Kültür
Giriş Tarihi : 25-02-2018 13:00   Güncelleme : 25-02-2018 13:06

Bize ne oldu?

Ölmek için evvela yaşamak gerekir. Sen ne kadar yaşadın ki bu kadar öldün çocuk!

Bize ne oldu?

Ölüme değil isyanım. O ki O’nun emridir, sükût eder bekleriz. Lakin öldürülmek dediğin bir başkaca haldir. Hem ölenin ardından yakılır ağıt, ya öldürülenin ardından ne yapılacak? Bu dünyada çocuklar öldürüldüğü müddetçe hepimiz suçlu ve günahkârız hepimiz…

Gönül kuşu bir viranede can verse, gülmese bir daha yüzümüz, yediğimiz, içtiğimiz kıt olsa, gözlerimize her daim yaş değil de kan dolsa, her vaktin ardına tövbeye yaslanmış dualar dizsek, gecelerimizden uykuları eksik etsek ve ağlasak; yalandan değil hani sahiden canımız yana yana, hiç durmadan ve durduramadan gözlerimizi, ağlasak… Yine de sorumlu, yine de günahkâr ve yine de suçluyuz.

Biz bu âlemi cehenneme tahvil eden âdemoğluyuz. Günahımız sevabımızı geçeli çok vakit oldu. Öyle çok ki merhamet denen bedene vurduğumuz yaralar ve öyle fazla ki vicdan denen sütunda kılıçlarımızın izleri, insanlık denen rütbeden biz kendi kendimizi tenzil ediverdik, “aşağıların da aşağısına” indirdik insanlık payesini, kendimizi, nefsimizi, vicdanımızı, merhametimizi, insafımızı, insanlığımızı, her neyimiz varsa hepsini bir dünya uğruna hiç ettik. Hani ya kardeştik? İşte tam da şimdi aşağıların aşağısında, rezil bir halde değil miyiz?

Öyleyiz kâri. Yemin etmek istemem ama inan ki öyleyiz. Oysa dünya dediğimiz bu yer hepimize, herkese yetecek kadardı zaten. Doymadık, yetinmedik, öldük, öldürdük, kaç ocağı kendi ateşinde söndürdük… Bitirdik insanlığı, insan olma şerefini de yitirdik.

Diğerlerine değil sözüm, onlar zaten itikadınca yapıyor her şeyi? İtten itlik beklersin. Sahte insanlıklarına aldanma sakın. Onlar evvela öldürüp sonra ardından ağıt yakanlar. Bosna’da çocuklar öldürülürken de aynı maske vardı yüzlerinde, Gazze’de çocuklar ebeden susturulurken de ölüydü vicdanları, Kosova’da, Karabağ’da, Bağdat’ta hep onların pislik bulaşmış ayaklarının izleri… Benim sözüm onlara değil. Benim sözüm kardeşiz diyenlere, aynı Allah’a inandık diyenlere. Aynı kıbleye yüzlerini dönenlere, içlerinde az da olsa vicdan emaresi olduğunu bilenlere sözüm. Ama söz manasız, anlamsız, yersiz ve gereksiz şimdi. Zira dünya artık bambaşka… Yusuf’un düştüğü kuyudan daha kara, İbrahim’in ateşinden daha çetin ve Musa’nın Kızıldeniz’inden daha boğucu… Şimdi dünya her vaktinden daha insafsız, şimdi dünya her vaktinden daha merhametsiz ve şimdi dünya her vaktinden daha çok boğulmuş günaha.

Bütün bunları neden ve ne için yazdığımı anlıyorsun kâri, biliyorum. Ama ben söylemek bile istemiyorum bunu. Zira bunları düşünmek, söylemek ve hatıra getirmek bile insanı çok tuhaf ediyor, delirecek çıldıracak gibi oluyor insan ve gözlerimin önünde her vakit masum, sevimli ve gülen çocuklar var, hayalimde de olsa öyleler, ben öyle kalsınlar istiyorum.

Sadece bir soru zihnimde, buna benzer bir vahşetin ardından cenaze namazında gözyaşlarıyla Mehmet Görmez Hoca’nın sorduğu:

“Bize ne oldu ki mazlumun, masumun zalimi olduk?”

Fatih Duman / Diriliş Postası

adminadmin