Güncel
Giriş Tarihi : 28-12-2018 10:38   Güncelleme : 28-12-2018 10:38

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Milletin gönlüne giremeyen Halkının karşısına da çıkamaz!

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Milletin gönlüne giremeyen Halkının karşısına da çıkamaz!

Erdoğan, bugün itibarıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde misafir ettikleri muhtar sayısının 32 bini aştığını belirterek, "Böylece seçimden önce muhtarlarımızın tamamına yakınıyla bir araya gelme hedefimize bir adım daha yaklaşmış bulunuyoruz. İstiyorum ki 31 Mart'a kadar bütün muhtarlarımızı bu salonda ağırlamış olalım. Bu salon sizin, milletimizin. Dolayısıyla muhtarlarımızla kurduğumuz bu güçlü bağ ile geçmişte hiçbir cumhurbaşkanına, başbakana, siyasetçiye nasip olmamış bir şerefe nail olduğuma inanıyorum." diye konuştu. 

Türkiye'nin yönetim sisteminin en küçük birimi olan mahallelerin huzuru, gelişmesi, insanlar arasındaki dayanışmanın, iş birliğinin güçlenmesi konusunda muhtarların yaptıkları çalışmanın önemini bildiğini vurgulayan Erdoğan, devletin mahalledeki gözü kulağı, eli kolu, sessiz nefesi, mahalle ve köy ahalisinin devlet nezdindeki temsilcisi olan muhtarlarla beraber yapacakları daha çok iş olduğunu kaydetti. 

"Muhtarlarımızı üzen beni de üzer, muhtarlarımızı memnun eden beni de memnun eder." ifadelerini kullanan Erdoğan, bu toplantılara başladıkları günden beri gerek muhtarların gerekse muhtarlar aracılığıyla pek çok vatandaşın sıkıntısına çözüm bulduklarını aktardı. 

"MUHTARLARIMIZA HİZMETLERİMİZİ ARTIRARAK SÜRDÜRECEĞİZ"

İçişleri Bakanlığı bünyesinde Muhtarlık Bilgi Sistemi, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünde faaliyete geçen Muhtarlar Daire Başkanlığının muhtarların ve muhtarlıkların meselesini en üst düzeyde takip ettiğini aktaran Erdoğan, muhtarların taleplerini karşılamak üzere, illerde vali yardımcısı, büyükşehir belediyelerinde genel sekreter yardımcısı, diğer belediyelerde de başkan yardımcısı düzeyinde muhataplar belirlendiğini  hatırlattı. 

 Muhtarların en büyük sıkıntılarından biri olan SGK primlerinin devlet tarafından ödenmesine imkan sağladıklarını bildiren Erdoğan, muhtar maaşlarını da geçmişle kıyaslanamayacak seviyeye çıkardıklarını ifade etti. 

Muhtarların önemli bir sıkıntısı olan silah ruhsat harçlarına da muafiyet getirdiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunları biz yaptık. Kimse kalkıp da muhtarlarımız üzerinden spekülasyon yapmasın. Ne söz verdiysek, başbakanlığım dönemi de dahil, hepsini yerine getirdik. Biz biliyorduk ki, bizim elimiz gözümüz, ayağımız sizsiniz. Son olarak, ihtiyaç duyulan yerlerde muhtarlık binaları yapılmasıyla ilgili projeyi hayata geçiriyoruz. İnşallah önümüzdeki dönemde de muhtarlarımıza ve mahallelerimize olan hizmetlerimizi artırarak sürdüreceğiz." ifadelerini kullandı. 

"SEN YÜZDE 52,6'YA İHANET EDEMEZSİN"

Bu salondaki manzaranın, Türkiye'deki demokrasinin tavanından tabanına nasıl ahenk içinde işlediğinin en bariz örneği ve aynı zamanda ispatı olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Tabii demokrasiyi herkes böyle anlamıyor. Mesela ana muhalefetin başındaki zat, önceki gün çıkmış şahsımı, 'bu göreve meşru bir şekilde gelmemekle' itham ediyor ve 'Benim cumhurbaşkanım değilsin' diyor. Yav Bay Kemal, ben, senin cumhurbaşkanın olmaya meraklı değilim. Ben milletimin cumhurbaşkanı olarak seçildim. Yüzde 52,6 oy kim verdi? Benim milletim verdi. Sen, yüzde 52,6'nın içinde olmayabilirsin. O benim için önemli değil ama sen yüzde 52,6'ya ihanet edemezsin. Bugüne kadar ettiğin için de bir yere pabuç olmadın, bir yaraya merhem olmadın.

