Kültür
Giriş Tarihi : 17-11-2019 10:30   Güncelleme : 17-11-2019 11:24

Bozkırdaki Meşale: İsmail Gaspıralı

Bozkırdaki Meşale: İsmail Gaspıralı

Kırım Türklüğü denince akla İsmail Gaspıralı gelir. Gaspıralı, Rusya Türklerinin sosyal, kültürel ve ekonomik sıkıntılarından esef duyan ve bu problemlerin çözüme kavuşması için gayret gösteren bir şahsiyettir. Faaliyetlerinin başarılı sonuçlar vermesi, Gaspıralı’yı yaşadığı dönemde Kırım Türklüğünün lideri konumuna getirmiş ve onun “dilde, fikirde ve işte birlik” şiarınca özetlediği fikirleri, Kırım’ın sınırlarının çok ötesine taşarak tüm esir Müslüman dünyasına şamil olmuştur.

İsmail Gaspıralı’nın düşüncelerinin tekâmülünde, içinde doğup büyüdüğü çevrenin etkisi büyüktür. Gaspıralı, Kırım’ın Bahçesaray yakınlarındaki Avcıköy’de 1851 yılında dünyaya gelmiştir. Babası Mustafa Ağa, Gaspıra köyünden olduğu için İsmail Gaspıralı’ya “Gaspıra” lakabı verilmiştir. Mustafa Ağa, 1854 Sivastopol (Akyar) muharebesi esnasında ailesi ile beraber Bahçesaray’a yerleşmek zorunda kalınca küçük İsmail de Bahçesaraylı olmuş ve hayatının ilk senesini Kırım’ın bu şirin merkezinde geçirmiştir. Kırım Türklerinin mühim kültür merkezlerinden biri olan Bahçesaray’ın, Gaspıralı’nın ruhunda derin izler bıraktığı kabul edilir. Zira çocukluğunun en güzel günlerini, destan kahramanlarını ve menkıbelerini dinleyerek geçirmiştir. Öyle anlaşılıyor ki Gaspıralı, bu esaret ortamından duyduğu rahatsızlığı daha çocukluk dönemlerinden itibaren iliklerine kadar hissetmiş ve erken bir dönemde beliren millî his, onun fikirlerinin oluşumunda önemli bir etken olmuştur. Hatta o, bu esaret problemini, “Kafdağı, heybe dolu, azıksız geçilmez.” sözüyle hülasa etmiştir.

Gaspıralı’ya göre esaretten kurtulmanın yolu kültürel bir reformdan geçmektedir. Bu münasebetle “usul-i cedit (yeni metod)” çerçevesinde eğitim yapan okullar açarak birtakım ileri hamleler yapılmalıdır. Gaspıralı, ancak bu sayede Türk milletinin üzerindeki ölü toprağının atılacağına inanmış ve kültür problemini düşüncelerinin ana ekseni konumuna getirmiştir. Ona göre bir milletin eğitimi, o milletin kültürünün ana direği olduğu gibi bir milletin kültür seviyesi ile özgürlük düşüncesi arasında kuvvetli bir bağ vardır.

Eğitimi en önemli unsurlardan biri kabul eden Gaspıralı’nın öğretmenliğini yaptığı işçi öğrenciler, 45 günün sonunda okuma yazmayı başarıyla öğrendiler. Bu başarıdan sonra usul-i cedit mektebinde kısa zamanda okuma yazma öğrenmenin mümkün olduğu haberi tüm Rusya Müslümanları arasında yayılmaya başladı. Haberi öğrenen ve muhtelif mekteplerde hocalık yapan pek çok muallim ve muallim adayı olan medrese talebesi, mektuplarla Gaspıralı’ya müracaat ederek yardım istemeye başladılar. Bir müddet sonra yardım isteyenlerin çoğu, bizzat Bahçesaray’a kadar gelerek Gaspıralı’dan ders almaya başladılar. Her biri üç ila dört ay Gaspıralı’nın misafirhanesinde kalan bu öğretmen adaylarına Gaspıralı, heyecanla usul-i cedit yöntemini öğretti. Adaylardan tek isteği, usul-i cedit’i öğrenenlerin mutlaka kendi kasabasına dönmesi, orada kısa zamanda kendileri gibi hocalık yapan arkadaşlarına bu yeni metodu öğretmeleri ve birer okul açarak bunu halka göstermeleri olmuştur.

