Kültür
Giriş Tarihi : 29-12-2019 12:30   Güncelleme : 28-12-2019 15:34

Çıkmaz sokaklar insana çıkıyordu!

Şehirlerin isim değiştirip 'kent'e dönüşmesi, sadece bir varlığın isim değiştirmesiyle sınırlı kalmadı asla.

Çıkmaz sokaklar insana çıkıyordu!

Şehirlerin isim değiştirip “kent”e dönüşmesi, sadece bir varlığın isim değiştirmesiyle sınırlı kalmadı asla. Şehir kelimesi medeniyetin, kent kelimesi ise çağdaşlığın simgeleri oldu zamanla. Bu isim değişikliği, aynı zamanda ruh ve kimlik değişiminin de anlatır oldu. Mahalle çünkü cemaat hayatını, kent ise “bireysel yaşantıyı” anlatır bizlere.

Klasik hayat tarzı mahallelerde doğuyor, orada yeşeriyor ve bir şehrin kültürünü oluşturan genler olarak şehrin her birimine nüfuz ediyor, giderek bir medeniyet biçimini alıyordu.

İnsanın karakterini nasıl genler belirliyorsa, şehrin karakterini de mahalleler ve mahallelerde yaşayanların ilişkileri, birbirlerine yaklaşımları, dayanışmaları, ilkeleri… vb belirliyordu.

Kısacası mahalle, sadece kendisinden ibaret olmayıp kendisini de aşan bir işleve sahipti. Aşkın bir varlıktı; bir medeniyetin oluştuğu birimdi. O birim hayatımızdan çekildi ve hayatımızın da rengi değişti.

Modernleşme uğruna mahalleyi de feda ettik.

Osmanlı Mahallesi nasıl oluşurdu?

Osmanlı’da şehirlerin oluşumu herkesin malumu: Önce bir cami, caminin çevresinde çarşı ve bunları merkeze alarak çoğalan mahalleler… Çarşı, herkesin ortak alanı olmasına rağmen camiler ve mahallelerde bu ortaklık o kadar görünür olmadı.

Yine mahallelerde oturacak kişilerin seçiminde kan ve akrabalık bağı değil de dini ve kültürel aidiyeti dikkate alınmıştır.

Bilindiği üzere toplumsal hayatın tesisi için İslam’ın önem verdiği birçok şey var. Bunların en bilinenlerinden ikisi, ekonomide ticaretle iştigal ve sosyal hayatta da komşuluk kurumlarıdır. İşte birisi ekonomik (Çarşı), diğeri de sosyal kurumlardan olan bu iki kurum (Mahalle), İslam şehirleri olarak ortaya çıkan şehir modelinde de önemli rol üstlenmiştir. Osmanlı şehirlerinin merkezinde yer alan çarşı, ticarete vurgu yaparken mahalleler de komşuluk kurumunun cisimleşmiş hali olarak ortaya çıkmaktadır.

Mabet ne kadar büyükse…

Mahallede bulunan mabedin büyüklüğü, mahallenin aidiyeti ve aynı zamanda mahallenin büyüklüğü hakkında da fikir vermektedir. Mahallede bulunan mabet kilise ise orada oturanların Hristiyan, havra ise Yahudi ve elbette cami/mescid ise orada oturanlar Müslümandır.

Sözgelimi 60-70 kişi alan bir cami/mescidin bulunduğu bir mahallede, bu sayının yaklaşık üç katı insan var demekti. Çünkü cami inşa edilirken, o mahalde oturanların cemaate devam edecekleri varsayılarak inşa ediliyordu.

Mahallenin nerde başlayıp nerde bittiğine dair diğer bir önemli ölçüt de, “Müezzinin sesinin duyulması”ydı.

Şehrin asayişi mahalleden başlar

Osmanlı şehirlerinde, aynı mahallede yaşayanlar, toplumsal hayatın güvenliği ve korunması bakımından birbirlerine zincirleme kefil de olmaktadırlar. Örneğin kişiler, dilediklerince mahalle değiştiremezlerdi. Mahalle değiştirme işi, tayin, görev vb. gibi zorunlu hallerde gerçekleşirdi ve bu da önemli bir olaydı.

Ama asıl önemli olan şey, mahalleye yeni gelecek birisinin gelişinin, mahalle sakinlerinden birisinin kefaletine bağlı olmasaydı.  Bu kefaleti bulamayanlar, doğal olarak mahalleye de gelemezlerdi.

Diğer yandan, bir mahalleye yeni gelen bir kişi, hemen o mahalleli olarak da tescil edilmezdi. Kişinin o toplumsal dokuya uyum sağlaması için İstanbul’da beş, diğer şehirlerde ise dört yıl yaşaması gerekirdi. Bu sürenin sonunda ancak kişi o mahalleli olarak tescil oluyordu.

İşte mahallelerde kurulmuş olan bu zincirleme kefalet sistemi ve toplumsal sorumluluk, aynı zamanda şehrin asayişinin de korunmasını sağlıyordu.

Diğer yandan şehrin merkezinde yer alan çarşının ortak alan olarak yer alması, mahallelerin içine kapanmasını da engelleyen bir işleve sahipti.

Şehrin kente dönüşümü

Aslında öncelikle ve özellikle mahremiyetin korunması, yardımlaşmanın sağlanması için bile isteye bırakılan çıkmaz sokakların ortadan kaldırılmasıyla bozulmaya başladı “şehrin mahalleleri”.

Çıkmaz sokaklar ortadan kaldırılırken amaç her ne olursa olsun, çıkmaz sokakların çok önemli bir işlevi vardı mahallelerde. Çıkmaz sokaklardaki evlerde yaşayanlar, birbirlerine serbestçe gidip geliyor, çocuklar birbirleriyle tehlikesizce oynuyor, bu şekilde aileler yabancı gözlerden ırak olarak sıkı bir şekilde  birbirleriyle kaynaşıyorlardı.

Bu ilkelerle oluşturulan mahalleler ve bu anlayışla ortaya çıkan şehirleri dönüştürme amaçlı ilk müdahale, 1860’lı yıllardan itibaren yaşanmaya başlandı. Çıkmaz sokaklar kaldırıldı, dar sokaklar genişletildi. Böylelikle eski mahalleleri çarşıya ve camiye bağlayan uzun dar sokaklar tahrip edildi. Tahrip edilen sadece sokaklar olmadı, o sokaklarla birlikte bir mahalle, bir toplumsal doku tahrip edildi.

Bu tahribatla birlikte artık evler meraklı gözlere açılmış oldu önce, sonra da evlerin avlularını birbirine bağlayan kapılar kaldırıldı hayatımızdan.

Avlularını birbirine bağlayan kapıların kalkmasıyla birlikte insanları birbirine bağlayan o dayanışma, o güzellikler de ortadan kalktı. İnsan, insana yabancılaştı önce, “dost, komşu ve ahbaplar” birey oldu sonra ve en son da şehir kent oldu.

Bir not:

Bu metne esas teşkil eden makale, Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını olan “Bursa’nın Mahalleleri” adlı kitapta yer alan Yrd. Doç. Dr. Bedri Mermutlu imzalı makaledir.

Fikri Özçelikçi yazdı

http://www.dunyabizim.com/

adminadmin