Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 11-07-2013 07:46   Güncelleme : 11-07-2013 07:46

Çıplak Kralın Delisi

Tarihsel süreç içerisinde bu dünyadan nice insanlar gelip geçti

Çıplak Kralın Delisi
Tarihsel süreç içerisinde bu dünyadan nice insanlar gelip geçti. Kimisinin adı bile okunmadan sadece bitkisel verimlilik için bir gübre üretim merkezi gibi işlev gördüler. Kimi ise kısa veya uzun vadede bulundukları topluma, zamana veya çağa damgasını vurmuş, sosyolojik varlığını kanıtlamış bir şekilde ömrünü tamamlamıştır. Onlar, ortaya koydukları eser, yaklaşım, buluş veya farkındalık yaratacak bir sonuç ile tarihteki yerini almışlardır. Ancak çoğunluğu oluşturan ve rüzgârın önündeki bir yaprak misali bulundukları çağ, zaman veya toplum içerisinde işlevsiz bir şekilde rutin hayat sürenler de var olmuş ve var olacaklardır.

Doğasında bulunan güce tapınma, korkuya yenilme, gelecek endişesi, yaşamında kaybedebileceği bir şeylere sahip olması, makam ve kariyer edinme gayreti, bulunduğu sosyal konumunu kaybetme kaygısı, diğer bireylerce duyulan çıkara dayalı saygının yok olması gibi faktörler nedeniyle her birey yaşam tarzını ve hedefini şekillendirmektedir. Ayrıca makam, mevki, rütbe, para ve güç bakımından kendisinden aşkın kişilere öykünmesi de sıklıkla yaşanılan bir gerçekliktir. Bu öykünme de zaman içerisinde "onlar gibi olmak" hedefini ve yaşam şeklini ortaya çıkarmaktadır. Sonuçta her birey kendi genetik yapısı ve içinde bulunduğu çevresel koşullar altında toplumda yer edinmekte ve kendisini var etmektedir.

Sosyolojik süreç içerisinde ve mevcut koşullar altında toplumlar ana hatları ile “egemenler ve eğilenler” olarak iki ana sınıf halinde gelişmektedirler. Bu sınıflar kendi içerisinde daha alt dallara ayrılmakla birlikte sınıfların temel belirleyicisi olan karakterleri farklıdır. Egemen olanlar para, silah, otorite gibi diğer sınıfın üzerinde egemenlik kurmasını sağlayan unsurları elinde bulunduran ve bunları diğer sınıfa karşı kullanmaktan çekinmeyen baskıcı yapıya sahiptirler. Eğilenler ise çeşitli gerekçelerle egemenlerin otoriter ve totaliter yapısına boyun eğen, kabullenen ve bir gün ben de onlar gibi olabilirim ümidiyle öykünen kişilerden oluşmaktadır. Ancak egemenler arasında eğilenlerin haklarını savunanlar olduğu gibi eğilenler arasında da bulunulan durumu kabullenmeyen, adalet ve eşitlik temelinde hakça paylaşımı isteyen ve bunun için çalışan bireyler de vardır. Eğilenler arasında hakkın temsilcisi konumunda olan bu bireyler ile aynı tarafta yer almakla birlikte egemenlere yaranmak isteyen ve çalışan kişilik deformasyonuna uğramış bireylere de sıklıkla rastlanmaktadır.

