Fikir
Giriş Tarihi : 24-01-2016 16:04   Güncelleme : 24-01-2016 16:04

Boksör Hilmi Yavuz Aikido’cu Alev Alatlı’ya Karşı

  Türkiye de edebiyat ve düşünce hayatı reel politiğin, söylemeye dilim varmıyor ama asalağı haline geldi ne yazık ki

Boksör Hilmi Yavuz Aikido’cu Alev Alatlı’ya Karşı
  Türkiye de edebiyat ve düşünce hayatı reel politiğin, söylemeye dilim varmıyor ama asalağı haline geldi ne yazık ki. Gezi olaylarına kadar Türkiye için endişelenir ama okuma ve yazmalarımdan başımı pek kaldırmazdım. İlk üç günü yurt dışındaydım Gezi’nin. Ama her şey öylesine açıktı ki, daha dördüncü gün, ağzımın tüm tadı kaçtı. Türkiye şeytanî bir operasyonla karşı karşıyaydı. Evvelce, sadece medya üzerinden Türkiye’yi rahatlıkla kontrol edebilenler, artık bunu başaramıyordu. Bu yüzden de ordularından ikisini birden kullanıyordu. Olmadı… Ardından üçüncüyü devreye soktular. Şimdilerdeyse dördüncüsü devrede. Üçüncü ve dördüncü, Gezi olaylarında devrede değildi. O vakit devrede olsaydılar her şey çok başka olacaktı. İç dengeler onları uzak tutuyordu henüz. Şimdiyse gerektiriyor. Bugün işte bu yüzden Türkiye’ye karşı, Putin’i gömüldüğü koltukta oturduğu yerde karşılayan Netenyahu, aslında hiç de rahat değil ama ne yaparsın ki ritüeller bunu gerektiriyor. Hâsılı, Gezi’den beridir Türkiye endişelerim okumamın, yazmamın önüne geçti. Bu yazıyı da onun için kaleme alıyorum. Hilmi Yavuz şiiri üzerine yedi sekiz yıl önce “Estetize Edilmiş Şiir Estetize Edilmiş Şair” yazımı yazarak her şeyi gereğince söyledim.* Üzerine bir eleştiri henüz okumadım. Yavuz’un şiirini, o eleştiri yazısındaki ameliyattan sağ çıkaran olamadı. Bireyliğini öldürdüğü tüm tilmizleri baş başa verseler yapamazlar bunu. Alev Alatlı’ysa gerçek bir düşünür olarak tanıdım ve sevdim yıllardır. Allah uzun ömür versin ama namazı “er kişi niyetine” kılınacak bir yiğittir. Ta Cemil Meriç’e duyduğu ilgiden beridir, bu böyledir. Bugünkü durduğu yer hiç şaşırtıcı değil. Esasen Hilmi Yavuz’un, Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan eleştirilerinde durduğu yer de hiç şaşırtıcı değildir. Hilmi Yavuz, edebiyat ve düşünce seyrinin hiçbir döneminde iktidar olandan uzak bir söylem geliştirmedi. Görünüşte iktidara yakın söylem, Alatlı’ya ait olabilir bugün. Oysa aksinedir. Dünyanın şeytanî düzeni Alatlı’nın değil Hilmi Yavuz’un yanındadır. Yavuz da bunu biliyor ve o güçle Alev Alatlı’nın görüşlerini karikatürize ediyor. Gerçek şu ki Ak Parti, kültür politikalarındaki düzeysizlikten ötürü Türkiye’deki Müslüman düşünce ve edebiyatının 1990’lar ve öncesinden gelen irtifasını çok ama çok düşürdü. Postmodern popülizmin güdümüne girerek çağcıl olacağım diyen afili tipler, bugün de Müslüman gençlere yazar, romancı, şair olarak sunuluyor. Son 15 yılın düşünce ortamı, hümanizmden beri kitleleri kontrolde en etkili yol olan popülizm ideolojisiyle belirlendi. Bizim “avamîlik” olarak adlandırdığımız bu duruma Alatlı, haberli olduğum kadarıyla “paçozluk” diyor.