Kültür
Giriş Tarihi : 30-12-2016 09:20   Güncelleme : 30-12-2016 09:20

Cömertliğin böylesi

Hazret-i Hasan, hazret-i Hüseyin, ve Abdullah bin Cafer “radıyallahü anhüm”, uzun bir sefere çıkmışlardı.

Cömertliğin böylesi

Biraz sonra yorulup mola verdiler.

Üçü de acıkmıştı.

O yerde bir kadın görüp;

- Yiyecek bir şeyin var mı? diye sordular.

Tereddütsüz cevap verdi:

- Var var.

Tek koyunu vardı kadıncağızın.

Hemen kesip doyurdu onları.

Aradan yıllar geçti.

Bu kadıncağız fakirleşmiş, maişet için, Medine’ye gelmişti.

Hazret-i Hasan bir görüşte tanıdı kadını.

Tabii o günkü fedakârlığını da.

Ona çok koyun ve altın verdi.

Sonra kardeşi Hüseyin’e gönderdi.

Hazret-i Hüseyin de hazret-i Hasan’ın verdiği kadar verdi.

Ve Abdullah bin Cafer’e gönderdi.

O da onların verdiği kadar verip, gönderdi kadıncağızı.

Kadın çok zengin olarak döndü memleketine.

Niçin ağlarsınız?

Bir gün hazret-i Hasan, evinde ağlıyordu.

Sevdikleri;

- Niçin ağlarsınız? dediler.

Derinden bir “Ah!” çekti ve;

- Bize yazıklar olsun, buyurdu.

Sordular:

- Ne oldu? Niye “Ah” edersiniz?

- Daha ne olsun. Yedi gündür misafir gelmedi hanemize.

Niçin titrersiniz?

Hazret-i Hüseyin, bir gün namaza duracaktı.

Seccadenin üzerinde titremeye başladı.

Sordular:

- Neden böyle titrersiniz?

- Rabbimin huzuruna çıkacağım, nasıl titremeyeyim, buyurdu.

Hazret-i Hasan da namaza duracağı zaman korkudan titrer ve;

- Allahü teâlânın dağlara arzettiği, fakat dağların bile kabul edemediği

Kulluk vazifesi”ni yapmak üzereyim. Bilmem ki layıkıyla yapabilecek miyim? derdi.

http://www.gonulsultanlari.com

 

adminadmin