Analiz
Giriş Tarihi : 09-10-2018 09:20   Güncelleme : 09-10-2018 09:20

Bu cinayette bir tuhaflık var!

Bu cinayette bir tuhaflık var!

Adam gündüz gözüyle, nişanlısının gözü önünde girdiği Suudi Arabistan'ın İstanbul'daki konsolosluğundan bir daha çıkmıyor.

Haberler korkunç; Orada öldürüldüğü, lime lime boğazlandığı, bavullara konulup, “diplomatik dokunulmazlık zırhına” bürünüp, Suudi Arabistan’a götürüldüğü yolunda…

Dünyanın gözü önünde korkunç bir vahşet…

Cinayet olmaya cinayet, vahşet olmaya vahşet, göz önünde olmasına göz önünde ama;

Derin bir sessizlik var herkeste…

Niçin?..

Cinayet ve derin sessizlik?..

CNN İnternational, BBC, canlı yayına geçmedi, Suudi konsolosluğun önünden... Washington Post, “Nerede bizim yazarımız?” diye ortalığı ayağa kaldırmadı? Trump tweet atmadı, Macron hiç aldırmadı, İngiliz Başbakanı Theresa May, Almanya Şansölyesi Angela Merkel; telefon edip sormadı… "Kınama, açıklama, sorma, sorgulama?.." Yok...

Niçin?..

“Prenses Diana”nın trafik kazasından manşet manşet “komplo” üretenler, “konsolosluğa girip bir daha çıkmayan” gazeteci için, “nedir bu?” diye sormadılar?..

Bu işte bir “tuhaflık” yok mu gerçekten?..

Tuhaflık, bunların "sorup sormamasından" da öte...

Trump niye tweet atmadı?

(ABD vatandaşı bir gazetecinin Suud konosolosluğunda boğazlanıp parçalanması, Brunson’un gözaltına alınması kadar da mı önemsiz sahiden?)

Üstad’ın ifadesiyle, “çatıda mahsur kalan kedi” kadar bile “ilgi” uyandırmadı bu cinayet…

Bu derin sessizlikte bir "tuhaflık" var...

Bu "tuhaflık"ta bir "ihanet" kokusu var...

Nedir?

Yorumcular, analistler, teröre ve şiddete, karşı olanlar, basın özgürlüğünü savunanlar…

“Gazetecilerin” hayat hakkını savunanlar…

Peşepeşe şu malûm devletlerden “açıklama” da gelmedi, "kınama" da... "Sert bir dille uyaran" ise hiç yok!

Bu cinayette kesinlikle bir “cinayet” var…

Bu ABD yalaması tiplerin “parası” mı bu “sessizliğin” sebebi, “para susturur” kuralı mı geçerli sahiden?...

Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki konsolosluğuna giren Cemil Kaçışkçı, bir daha ordan çıkmadı!

“Nerde bu gazeteci? Nişanlısı konsolosluğun önünden içeri gönderdi, kendisi de orda bekliyordu, içeri girdi bir daha çıkmadı, nerde bu adam?”

Diye soranlara…

“Madem öyle, kamera kayıtlarını göster!”

Diyenlere;

Suudi aptallar, -herkesi aptal yerine koyarak- “kameraların bozuk olduğunu” açıkladılar…

Sonra “Reuters” muhabirini çağırıp;

-“Gelin bakın, burda yoooook” diye, orda olmadığını da “ispatladılar”(!)…

E, daha ne istiyorsunuz?..

Bu cinayette bir “cinayet” daha var, bir "tuhaflık" daha var, nedir? Bilmiyoruz…

Ama, sanki bir “polisiye dizi” merakıyla izlenen bir cinayete dönüşüyor hadise gittikçe…

En son Türkiye Suudi konsolosluğunda “arama talebinde” bulunmuş…

Bu aramadan bir şey çıkacağını da sanmıyorum…

Konsolosluk dediğin yer, "Afrika'nın balta girmemiş ormanları" değil ki, kapıdan giren adam içerde "kaybolsun?.."

Olay günü Suudi Arabistan’dan birer saat arayla İstanbul’a gelen ve diplomatik pasaport taşıdıkları için “çantaları aranmayan 13 kişi” olayı daha da esrarengiz hâle getiriyor. Bu durum;

“Kaşıkçı’nın cesedi parçalanıp paketler halinde götürüldü” şeklindeki korkunç iddiayı daha da güçlendiriyor…

*

Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’da yaşayan oğlu;

"Bu sorun bir Suudi vatandaşının kaybolması olayıdır. Suudi yetkililerle olayı aydınlatmak için işbirliğindeyiz. Olay tamamen bireyseldir, politik değildir. Babamın Türkiye'ye gittiğini bilmiyordum. Nişanlısı denilen Hatice'yi basın aracılığıyla duydum.”

Babası kaybolmuş -büyük ihtimalle öldürülmüş bir çocuk- böyle mi konuşur yahu?

Tuhaf, hem de çok tuhaf?..

Sanki bir “polisiye dizi” merakıyla izlenen bir cinayete dönüşüyor hadise gittikçe… Bu da ayrıca tuhaf...

Bu cinayette bir "tuhaflık", bu tuhaflıkta bir "ihanet" kokusu var...

Bakalım ne çıkacak bunun altından, göreceğiz...

Şükrü SAK – Nabızhaber

adminadmin