Öykünülen ve zaman içerisinde tanrı noktasına taşınan egemen bireylerin yaptığı yanlışlarda hikmet aramak, yanılma ve hata yapması olasılığını yok saymak veya gelecekte aynı pozisyonda bulunabilmek olasılığı doğrultusunda ümit var olup yanlışlarını olumlamak bu bireylerin özellikleridir. Tarihin çöplüğünü karıştırdığımızda, öykünülen ve öykünen pek çok kişiliksiz bireye rastlarsınız. Zira ilahi misyonun yüklediği sorumluluğun gereğini yerine getirecek erdem ve kişiliğe sahip olmak çoğunluğun başaramadığı bir özelliktir. Kralın çıplak olduğunu söyleyebilecek kadar bir çocuk temizliğine, İslam halifesine karşı "sen yolundan şaşarsan seni kılıcımla düzeltirim" deme cesaret ve kişiliğe, zulmeden güç odaklarına karşı "seni hakkın yoluna davet ediyorum" diyen peygamberi bir misyona sahip olabilmek her babayiğidin harcı değildir.  Kapalı kapılar ardında birbirinin aleyhine çalışıp yüz yüze gelindiğinde tam tersi bir şekilde ikiyüzlülük sergileyen bireyler, bu sayılan erdemli davranışlara sahip olmadıkları gibi, bu davranışları gereksiz, ilkel ve yanlış olarak görmektedirler. Hatta bu kişilerce makam ve mevkisini korumak, insanlar üzerinde egemenlik kurmak, kendisine yapıldığına inandığı zulmün karşılığını zulüm uygulayarak almak doğru davranışlar olarak algılanmakta ve kabul edilmektedir. Dünyevi bakış açısı ve ihtirasların şekillendirdiği kişilerin bu konularda hatalı olması, öte dünya inancına sahip olan insanların yaptıkları yanlışları olumlamaya neden olamayacağı gibi hafifletici bir unsur olarak da telakki edilemez. Sonunda ölümün muhakkak ve hesap verme gününün kaçınılmaz olduğuna hakkıyla iman ettiğini söyleyen bireylerin bu tip yanlışlara düşmüş olması hiçbir koşulda kabul edilemez. Bir zamanlar kendilerine zulmedildiğini kriter olarak ele alması, yaptıkları yanlışlardan dolayı hesap vereceği gerçeğinden onları kurtaramayacaktır. Başkalarının yanlış davranışını başlangıç noktasına koyarak edilgen kişilikli olmak başlı başına bir yanlış iken, düşünce merkezine hakkın egemenliği yerine bireysel tatminin konulmuş olması başlı başına bir suçtur. Bu nedenle, tarihsel geçmiş iyi analiz edildiğinde peygamberlerin geldikleri toplumlarda düzeltmeye çalıştığı ilk şeyin, algıdaki bozukluğa dayalı yanlış referans noktaları olduğu açıkça görülmektedir.

Yaşamında yanlış ölçülerle yola çıkanların temel yanılgı ve hata noktası, beşeri varlık aşamasında kalmaları yanında insan olma aşamasına geçememiş olmalarıdır. Beşeri bir yaşantı sürenlerin uygulamalarında ve düşüncelerinde ilahi emirlerin şekillendirdiği erdem ve davranışların gerek felsefi gerekse uygulama noktasında yeri bulunmamaktadır. Zira bu tipler, yaşamın temeline evrim boyunca hayvansal süreçte edinilmiş bir takım içgüdüsel davranış kalıplarını koymaktadırlar. Bir aslanın ayakta kalabilmek için bir ceylan yavrusunu parçalayarak yemesinin temelinde yatan saldırı ve şiddet içerikli benzer içgüdüsel davranışları kendinde de hissetmekte, insan olma sürecinde bunlardan kurtulamamanın verdiği davranışı sergilemektedirler.

