Fikir
Giriş Tarihi : 06-07-2020 15:40   Güncelleme : 06-07-2020 16:13

Çoklu Baro Fikrini İlk Ben Ortaya Atmış, Şu An Başka Yol Olmadığını İfade Etmiştim!

Av. Harun Akdere, yeri baro düzenlemesi çalışmaları ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu!

Çoklu Baro Fikrini İlk Ben Ortaya Atmış, Şu An Başka Yol Olmadığını İfade Etmiştim!

Geçen Nisan ayı ortasında DİB başkanı Ali Erbaş'ın okuduğu cuma hutbesine baroların açıklaması oldu.

Kamuoyu ve kendi üyeleri büyük tepki verdi bu açıklamalara. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın baro düzenlemesini yapacaklarını ilan etmesi üzerine, çalışmanın raftan indirildiği bilgisi yayıldı. Bu gelişmeler hakkında görünüşünüz nedir?

 

DİB başkanı Ali Erbaş'ın hutbesine "vur ağzına al lokmayı" deyimine denk bir şekilde baroların açıklamaları yayınlanınca, krizi fırsata dönüştürmemek "lokmayı vermek" anlamına gelirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın baro düzenlemesini yapacaklarını duyurması, o deyimin muhatabı olacak bir kitle kalmadığını da gösterdi, diye düşünmek gerekiyor.

 

2017 referandumunda kabul edilen madde ile HSYK isimli, artık iç dinamikleri ve mevcut mevzuat ile çözülemeyecek kadar karışık durumda olan teşekkül kaldırılmış, yerine sıfırdan HSK kurulmuştu. Hakim ve savcılara yönelik bu düzenlemenin ardından adaletin diğer unsuru olan avukat örgütlerine de sıfırdan bir teşekkül kurmamak veya düzenlememek, böylece yeni sisteme adapte etmemek düşünülemezdi. Maalesef bugüne kadar bu yapılmadı, yapılamadı.

 

"DİNİMİZE SALDIRILARA SEBEB OLDU..."

Yapılmadı'dan ziyade yapılamaması vaziyeti ortaya koyan bir vurgu olur, herhalde. 2011 ve 2014'deki cumhurbaşkanı ile barolar birliği başkanı arasındaki "hadsizlik" üzerinden başlayan tartışmaların ardından hemen başlayan "baro kanunu değişikliği" çalışması, dışarıdan ziyade içeriden oluşan muhalefet veya "zamanı değil" lafları, bu değişikliğin önünü kesti diye düşünüyorum. Kesti ve homoseksüellik/lezbiyenlik savunması üzerinden dinimize saldırılara sebep olundu. Bu anlamda, bu saldırının "pasif aktörleri" olarak tespit etmek de gerekiyor içeriden muhalefet yapanları!

 

Şöyle düşünmek mümkün ama bahsettiğiniz iç muhalefet hususunda: Genel değil tamamen detay bir çalışma, diğer ülkelerin baro deneyimleri ve oradaki yetkileri, hususiyetleri üzerinden sayın Cumhurbaşkanının bire bir bilgisi olmayabilir, bu sebeple sakıncalı tarafları yüzünden muhalefet edilmiştir. Böyle bir eleştiri yapılırsa da aynı şekilde düşünmeye devam mı edersiniz? Veya sizin de muhalefet ettiğiniz uygulamalar yok mu!

 

-Güzel soru. Herşeyi tüm detayları ile Cumhurbaşkanının bilme imkanı elbette yok. Kendisine sunulan raporlar üzerinden genellikle konuşur. Doğaldır bu. Şuna dikkat etmek gerekiyor öncelikle: Mevcut kanunlar üzerinde yapılan, gördüğüm kadarıyla realiteyi değiştirmeyecek, iyi bir ambalaj içinde "çok şey değiştirecek" görünümü verilen kararlara muhalif oldum. Hukukçuyum. Hadiselere bu gözle bakarım. Tekrar üzerine basıyorum, mevcut kanunları ve bunların ambalajlanarak güya değiştirildiği izlenimine, "mutfakta kim var kim yok" da bildiğimden karşı çıktım. Mesela 28 Şubat tutsakları. Çözüm olmayacak ama çözüm diyerek önümüze konulanlara karşı çıktım. Duruma bakalım. Hala bu sorun bir sorun olarak ortada mı? Evet. Hem faraza hatalı bile olsam, itiraz noktam doğru bir temele dayanıyor ise, itirazım hak ve doğrudur.

 

-Baro konusunda içeriden muhalefet edenler de böyle düşünüyor olamaz mı?