31 Mart'ta da olamayacaksın. Göreceğiz. Niye? Teröristlerle el ele, kol kola gezene benim milletim 'yürü' demez. Bize, milletimizin cumhurbaşkanı olmak, muhtarlarımızın cumhurbaşkanı olmak yakışır. Aslında bu zat, ağzından çıkan sözün ne anlama geldiğini bilse, bunu söylemek yerine kaldırır kendini o kürsüden aşağı atar ama ağız işte torba değil ki büzesin." 

Bu meşruiyet meselesini açıklığa kavuşturmakta fayda gördüğüne değinen Erdoğan, "Meşruiyet kavramı, siyaset ve yönetim biliminin temelini oluşturuyor. Konu meşruiyetten açılınca ister istemez, iktidar kavramını da onunla birlikte düşünmek gerekir. İktidar dediğimiz hadise, belirli görüşlere ve programlara sahip kadroların ülkelerini, toplumlarını, sorumlu oldukları alanı yönetme kabiliyetidir. Güç kullanma ayrıcalığına sahip tek kurum olan devleti yönetme görevi de toplumlar tarafından siyasi iktidarlara verilir." diye konuştu.

"ÜLKEMİZİ ÜÇE DÖRDE KATLADIK"

Siyasi iktidarın gücünün asıl sınırlarını, kendisine devleti yönetme görevini veren halka karşı duyduğu sorumluluk belirlediğine işaret eden Erdoğan, anayasa, yasa ve diğer mevzuat ile toplumun inanç, ahlak, örf anlayışı ise bu sınırların gözüken ve gözükmeyen yönlerini somutlaştırıp uygulanabilir hale getirdiğini vurguladı. 

Meşruiyetle ilgili pek çok teori, görüş, yorum bulunduğuna işaret eden Erdoğan, "Siyasi iktidarın meşruiyeti yönettiği veya yönetmeye talip olduğu toplumdan aldığı desteği ifade eder." dedi. 

Demokrasilerde bu desteğin ölçüm ve uygulama yolunun serbest seçimler olduğunu anlatan Erdoğan, "Bir siyasi parti seçimlerde toplumun desteğini almışsa, meşru bir iktidar olarak anayasa ve yasalar çerçevesinde ülkeyi yönetme hakkına da sahiptir. Geçmişte siyasi partiler, çok düşük oy oranlarıyla, yani çok düşük toplum desteğiyle ülkemizi yönetmeye kalktıkları için sürekli krizlere, kaoslara, istikrarsızlıklara maruz kalıyordu. Koalisyon hükümetleriyle bu ülke yönetilmeye çalışıldı. Başarılı oldu mu olmadı. Ama biz şu 16 yılda halkımızın büyük bir teveccühüyle iktidar olduk ve ülkemizi üçe dörde katladık." değerlendirmesini yaptı.

Yine bu düzeyde oy oranına sahip partiler tarafından seçilen cumhurbaşkanlarının da tartışma konusu olabildiklerini belirten Erdoğan, AK Parti iktidarları döneminde tesis edilen istikrar ve güven ortamının ülkeye faydalarını da görerek, yeni yönetim sistemini en az yüzde 50 artı 1 destek üzerine kurduklarını dile getirdi.

Erdoğan, böylece Türkiye'nin demokrasi eşiğini de yükselttiklerine işaret ederek, "Dolayısıyla yeni yönetim sistemimizde seçimi kazanan cumhurbaşkanının meşruiyetiyle ilgili en küçük bir tartışma, tereddüt ve şüphe olması mümkün değildir. Bay Kemal, niye sen cumhurbaşkanı adayı olmadın? Parti genel başkanıydın, sen cumhurbaşkanı adayı olsaydın, bizim karşımıza çıksaydın. Ondan sonra meşruiyet çok daha güzel olarak ortaya gelirdi. Ama sen çıkmadın, genel başkan olduğun halde çıkmadın. Bu mesele siyaseti anlama meselesidir, halkıyla diyalog kurma meselesidir, halkının gönlüne girme meselesidir. Halkının gönlüne giremeyen, halkının huzuruna da çıkamaz." değerlendirmesinde bulundu.