Beşeri âlemden insanlık âlemine geçiş sürecini düzenleyen ve Allah tarafından gönderilen elçiler, bulundukları toplumda egemenliği ve rantı elinde tutan güç kaynaklarının ikiyüzlülüğü, hileleri, sömürüleri, kaynakları kendilerine ve yandaşlarına aktarmalarına karşı olarak mücadele etmişlerdir. Bu süreçte egemen güçler ilk aşamada kendi otoritelerine ve sömürü düzenlerine karşı söz söyleyen, adaleti ve hakkı haykıran elçilere "deli", "kâhin", "sapkın", "aykırı", "türedi" gibi aşağılayıcı terimler kullanmakta, sonrasında şiddete varan karşı çıkışlar başlamaktadır. Hakaret kastıyla bu sözleri söylemek suretiyle elçinin misyonunu ve mesajını sulandırarak kitleler tarafından algılanmasının önüne geçilmeye ve kurulu düzenlerini temelinden sarsacak olan elçilerin etkinlikleri yok edilmeye çalışılmaktadır. Yapılan olumsuz propagandaların etkisi altında bu tip yaklaşımlar toplumun çeşitli kesimlerinde kabul veya ret edilirken elçiler bu sözlere takılıp kalmamış, Allah tarafından verilen görevi hakkıyla yerine getirmeye çalışmışlardır. Çünkü onlar, kurulu düzen sahiplerinin ve sömürü düzeni destekçilerinin her zaman böyle yöntem izlediklerini, ilahi adalet ve misyona inanan insanların ise bu tuzağa düşmemeleri gerektiğini bilmekte idiler.
Toplumumuzda da benzer yaklaşımlar sıklıkla kullanılmaktadır. Aykırı düşüncelere sahip olan, bulunduğu toplumu daha ileriye götürmek için yeni fikirler üreten, başkalarının zulme uğramasına seyirci kalmayıp onların haklarını savunan insanlara da günümüzde olumsuz anlamlar yüklenerek "deli", "aykırı" gibi yakıştırmalar yapılmaktadır. Egemen güçlerce, bencilce davranmayıp diğerkâm davranan bu bireyleri anlamaya çalışmak yerine, böyle yaftalamak daha kolay olmaktadır. Zira toplum içerisinde gerçekten akıl sağlığı zaafa uğramış olanlara da, kurulu düzene aykırı ve farklı düşünce üreten ve davrananlara da "deli" yakıştırmasının yapılması da bu düşünceden gelişmektedir.

Herkesin rutin yaşadığı ve aynılaştığı ortamda, tıpkı "sular ülkesinde ada olmanın en büyük suç sayılması" veya "körler ülkesinde görmek hastalıktır" gibi bu tipler de suçlanmakta ve toplumsal mahkûmiyet "deli" ifadesinde tecelli etmektedir. Oysa toplumun tüm kesimleri tarafından yaşanan, fakat çeşitli dünyevi kaygılarla dile getirilemeyen haksızlıkları ilk dile getiren kişi mahallenin delisidir! Toplumdaki, genel geçer kaideler dışında düşünme ve üretme yetisine sahip olduğu için gelecekte toplumu şekillendirecek ve önünü açacak yaklaşımları ortaya koyan kişi mahallenin delisidir! Kralın çevresinde bulunan Kahverengi Dil Sendromuna yakalanmış olan, uydurdukları yalan ve korkularla kralın gerçekleri görmesini, algılamasını ve sorunlara çözüm üretmesini engelleyen hasta bireylerin deşifre edilmesini sağlayacak olan kişi mahallenin delisidir! Kralı çıplak halde vatandaşlarının karşısına geçirip rezil olmasını sağlayan ve bu rezilliğin arkasından hegemonyalarını pekiştirmeyi düşünen yalaka ve rant çevresinin oyunlarını bozacak, kralın çıplak olduğunu haykıracak olan kişi mahallenin delisidir! Kendisi zulme uğramadığı halde, zulme ve haksızlığa uğrayanların dertlerine çözüm bulmak amacıyla ortaya çıkan ve hakkı savunan kişi mahallenin delisidir!

Tıpta kullanılan anlamı dışında “deli”; bulunduğu toplumda bir uygulama yapmadan önce "el âlem ne der", “bu olaydan nasıl bir kazanç elde edebilirim”, “kariyerime katkısı ne olur” ve "ne kaybedeceğim korkusu" filtrelerini kullanarak uygulamasını yapan akıllı (!) beyin sahiplerinden farklı olarak hiçbir zaman sonunu ve özellikle de çıkarını düşünmeden zulüm odaklarına karşı hakkı ve gerçeği haykıran kişidir. Bu kişi aynı zamanda aklını kullandığını sanarak iç hesaplarla ve gelecek endişesiyle yaşayan kişilerin aksine, ahir zamanda elinde ateşi tutar gibi zorluklar ve risk içinde hakkı üstün tutan ve çağımız insanı tarafından "deli" olarak nitelendirilendir.
adminadmin