- Durumu tespit gerekir öncelikle. Dikkat ederseniz "mevcut kanunlar" dedim. Benim muhalefet ettiğim durumlarda mevcut kanunlar yeniden düzenlenmiyor, aksine birtakım geçici madde veya çıkarmalar ile olduğu gibi korunuyordu. Bu farka dikkat çekmek istiyorum. Şimdiki durumda ise barolar hakkında yeni bir düzenleme yapılıyor. Avukatlık kanununun yönetim ile ilgili kısımları yeniden yazılıyor.

"Hukuk ve adalet açıkları, ihmali affedilmez neticeler doğuran süreçlerin başlangıcı olabilir, olmuştur da..."

Başta söylemiş olduğum 2017 referandumunda kabul edilmiş maddelerden biriyle HSYK'nın lağvedilmesi ve yerine "sıfırdan" HSK'nun kuruluşu gerçekleştirildi; daha doğrusu millet kendisine sunulan, "lağvetme ve "sıfırdan" kurma"ya yetki verdi.

 

Geriye doğru kayıt altına alınmış dünya tarihine bakarsanız, milletlerin gerileme veya ilerleme dönemlerinin hukuk ve adalet ile alakalı birtakım toplumsal hareketlerle doğrudan ilişkisini görürsünüz. Hukuk ve adalet açıkları, ihmali affedilemez neticeler doğuran süreçlerin başlangıcı olabilir ve olmuştur da.

 

Temeli 1930'lardan, 1940'larda atılmış kanunlar ile yönetiliyoruz.

Düşünün, daha 12 Eylül anayasası ile yönetiliyoruz! Bunun değiştirilmesi için harcanan onca zaman oldu, komisyon üstüne komisyon kuruldu değiştirilmesi mümkün olmadı ve biz 12 Eylül darbecilerini, darbecilerin yaptıkları anayasa ve kanunlar ile yargılamaya kalmıştık! İki sanığın yargılandığı dava, ikisinin de bu safhada ölmeleri ile düştü! 12 Eylül darbesini tüm dünya darbe olarak biliyor ama bunun hem de 2020 Türkiyesinde mahkeme kararı yok!

 

Dava bu iki sanığa açıldığından, artık tescil imkanı da yok! Şuna dikkat ediniz: Ölüm halinde düşme kararı verilmesi normaldir, ama bu darbe davası! Yüz kızartıcı suçtan da beter bir dava ve bağlantılı açılmış işkence davaları var. Böyle bir dava. Bu iki sanığın hiç mi yakınları yok, bir dilekçe verip "düşme kararı verilmesin, biz masumuz, beraatimiz açıklansın" diyemedi? Demedi! "Lekelenmeme Hakkı" var. Lekeli gitmesine izin verdiler. Belki devam ettirerek davayı, anayasanın labirentleri sayesinde, çünkü bu anayasayı onlar yaptı ve geçici madde ile de güvenliklerini sağladılar ve biz bu anayasayı değiştirmedik, bu sayede beraat bile edebilirlerdi! "367 Sabih" gibi yorum yapacak birilerini bulma ihtimalleri her zaman mevcut çünkü!

 

Şuraya getiriyorum konuyu: Eski artık eskide bırakılmalı ve 2017 referandumu ile kurulan Cumhurbaşkanlığı Sistemi içinde ilgili kanunlar "yeniden yazılarak" yer almalı ki, "367 Sabih" gibiler çıkmasın, işimizi bozmasın! Teknik olarak isterse milattan önce 30.000 tarihli bir maddeyi 2017 referandumu hakkıyla, yeni sisteme adapte ederseniz, artık o "yeni sistem kanunu" olarak geçer. Tüm kanunları, yönetmelikleri sadece bu sebeple bile acilen yeni sistem içine almak, adapte etmek, yeniden yazmak gerekir. Yazmalı ki eski zihniyetin sarılacak bir bahanesi kalmasın!

 

"HER YOL VAR BUNLARDA, BUNA BİR DUR DEMELİ!"

Baro düzenlemesinin bununla ilgisi nedir?

- Öncelikle 2017 referandumunda adalet bürokrasisine atılan neşter yarım bırakıldı. Hakim ve savcılar hakkında düzenleme yapıldı ama adaletin diğer aparatı olan avukatlık mesleğine dokunulmadı, 30'lar, 40'lardan kalma bir kanunla 2020 şartlarında devam etmek yüktür, yenilenmesi ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi içine alınması gerekmektedir. Yarım iş, başa bela getirir.