** Yani, esasen Ak Parti’nin kültür politikasının yanlışlığı nedeniyle oluşan “avamilik”ten en çok etkilenenler edebiyatın, sanatın, düşüncenin irtifasını gözetenler oldu. Naçizane bizler de Alatlı da hatta Hilmi Yavuz da bu durumdan olumsuz etkilendi. Buna rağmen Alatlı, kendisini aşabildi ve yukarıdan beri söz ettiğimiz şeytanî örgütlenmenin geçmişi ve geleceğinin bilgisiyle Recep Tayyip Erdoğan’ı destekledi. Bu desteğin meselelerin esasını görüp reel politiği aşmakla bir ilgisi var ama bunu kendisini entelektüel sayanların çoğu kavrayamadılar. Çünkü bunlar İslam’a, tarihe, ülkelerine yabanlaşmışlardı. Alatlı, hiçbir zaman böyle olmadığı için belirttiğim avamilikte Ak Parti’nin payı büyük de olsa Erdoğan’ın şahsında beliren portreyi destekledi. O portrede, Daryûş Şâyegân’ın bahsettiği, sık sık vurgulamaya çalıştığım bir husus gördü sanırım: Tarihî kader’ine dönmüş bir Türkiye. Bâcıyân-ı Rum’dan bir alp olarak bugün karşısına aldıklarını düşününce Alev Alatlı’ya hayranlığımız artıyor. Hilmi Yavuz içinse, “maç bitiyor ama hâlâ topa girmiyor” demekten kendimizi alamıyoruz. Hilmi Yavuz’un 19.01.2015 tarihinde Zaman Gazetesi’nde yayımlanan “Alev Hanım bizi ‘ehlileştirerek’” başlıklı yazısı, tüm bu dediklerimizin pek net bir göstergesi. Hilmi Yavuz’un yazısı, retoriğe ‘çarpıtma’ sanatı olarak girebilecek bir buluş sunmuyor ama zaten var olan bu sanatın pek seçkin bir örneğiyle parlıyor. Yavuz, aslında pekiyi biliyor ki toplumun içinde adına birey denebilecek güzidelerin sayısı pek azdır. Hz. Peygamber’in Cuma vaazında kervan sesini duyunca alışverişe giden sahabelerin durumu çok çarpıcı bir örnek sunar bu bahiste. Efendimiz ve bir düzine sahabe kalırlar mescitte. Demek ki bir cemaatte, mesele alışverişe geldiğinde bile cemaate nispetle bir düzine ferd kalır meydanda. Gerisi alışveriş derdine düşer. Bu da Efendimiz zamanındadır üstelik. Selçuklu ve Osmanlı devlet geleneği, işte bu yarım düzine bile olmayan fertlerin üstüne devleti inşa edebildiği ölçüde ayaktadır. Bu kişilerin bir yazgısı vardır zira. Onlar avamdan hatta havastan da değildir. Lakin onların varlığı o çok büyük kalabalığına bir “ideal” vermedikçe hiçbir şey de ifade etmez. Dolayısıyla Alev Alatlı, bu çok esaslı hususa işaret ederek, bugün Türkiye’de en mühim bir meseleyi vaaz etmiş olur. Hilmi Yavuz’sa meselenin böyle olduğunu bilmesine karşın, kendine yapılınca hep şikayet ettiği “çarpıtma” sanatının zirvesine çıkmayı tercih eder. Alatlı’yı, üstelik bir de Foucault’ya sığınıp (Foucault’nun iktidar meselesiyle ilgili sözleri Batı’nın toplumsal yapısı için el hak doğrudur.) onu, bireyi “ehlileştirerek” öldürmekle suçluyor: “Dehşete düşmemek mümkün değil: Türkiye’de entelektüel geçinen biri kalkacak ve ‘birey ehlileştirilecektir!’ diyecek ve hiç kimse bu konuda bir şey söylemek ya da yazmak gereğini duymayacak! İnanılır gibi değil! Alatlı şöyle konuşuyor: “Toplum” dediğinizde ille de baskı olacaktır: Birey bir biçimde ehlileştirilecektir ki, bir kutsal, bir idea, bir dünya görüşü etrafında toplanabilsin ki, bir “toplum”dan söz edebilesiniz.” Gerçekten de “dehşete düşmemek” elde değil. Azıcık aklı olan Alev Alatlı’nın kastettiğinin bu olamayacağını bilir ve Yavuz’un yazısının girişindeki bu satırlardan sonra meselenin gelip Recep Tayyip Erdoğan’a ve Ak Parti’ya dayanacağını sezer. Bendenizin de gözü, Yavuz’un metninin hemen sonuna kaydı bu yüzden. Azıcık aklımızı kaybetmemişiz çok şükür. Yavuz, bizi yanılmadı ve meseleyi getirip Ak Parti’nin diktatörlükle oluşturmaya çalıştığı “tektip insan” iddiasına, -ki bu beynelmilel bir iddiadır- lafı bağladı. Bu kadar da basit yaptı üstelik bunu: “Alatlı, birörnek zihinler inşa edilmesi önerisiyle, AK Parti’nin resmî ideoloğu olmayı üstlenmiş görünüyor! Kendisine başarılar dilemeyeceğim! Fakat benim asıl hayret ettiğim, Alatlı’nın bu demecinin necip Türk medyası ve elbette entelijensiyası tarafından fark edilmemiş olmasıdır! Medyamız, Alatlı’nın Cumhurun Başı’na, ‘Bugün George Orwell olsa, sizi ayakta alkışlardı!’ sözünü diline doladı, -sanki pek matah bir şeymiş gibi! Dalkavukluğun, entel biçimi;-o kadar!” Gazete okurunun birey olmadığını, kısadan istediklerini vermenin iyi olacağını düşünüp de dalkavukluk edenlerin çokluğu malum. Türkiye, gazeteci cumhuriyetine döndü nicedir. Hilmi Yavuz, bu yazısıyla bu konuda da ciddi bir sıçrama yapmış oldu… Alatlı’yı suçladığı “dalkavukluk”un gazeteciliğe yakışan biçimini icra ederek ve fakat art niyetinin karşılığını açık düşerek çok fena ödemiş oldu. Alev Alatlı, yıllardır insanımızın insanî kalitesini ondan alarak eğiten bir şeytanî dünya düzenini alt edecek can alıcı yeri işaret ediyor oysa. Hilmi Yavuz da bunu çok iyi bildiği için onun sözlerini çarpıtıp karikatürize etmeye çalışıyor. Can alan yer, canı da veren yerdir. Alatlı, bu yeri işaret ediyor. Hz. Mevlânâ’nın irtifasından, Yavuz’un ferasetinden, Fatih’in azminden, III. Selim’in inceliğinden ve Kanunî’nin ciddiyetinden ilham alarak bugünden tezi yok Alatlı’nın dedikleri üzerine eğilmek gerek. Bireylerin bireyliklerini gözeten, onları geniş halk kitleriyle hemhal eden ve geniş halk kitlelerini de postmodern hedonizmden koruyup bir ideale sevk eden gayret… İşte olduğumuz yerden başlamamız gereken şey… Alatlı, Ak Parti’nin ideologu olsa keşke, Yavuz’un iddia ettiği gibi… Keşke, şu postmodern popülizm belasının tüm illetlerine yakalanmış Müslüman Türkiye’ye ateşini verecek kişileri Ak Parti, Selçuklu ve Osmanlı’nın seçtiği gibi güzidelerden seçse ve onların dediklerini büyük bir ciddiyetle yürütse. Lakin buna dair umudum giderek azalıyor. Fakat bildiğim bir gerçek var ki Hilmi Yavuz, vasat bir şair olduğu gibi vasat bir ideolog olarak da yoluna devam ediyor. Topa girmese de sahada tutulmasıysa hala işe yaradığını gösteriyor. Arada bir yaptığı çıkışlara gelince… İşte bunun hakkını teslim edelim. Alatlı’nın sözlerini tartışmaya açmaya yaraması bakımından mühim gene de. Lakin başta da söylediğim gibi reel politiğin asalağı olan günün entelektüelleri bu işe yanaşmayacak. Türkiye, gazetecileriyle yaşamaya devam edecek. Biz de “Yeryüzünün Türkiyelileri İçin İkiyüzlü Uğur Parası Tasarımı” şiirimizde olduğu gibi endişelenmeye devam edeceğiz:   Türkiyeli… Bahriyeli… Vişneçürüğü güzeli… Kaldırımlarıyla yenilenir gazetecileriyle düşünür Botuyla uyur baldırı güzelleriyle bir daha düşünür… Yeryüzünü yok edenlerin mangal yelleyicisi Kardeşliğini kaybetmeye nasıl da istekli Yurtta bir taş olmaya nasıl da hevesli… Gene de senin, benim, onun için Göz değmesinden korktuğumuz sevgili***.   * Bu yazı şurada: https://celalfedai.wordpress.com/2014/11/14/hilmi-yavuz-estetize-edilmis-siir-estetize-edilmis-sair/ ** Postmodern popülizm üzerine yazılarımızın bazıları şuralardan okunabilir. https://celalfedai.wordpress.com/2015/11/24/islamciliki-kuran-dusunce-muslumanligi-yikacak-mi/ Müslümanlardan “Alıklar” Oluşturmak ya da Foreign Policy’den Hürriyet’e, Yeni Şafak’a Amerikan Kültür Yönetimi Celal FEDAİ
adminadmin