Bütün bunları CHP'nin ve Kılıçdaroğlu'nun demokrasi anlayışlarının ne kadar sığ, içi boş ve aldatmacadan ibaret olduğunu göstermek için anlattığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim gözümüzde bu zat her ne kadar bir kaset kumpasıyla önü açılmış olsa da CHP Kurultayı'nda seçilip geldiği için kendine göre meşru bir siyasetçidir. Çünkü bizim CHP seçmeninin ve delegelerinin de iradesine saygımız vardır. Tabii yaptıkları yanlışı onlara hatırlatma hakkımızı da hep baki tutuyoruz ama tercihlerine saygı duyuyoruz. Son seçimlerde 26 milyon 330 bin vatandaşımızın ortaya koyduğu iradeyi, yüzde 52,6'lık bir desteği meşru görmediğine göre demek ki bu zatın kafasında başka bir demokrasi tarifi bulunuyor.  Onun için işte adamları ne yapıyor, 'dökülün sokaklara' diyor. Ama 15 Temmuz gecesinde de tankların arasından gelip geçip Bakırköy Belediyesine sığınıyor ve o darbe girişimini tüm gece Bakırköy Belediyesinde kahvesini yudumlayarak geçiriyor. Biz darbelere karşı böyle durmayız, biz darbelere karşı milletimizle beraber tankların önünde dururuz, uçakların karşısında dururuz ve bu darbeleri de böylece 16 saatte bitiririz."

"BUNLARA GÖRE CHP'YE HİZMET EDEN DEMOKRASİ MEŞRUDUR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunların geçmişine bakıldığında da o demokrasi tarifinin ipuçlarını görebildiğini belirterek, "Hadi tek parti dönemini bir kenara bırakıyorum, bu dönemin hesabı ayrıca sorulmayı ve sorgulamayı gerektiriyor. İşe çok partili hayattan başlayalım." dedi

Cumhuriyet Halk Partisi tarafından 1946 seçimlerinde "açık oy, gizli tasnif"i yapıldığına dikkati çeken Erdoğan, "Bu yöntem, bunların kafasındaki demokrasinin tarifidir. Oyu açıktan kullanacaksın, kime verdiklerini görecekler, bilecekler, sayıma gelince sayımı gizli yapacaklar. Bu kimin yaptığı uygulamaydı? Cumhuriyet Halk Partisinin. Bu ülke bunları gördü mü? Gördü." diye konuştu.

Erdoğan, "Aynı şekilde 1960 darbesine destek verip, seçilmiş başbakanı darağacına gönderip, sallandırmak da bunların demokrasi anlayışının bir tezahürüdür." ifadesini kullandı. 

Yakın tarihte, teröristlere "arkadaşlar" demenin, terör örgütüne destek vermenin, FETÖ gibi bir ihanet çetesinin taşeronluğuna soyunmanın da CHP'nin demokrasi anlayışının işareti olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Hepsine de hararetle destek verdikleri, 28 Şubat'tan 27 Nisan bildirisine kadar bunların demokrasi anlayışlarının daha pek çok örneğini görebiliriz. Bunlara göre CHP'ye hizmet eden demokrasi meşrudur, CHP'nin işine gelmeyen demokrasi ise behemehal def edilmesi gereken bir yüktür. Seçilmiş cumhurbaşkanını meşru görmeyen kafa, sanıyor musunuz ki siz muhtarları meşru sayar. Bunlar muhtarlarımıza da saldırdılar. Kılıçdaroğlu kafasına göre, hiçbiriniz meşru değilsiniz, hiçbiriniz muhtarlık koltuğunda oturmaya layık değilsiniz. Aynı mantıkla gittiğimizde kendisinin de içinde yer aldığı milletvekilleri, içinde belediye başkanları, belediye ve il genel meclis üyeleri için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Maalesef ülkemizde işte böyle çarpık bir zihniyet, ana muhalefeti temsil ediyor. Halbuki biz cumhurbaşkanı ile muhtarların buradaki şu görüntüsünü ülkemizde milli iradenin gücünün sembolü olarak değerlendiriyoruz."