 

Devamı olarak söylemek gerekirse, bela da getiriyor işte. Meslek kuruluşu olan teşekkül çıkıyor haddini aşan açıklama yapıyor. Haddini aşan derken, yaptığı açıklamanın meslek ve sorunları diye saydıkları ile ne münasebeti var, o anlamda söylüyorum. İçerik zaten rezalet! Yeri geliyor biz meslek kuruluşuyuz diyorlar yeri geliyor toplumsal konularda açıklama yaparak halkımızı bilgilendirmek vazifemiz diyorlar; her yol var bunlarda yani. Buna bir dur demeli.

 

Baroların ve avukatların açıklama yapmasını engellemek taraftarı mısınız?

- Şu anda bir avukat olarak açıklama yaptığıma göre, "adama göre muamele"den nefret ederim, elbette açıklama yapılmasın demiyorum. Ama işte o baroların  yaptıkları açıklamalar da ortada! Benim üyesi  olduğum baro, benim inancım ve inancımdan kaynaklanan fikirlerime hakaret eden açıklama yapıyorlar, Bu, normal mi?

 

Üstelik bu ilk de değil, defalarca, defalarca tekrarlandı. Üyeleri ile yönetimi arasında bahsettiğim anlamda uçurum ve hatta "siyasi husumet" olan trajikomik baro şekline son verilmeli. Aslında BİZİM ayrı bir teklifimiz var, "BARO MECLİSİ!" Buna göre, yönetim kurulu seçilirken ayrı bir sandıkta verilen oylarla kurulacak Baro Meclisi, Yönetimlerin mesela bütçeyle alakalı işlerini oylayarak kabul veya red edecek. Aynı şekilde, basın açıklamaları da meclisin ekserisinin oyunu almadan yapılamayacak. Yönetim kimin elinde olursa olsun, Baro Meclisi ile "denge ve denetleme" dedikleri müessese sağlanmış olacak, rahatsız edici sesler çıkmayacak veya çıkacak, meclisinden geçerse, ona "demokratik tavır" gereği gereğince muamele edilir.

 

Baroların açıklamalarına karşı çıkan bazı avukatlar ve aydınlar "nisbi temsil" üzerinde duruyorlar, bunun sorunu halledebilecek olduğunu söylüyorlar. Sizin düşünceleriniz?

- Bunu gerçekte anlayamıyorum. İstisnai olarak bir iki adet bulunabilir belki ama bugünkü il baro yönetimleri tek parçadan, tek bir gruptan oluşmuyor. Bir başka grubdan aldıkları destek ile yönetim seçimlerini kazanıyorlar. Nisbi temsil bu anlamda var. Yönetimi her grubun ortak kararı ile gerçekleştirmeyi ve komedi filmi ortaya çıkmasını istemiyorsanız, yönetim seçimi esnasındaki "ayak oyunlarını" engellemekten başka yapacak işiniz olmaz.

 

"Çoklu baro meselesi..."

Ak Parti'nin Çoklu Baro düzenlemesini nasıl görüyorsunuz?

- İyi görüyorum. Nisan ayı içerisinde "hutbe" üzerinden tartışma başladığında sosyal medya hesabından Çoklu Baro fikrini ortaya atmış, şu anki pozisyonda başka yol olmadığını ifade etmiştim.

Barolar bu beyanımdan bir süre sonra Çoklu Baro karşıtı açıklamalar yaptılar.

Bunun bir FETÖ projesi olduğunu iddia ettiler. Yalnız bu açıklamayı üzerime alınmadım tabii. Anlaşılıyordu ki bir şeylerin haberini almışlardı.

 

Hükümetin bu yönde çalışmalara başladığını dair haberler oluşmaya başladı basında.

Meclisin açılışı ile sorunun görüşülmeye başlanacağı söyleniyor.

Basında pek çok haber çıkar, kanunlaşana kadar. Bununla beraber aleyhe açıklamalar da yapılıyor. Çoklu Baro'nun FETÖ projesi olduğunu yaydılar, şimdi de "çoklu baro çoklu hukuk demektir, federasyon demektir, ülkeyi bölmek demektir" diyorlar.

Dhkp'nin, pkk'nin, feto'nun avukatları ile baro seçimlerine katılan, ittifaklar yaparak yönetimleri ele geçiren barolar mı yapıyor bu açıklamaları? Sorsanız onlara "biz müvekkil savunması yapıyoruz, örgüt değil" derler tabii. Komik insanlar bunlar.

Aslında bu tür açıklamalar ile mevcut ittifakları da parçalıyor barolar ki gayet hayırlı bir gelişme. Çoklu baro düzenlemesi gerçekleştiğinde yanlarında bu müttefiklerini görebilecekler mi, onların problemi olsun.

 

Bunun yanında "mesleki neticeleri" sebebiyle karşı çıkışları ben kendi adıma daha önemli görüyorum.

Kaynak: Parantezhaber

Recep YAZGANRecep YAZGAN