Kültür
Giriş Tarihi : 08-04-2018 16:00   Güncelleme : 08-04-2018 16:00

Çamaşıra Düşman, Lekelere Dost (I)

Menşei itibariyle ve intikal vesilesi göz önüne alındığında kızıl bayrağımızı beyazlığıyla süsleyen ay yıldızı ne bugün bizim anladığımız Müslümanlıkla, ne de bugünkü dünyanın anladığı Türklükle irtibatlandırmak mümkündür; ama bütün dünyanın bizim ay yıldızımızı görür görmez bundan hem Müslümanlık, hem de Türklük intibaı edinmesinin önüne hiç kimse geçemiyor.

Çamaşıra Düşman, Lekelere Dost (I)

Böyle bir algıyı dünyada yürütülen her türlü siyasetin yıldırıcı teşhis gücüyle açılan anlam alanı intaç ediyor. Vakıalara teşhis koyan siyasetin kendisidir. Siyaseti kimisi politika olarak anlar. Çevir kaz yanmasın. Kimisi için siyaset idamdır. Bazıları seyislikle siyaseti eş tutar. Bu yaklaşımlardan hangisini benimsersek benimseyelim siyasetin asırlardan beri yılarak ve yıldırarak yapılabilen bir şey olduğunu gözden kaçırırsak siyaset yapamaz, siyasi bir başarıya varamayız. Yılmak ve yıldırmak çıplak insan münasebetlerinin mihveridir. Demek ki, insan münasebetleri karşımıza giyinik de çıkabilir. Siyaset karşımıza sıklıkla savaş kıyafetinde çıkacaktır. Asırlardan beri savaş çıkaranlar ben yılmayacağım; ama yıldıracağım diyenler takımıdır. Tarafların kozlarını paylaşılmağı ertelediği zaman dilimine barış demek âdet olmuştur.

Bu mülahazalar tahtında kızların başını örtmesini ay yıldızın yaydığı hissiyata benzetme durumunda kalırız. Bütün dünyada kendini dindar sayan her Katolik ve Yahudi kadının başı açık gezmekten rahatsız olduğu bilinir. Buna mukabil aynı “bütün dünya”nın zihni “örtülü” kadını Müslüman kadınla özdeşleştirmiştir.

Yılmağı ve yıldırmağı şekil almak ve aldığı şekille şekil vermek diye anlamamız imkân dâhilindedir. Şekle bürünmemiş şey anlam alanı dışında kalır. Netice itibariyle ihdasına rıza gösterilen bütün insan münasebetleri münasebetsizlikten kurtulmağa teveccüh eder. Buna hayat akışının biçimsizlikten kurtulması da diyebiliriz. Geçmişe bakabilirsek (tarih bize geçmişe bakma fırsatı verirse) her şart altında insan hayatının devam etme yolunu bulduğunu göreceğiz. İnsanlar nasıl başarmıştır idame etmeği? Tezler var; ama başarının sabit bir formülü yok. Başarı geldiyse formülün her şart altında farklılaşması üzerinden gelmiştir. Ne yaptığımız, ne dediğimiz, ne anladığımız bunlardan her birinin diğeriyle bağı kopmuş bir karışıklığa maruz bırakılması sebebiyle insan hayatının idamesi imaların ve anlamların kıvrılışına, kayganlığına alışmakla mümkün olabildi. Bu ikisi (imalar ve anlamlar) hep kayma, kaydırma kolaylığı içinde işlerini yoluna koyma alışkanlığından vazgeçmedi. Bu meyanda Emeviler yerine Emevi Arapları, Abbasiler yerine Abbasi Arapları demenin tuhaflığı sırıttığı halde Selçuklular yerine Selçuklu Türkleri, Osmanlılar yerine Osmanlı Türkleri demek sarâhat gereği kabul ediliyor.    

Hayatta kalma telaşı eylemde, söylemde, kavrayışta acilen başvurulan günübirlik uzlaşmaların yerini ertesi gün yenilerine bırakmalarına sebep oluyor. Asla sadakati, aslına sadakati gözeten kim? Her an tazelik isteyen asla sadakati şimdiye kadar kim taçlandırdı? İnançlı olun veya inançsız olun, bunu nebiler ve resuller haricinde hiç kimsenin başaramadığına kanaat getireceksiniz. Nebiler ve resuller dışında kalanların düştüğü akıl-fikir zorluğu yüzünden muhtaç olunan istikamet her an doğrultulmağı bekler. Müslümanlık iddiasında isek kendi lehimize olanı bir bir seçip ayırmak mecburiyetindeyiz. Bunun için de bid’at ve hurafelerden başımızı salim kılıp bütün ilişkilerimizde şerefli bir kıvamı tutturmamız gerekiyor. Tarih bu kıvamı Türkçeleştirilmiş bir kıvam haline getirdi. Dünya Sistemi’nin, bir başka deyişle küfr âleminin Türkçe düşmanlığı buradan gelir. Türk yazısını Arap harfleri saydırıp milletten uzak tutmak da düşmanlığın bir kısmıdır. Belki en büyük kısmıdır.  

Şerefli kıvam lehimize ise aleyhimize olan nedir? Müslümanlık iddiamızı çürütecek her şey aleyhimizedir. Kâfirlerin modernlik vasıtasıyla tutturdukları kıvama itiraz etmediğimiz her durumda iddiamız çürür. Başını örten kızın felsefe bilgisi bir şeyleri sarahate kavuşturacak. Bunlar arasında bir husus var ki, onunla günlük hayatın eleştirisini sağlamakla kalmaz, ufkumuzu da seraptan arıtırız. Tarih içinde gerek Helence ve gerekse Romalıca bilgi birikiminin verimleriyle kurduğumuz temasın Müslümanlığımıza halel getirdiğini düşünmedik. Kâfirlere “Mağlup edilebilir Türk” frekansını İnebahtı hezimeti sağladı. Çanakkale önlerine bu frekansta geldiler. İnebahtı hezimeti sonrasında bize dayatılan yeniliklerin tamamına “gâvur icadı” demek suretiyle icbar edildiğimiz şeyden sıyrılmak, yalıtılmak diledik.

Niçin yalıncak Müslümanlık demekle yetinmedim de dilime aniden ve çabucak Müslümanlık iddiamız diye bir şey doladım? Bu sualin cevabına bir kızın başını örtmesinin, başı örtülüyken açmasının anlamı, değeri, önemi seviyesinde kavuşabiliriz.

İsmet Özel

http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr

 

adminadmin