"(ALLAH, BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN.) DİYORUZ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada demokrasinin böylesine yaygın ve bütün halinde uygulandığı pek az ülkenin bulunduğuna, Türkiye'nin de bunlardan birisi olduğuna işaret etti. "Bakın şu tablo dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur bunu böyle biliniz." diyen Erdoğan, "Zaten dünyanın en gelişmiş ülkelerinin birçoğunda bile 'muhtarlık' kurumu yoktur. Bu bizim demokrasiyi anlayışımızın en güzel ifadesidir. Bu ülke kimsenin milletimize inayeti değildir. Biz bu ülkeyi ayak bastığımız günden beri milletimizin canıyla, kanıyla istiklaline ve istikbaline sahip çıkma azmiyle kurduk ve yaşatıyoruz." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, bu vesileyle ebedi hayata irtihalinin 82'inci yıl dönümünde "Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal." diyerek, bu milletin istiklal, bayrak ve vatan aşkını ölümsüzleştiren büyük dava ve fikir adamı milli şair Mehmet Akif Ersoy'u rahmet ve şükranla andı.

Merhum Akif'in hayatı ve eserlerinin geri kalmışlıkla, yoksullukla, hurafelerle, miskinlikle, tembellikle ve mücadeleyle dolu olduğunu hatırlatan Erdoğan, Büyük Harp ve İstiklal Harbi'nde Akif'in mücahit olarak görev almakla kalmadığını, bu millete "Safahat"ın yanında İstiklal Marşı gibi bir şaheseri armağan ettiğinin altını çizdi. 

Erdoğan, CHP zihniyetinin her iyi şeyde olduğu gibi Akif'in "İstiklal Marşı" konusunda da boş durmadığını ifade ederek, şunları kaydetti:

"En son 1937'de İstiklal Marşı'nın değiştirilmesi için Ulus gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay'ın başını çektiği, İnönü'nün de desteklediği bir kampanya başlatılmıştır. Bunları bilmemiz lazım. Bunun için bir de yarışma açılmıştır. Yarışmaya katılan eserlerin hiçbirisi bu milletin istiklalini anlatacak değerde olmadığı için CHP'nin bu projesi de akim kalmıştır. Düşünebiliyor musunuz, şu andaki bu güzel İstiklal Marşımızı bile bu CHP değiştirme yoluna gitmiştir. Biz ise Akif merhum gibi 'Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.' diyoruz."

Bu felakette 33 bine yakın vatandaşın hayatını kaybettiğini, yüz binden fazla kişinin yaralandığını, 110 bin binanın da yerle bir olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin ardından Erzincan'da adeta taş üstünde taş kalmadığını belirtti.

 Erdoğan, o dönemin şartlarının çok kötü olduğunu, kurtarma, sağlık ve ulaşım hizmetlerinin de yetersiz kaldığını, depremden sağ çıkan bebeklerin soğuktan donduğunu, yaralıların çoğunun da eksi 20 dereceye varan soğukta donarak can verdiğini kaydeden Erdoğan, "İşte bugünlerde CHP ne yapıyor biliyor musunuz? Ancak 4 gün sonra da milli şefin meşhur beyaz treniyle Erzincan'a ulaşıyorlar ama tenezzül edip tren garından ayrılmıyorlar bile. Oradan geri dönüyorlar. Erzincan'a yine milletimiz sahip çıkıyor. Milletimiz ekmeğini, kıyafetini, aşını Erzincanlılarla bölüşüyor. Şimdi fikir özgürlüğü havarisi kesilmeye kalkıyorlar ya bunların muhalif hiçbir fikre de siyasete de tahammülleri olmadığını milletimiz çok iyi biliyor." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Van depreminde ise 24 saatte tüm ekibiyle beraber Van'a ulaştığını, bütün çevre illerden iş makinelerini getirterek, enkaz kaldırma ve vatandaşları kurtarma çalışmalarını başlattıklarını aktardı. 