Türk dünyasının kenetlenmesi için yapılması gerekenlerin başında dil birliği geliyordu. Gaspıralı bu konu üzerinde dikkatle durmuş ve şu ögelere dikkat çekmiştir: 1- Türk dilini yabancı unsurlardan temizlemek. 2- Mahalli tabirler yerine Osmanlı Türkçesi’ndekileri kullanmak. Dolayısıyla Gaspıralı, yazılarında kendi bildiği Kırım Türk Lehçesine ve oldukça fazla Osmanlı Türkçesi’ne dayandırdığı bir dili kullanıyordu. Bunu yaparak basit, açık ve kısa ifadeler kullanmaya ve Rusçanın tesirinden şiddetle kaçmaya gayret ediyordu. Gaspıralı, kullanılan dilin “Kırım’dan Herat’a, İstanbul’dan Kaşgar’a” kadar ancak aydınlar tarafından değil, bütün Türkler (İstanbul’daki hamaldan Çin’deki deveciye kadar) tarafından anlaşılması gerektiği fikrini ileri sürmüştür. Gaspıralı, dil hakkındaki görüşlerini şu sözleriyle ifade etmektedir: “Elde her türlü lügatimiz var, fakat lügat-ı Türki yoktur. Her türlü, Bulgarca da dâhil, sarf ve nahivler vardır, sarf ve nahiv-i Türki yoktur. Her türlü mecmualar vardır, mecmuaî şiir-i Türki yoktur. Kırk milyona karib akvam-ı Türk’ün durub-ı emsalini, bilmecelerini, hatta tarih-i umumisini bildiren bir eser yoktur. Bu halde lisan ve imla bahislerinden başlıca bir netice hâsıl olur zannedemem. Hâlbuki mesele pek büyüktür, mühimdir. Hallolunabilirse semeredar olacaktır.”

Sosyal hayatta kadının önemli bir misyonu olduğunu hatırlatan Gaspıralı’nın, bugün hâlâ tartışma konusu olan kadın hakları meselesine XX. yüzyıl gibi erken bir dönemde dikkat çekmesi son derece önem taşımaktadır. Bu münasebetle Gaspıralı’nın inisiyatifi ile büyük kızı Şefika Hanım’ın yönetiminde 1906 yılında Âlem-i Nisvan (Kadınlar Dünyası) isimli dergi yayınlanmaya başlamıştır. Bu derginin en mühim bölümlerini sıhhat ve sosyal meseleler ile ilgili konular teşkil etmektedir. “Çocuk Büyütmek”, “Doğururken Temizlik” gibi konu başlıklarında sıhhatin önemi üzerinde durulurken “Serbest-i Tezvic (Serbest Evlilik)” başlığındaki yazıyla evlilik hukuku meselesine dikkat çekilmiştir. 1914’te Ayaz İshakî tarafından Petersburg’da çıkarılan Tatarca “İL” gazetesinde Selime Yakub Hanım’ın “Müslüman Kadın ve Kızlarının Hamisi İsmail Bey Gaspıralı” başlıklı makalesinde Gaspıralı’nın kadın meselesine olan hassasiyetinin önemi üzerinde durulmuştur. Görüldüğü gibi Gaspıralı, Rusya Türklerinin kalkınmasında kadınların çok önemli bir yer aldığını kavramış ve bunu kamuoyuna mal etmiş bir kişiliktir. Gaspıralı, Osmanlı aydın çevresiyle de sıkı irtibat içindeydi ve İstanbul dergilerinde pek çok makale yayımlamıştı. Yoğun eğitim ve bilim faaliyetlerini yürütürken sağlığı zayıf düşen İsmail Gaspıralı, 24 Eylül 1914 tarihinde Bahçesaray’da öldüğünde sadece Rusya Müslümanları üzüntüye kapılmadı. Türkiye’de ve Rusya’da matbuat aylarca onun
faaliyetlerini anlattı.

İlhan ASLAN / Diyanet Dergisi

adminadmin