinde...Osman'ın topraklarında Misyoner okulları açıvermişler çok sayıda. Osman zenginlikte, şaşaada Kaf Dağının sultanı imiş. Kuzeni Endülüs Hanım'ın İç Hastalığı geçirerek vefatından sonra sıranın Amcaoğlu Kafkasya'ya geleceğini de kestirememiş. Karnında bir ağrı peydah olmuş, tam da Ortadoğu Bölgesinde.
Adaletle hükmeden...
Güvenilir olan...
İlimle, irfanla, kültürle, sanatla beslenen Osmanlı bir zaafiyet hastalığına yakalanıvermiş.
Hasta Adam oluvermiş yani...
Kendisi vefat ederken tam 64 adet Devlet isminde oğulcukları bırakmış arkasında. 
Kendisi hasta yatağında ölümle pençeleşirken...
Plevne’den, Çanakkale'ye, Yemen'den, Sarıkamış'a, Kut'ül Amare'ye kadar pansuman tedavileri görmüş.
Ama gelin görün ki hastalığına çare olsun diye değişik diyarlara gönderilen öz çocukları değişik zehirlerle dönerler babalarının yanlarına. İttihat Terakki derler bu tedavi biçimine. 
Kısa süre içinde canını teslim eder Osman Baba'da, gömülür tarih mezarlığına.
Delalet içinde olanlar, gaflet içinde olanlar ve ihanet içinde olanlar diye üçe ayrılan mirasçıları didiklemeye başlarlar merhumun mirasını.
Bir Sarı Oğlan üstlenir Babanın mirasını. 
Cüce Dev ile Milletin karıkocalığa başladığı günler artık tarihin sahnesinde yerini alır.
Cüce Dev kocalığa hazır değildir aslında.
Gerdek gecesinde bile pataklar karısını. Şiddeti pek sevmektedir. Takrir-i sükun, İstiklal mahkemeleri balayı günleridir karı-kocanın.
Mehir olarak cüce dev karısına içki, kumar, zina, faiz ve müşriklik adı altında beşibirlik takar. Yüz görümlüğü laikliktir.
Millet kocasından illallah eder. 
Kocasından gizli gizli biriktirdikleriyle çocuklarını okutur besler.
Kadında cahildir en az aslında kocası gibi. Ama iyiniyetlidir bir şekilde. 
Kocası akşam meyhaneden gelirken karısına çocuklarını büyütsün diye çocuk edebiyatı, çizgifilmler, oyuncaklar filan getirir. Meyhane kültürü evlerine taşınır yıllarca.
Millet Kadın bunalmıştır Kocası Devletin sorumsuzluğundan, aymazlığından. Yediği dayaklara mı yansın kocasının çocuklarına karşı olan hoyratlığına mı?
Oturdukları evin yıkık döküklüğü de cabası.
Oturma odalarında televizyon vardır, kilise'ye ayarlı. Milli Eğitim marka koltukları tam bir Avrupa Kazığı.
Mutfaklarında fast food. Besmele bile terkedeli çok olmuştur rızıklarını.
Yatak odaları gayrı meşru ilişkilere göre dizayn edilmiştir. Ensest, çocuğa taciz, lgbt gibi posterler odanın duvarlarında.
Tuvaletleri bile alafranga. Banyoda gusülden bihaber aile efradı.
Balkona çıkmaya takatleri yok, çünkü ne manzaraları kalmıştır ne de kafalarını kaldırdıklarında görecekleri gökyüzü. Betona bezenmiştir herşey.
Devlet Baba...
Millet Kadın...
Adeta çarpık bir ilişkinin kurbanlarıdır. Zoraki bir evliliktir onlarınkisi.
Ara ara aracılar girerler devreye evlilikleri uzasın diye.
61' de...1980' de... 15 Temmuz'da Devletin uzaktan akrabaları Nato bile girer devreye.
Ancak Millet ikrah getirmenin etkisiyle...
Hele bir de ilişkilerine dışardan birilerinin müdahalelerini görmeye başlayınca...
Kocasına sahip çıkar. Unutur yediği onca dayağı.
"Erimdir, namusumdur, çocuklarımın babasıdır" diye sahip çıkar kocasına. Ona Dede Selçuk'u hatırlatır. Baba Osman'ı. Sen bu değilsin, bu olamazsın diye. 
Torun Tayyip Anası Milletle bir olur Babanın yola gelmesi için çırpınır dururlar. 
Millet Kadın Çocuklarıyla sahip çıkmaya ahdederler babaları Devlet'e. 
Cüce Dev boyunun kısalığının verdiği ezikliğin kendisini alt etmesine müsaade etmeyecektir. O da kulak verir karısına.
Yuvasını kurtarmak istemektedir. Artık eskisi gibi olmayacaktır hiçbir şey. 
Helalleşirler karı koca. Sarılırlar bütün çocuklarıyla.
Dört gözle cenaze namazını kılmaya kendini hazırlamış olan emekli vaazın beklentilerini boşa çıkarır Devlet Baba. Artık evlerinin içine kimsenin karışmasına da müsaade etmeyeceklerdir.
Dün akşam karı koca misafirliği de gittiler. Afrin’de yatıya gittiler. 
Bu masal böyle bitmeyecek ancak. 
Destana dönüşecek destana!

Fehmi Demirbağ

adminadmin