O günden bugüne 20 milyar liraya yakın harcamayı Van'da yaptıklarını anlatan Erdoğan, Erciş'ten Edremit'e kadar oradaki bütün evleri ve konutları yaptıklarını, su ihtiyaçlarını giderdiklerini ve sosyal tesisleriyle yeni bir Van inşa ettiklerini bildirdi.

"DERTLİ OLURSANIZ, YAPARSINIZ" 

Van depreminde devletin tüm kurumlarıyla vatandaşın yanında yer aldığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu dertli olmayı gerektirir. Eğer dertli olursanız bunları yaparsınız. Bunu Simav'da da yaptık. Aynı şekilde Simav'ı anında ayağa kaldırdık. Nerede bir deprem varsa bizler anında oraya ulaştık. Erzincan depremi bir felaket olarak bir ağıtta burayla ilgili merhum Osman Yüksel Serdengeçti'yi fikirlerinden dolayı hapse attılar. 

Mecmuasını defalarca kapattılar. Hani bunlar özgürlük savaşçısıydı, niye mi böyle yapıyorlar? Allah, vatan, millet dediği için. Akif'in davası hak dava dediği için. Bu milleti ağlatmayın dediği için kendisine bu eziyeti yaptılar. Serdengeçti, Erzincan depreminin ardından yazdığı ağıtta şöyle diyor, "Ağlarım, ağlarım dertlerim bitmez. Yazayım desem, kağıtlar yetmez. Bu dert, bu acılar gönülden gitmez. Ağlaya, ağlaya bittim Erzincan. Sencileyin çöktüm, bittim Erzincan." Erzincan depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyor bir daha milletimizin böyle acılar yaşamamasını Rabbimden niyaz ediyorum." 

Erdoğan, gücünü ve meşruiyetini sandıktan alan bir yönetim olarak kimin ne dediğine değil, sadece ve sadece milletin temsilcilerinin ne dediğine bakmakla mükellef olduklarını ve öyle de yaptıklarını belirterek, "Rahmetli Abdurrahim Karakoç üstadımızın dediği gibi 'Beden ölür, çürür cana bakın siz. Kim kiminle yürür, ona bakın siz. Bırakın dönsün, dönme dolaplar. Hak'tan hakikatten yana bakın siz.' Mesele bu. İşte biz bu anlayışla milletimize hizmet veriyoruz. Attığımız her adımla, yaptığımız her icraatla milletimizden aldığımız desteğin hakkını vermeye çalışıyoruz." ifadelerini kullandı. 

Yeni yönetimin ilk bütçesinin geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) kabul edildiğini hatırlatan Erdoğan, hükümete geldiklerinde toplanan her yüz liranın 86'sının faiz ödemelerine gittiğini, bu konudaki çalışmalarının ardından bu oranın yüzde 10'lara kadar düşürüldüğünü belirtti.

Buradaki tasarrufla eğitimden sağlığa, güvenlikten ulaştırmaya kadar her alanda Cumhuriyet tarihinde yapılanların 10 katı kadar büyük hizmetler getirildiğini vurgulayan Erdoğan, "Sadece 2019 bütçesine baktığımızda dahi hizmet odaklı bütçe anlayışımızın tezahürlerini görmek mümkündür." dedi. 

Erdoğan, bütçede eğitime 161 milyar, sağlığa 157 milyar, altyapı yatırımlarına 65 milyar, reel sektör desteklemeleri için 33 milyar, belediyelere ve il özel idarelerine 94 milyar, tarım sektörü için 26,5 milyar, sosyal yardım projeleri için 62 milyar lira tahsis edildiğini vurguladı. 

Göreve geldiklerinde Türkiye'de 25 olan havalimanı sayısını 56'ya, 75 olan üniversite sayısını da 206'ya çıkardıklarına işaret eden Erdoğan, sağlıkta da hastanesi olmayan il kalmadığını kaydetti. 

Sınıf mevcudu ortalamasını 30'un altına düşürdüklerine, öğretmen sayısını katlayarak artırdıklarına değinen Erdoğan, "Biz hep 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' diyoruz. Altyapı yatırımları için ayırdığımız kaynakla sosyal yardımlar için ayırdığımız kaynak aşağı yukarı aynı. Siz istediğiniz kadar toprağın altına yatırım yapın onun üzerinde yaşayan insanlara sahip çıkamıyorsanız devlet olarak görevinizi yerine getirmiyorsunuz demektir. Belediye başkanlarıma da aynı tavsiyeyi yapıyorum. Şehrinizde bir tane bile mağdur, mazlum, garip bulunuyorsa, gece yatağına karnı aç giren bir tek çocuk mevcutsa, yakacağı olmadığı için battaniyesinin altında titreyen tek bir yaşlı varsa yaptığınız diğer işlerin hiçbir anlamı kalmaz." değerlendirmesinde bulundu. 

"YASTIĞA HUZUR İÇİNDE BAŞIMI KOYAMAM"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarlara çağrıda bulunarak, şöyle devam etti:

"Belediye başkanlarımız özellikle AK Parti'li belediye başkanları sizin emrinizdedir. Eğer bunu yapmıyorlarsa bu toplantı var ya buradaki bir defa şu sizlere dağıtılan formlara şikayetlerinizi yazmalısınız. Kaymakamlar aynen sizin emrinizdedir. Ben bunu belediye başkanlarımıza AK Parti'li onlara bu talimatı verdiğim gibi aynen kaymakamlarımıza da bu talimatı verdim veriyorum. Aynı şekilde Bakanım da bu talimatları onlara veriyor, vermeye devam edeceğiz. Valiler de buna dahil... Çünkü biz bu milletin efendisi değiliz, biz bu milletin hizmetkarıyız bizim farkımız bu. İnsanına sahip çıkmayan devlet tıpkı Türkiye'nin geçmişindeki gibi o dönemlerde olduğu gibi sadece bir avuç elite hizmet eder hale gelmiş demektir. Halbuki bizim devletimiz, 81 milyon vatandaşımızın onlarla birlikte ülkemize sığınmış 4 milyonun üzerindeki mazlumun tamamını kucaklamalı, tamamına temel hizmetleri götürmelidir. Aksi halde Cumhurbaşkanı olarak ben yastığa huzur içinde başımı koyamam. Sizleri de şayet mahallenizde, köyünüzde mazlumlar ve mağdurlar varsa onların temel ihtiyaçlarını karşılamadan huzurla yastığınıza başınızı koymamanız lazım."

Mevlana'nın "Dert insana yol gösterir" sözüne işaret eden Erdoğan, "Bizler de dertli olacağız ki ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı ve ne zaman yapacağımızı bilelim. Hamdolsun devletimizin de milletimizin de imkanları tüm garipleri kucaklayacak kadar geniştir. Önümüzdeki dönemde milletimizin dertleriyle dertlenmeye gece gündüz çalışmaya, üretmeye ve hizmet etmeye devam edeceğiz. Allah birliğimizi ve beraberliğimizi daim kılsın." ifadelerini kullandı.

"Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" vurgusu yapan Erdoğan, "Bizi birbirimize kırdırmak isteyenlere cevabımız bu olacak. Millet olarak bir olacağız, bayrağımızı asla indiremeyecekler. Bu konuda kararlı olacağız. 780 bin kilometrekareyle bu vatan topraklarını bugüne kadar bölemediler, böldürmeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin içinde devlet, asla. Ülkemizin neresi olursa olsun en doğu en batı en kuzey en güney bu toprakları bölmeye yeltenenlere 31 Mart'ta en güzel cevabı sayenizde millet verecek." diye konuştu.

BİN MUHTARA UMRE MÜJDESİ 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun da katıldığı program öncesinde katılımcılara Yeşilayın çalışmalarına ilişkin sunum izletildi, ardından yemeğe geçildi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, program için sergi salonuna gelişi sırasında seğmenler tarafından karşılandı. 

Erdoğan, konuşmasının ardından, bin muhtarı İspanya'ya gönderdiklerini hatırlatarak, bin muhtarın umreye gönderileceğinin müjdesini verdi.

.akparti.org.tr

 

adminadmin