Güncel
Giriş Tarihi : 07-03-2018 15:49   Güncelleme : 07-03-2018 15:49

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: İnsanlığın Vicdanı Türkiye’de Atıyor

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Doğu Guta’da ilan edilen ateşkesin ihlal edildiğine dikkat çekerek, “Sayın Cumhurbaşkanımız son birkaç gündür, yoğun bir diplomasi girişimi başlattı. Öncelikle rejimin bu saldırıları derhal durdurması gerekiyor. İkinci olarak insani yardımların geçişine izin verilmesi gerekiyor. Bu konuda hem yaptığımız çalışmalar, hem de şu anda Sayın Cumhurbaşkanımızın yürüttüğü diplomasi çalışmaları çerçevesinde netice almak için bütün imkânları seferber etmiş durumdayız. Bu manada insanlığın vicdanı Türkiye’de atıyor” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: İnsanlığın Vicdanı Türkiye’de Atıyor

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:

“TERÖRLE MÜCADELE KARARLILIKLA YÜRÜTÜLECEK”

“Afrin’de devam eden Zeytin Dalı Harekâtı’nda Genelkurmay Başkanlığımızın yaptığı açıklama çerçevesinde bu sabah itibariyle etkisiz hâle getirilen terörist sayısı 2 bin 940’a ulaşmıştır. Aynı zamanda hedeflenen bölgelerin de önemli bir kısmı yaklaşık yüzde 40 civarında kontrol altına alınmış bulunmaktadır. 100’ün üzerinde yerleşim birimi şu anda ÖSO ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolü altında güvenli bir şekilde yönetilmektedir.

Tabii Afrin’de Zeytin Dalı Harekâtı çerçevesinde terörle mücadele kararlılıkla bundan sonra da yürütülecektir. Bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri, İçişleri Bakanlığı, Jandarma, korucular ve Millî İstihbarat Teşkilatı’mızın son derece başarılı bir koordinasyonuyla bu operasyon yürütülmektedir. Özellikle kahraman askerlerimize bu mücadelelerinde tekrar Allah’tan başarılar diliyoruz, şehitlerimize başsağlığı diliyoruz, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.

Bildiğiniz gibi sahada son derece dinamik gelişmeler de yaşanıyor. Biz Afrin Harekâtını başlattığımızda bunun öncelikle terör örgütlerine karşı yürütülen bir mücadele olduğunu ve Suriye’deki meşru muhalif güçler, yani ÖSO’yla birlikte yürütüldüğünü şeffaf bir şekilde bütün dünyayla da paylaşmıştık. Özellikle Millî İstihbarat Teşkilatı’mızın sahada ÖSO’nun, yani Özgür Suriye Ordusu ve ona bağlı diğer birimlerin koordinasyonu noktasında yoğun bir çalışması olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.

“AFRİN OPERASYONU DEAŞ’LA YÜRÜTÜLEN MÜCADELEYE ENGEL DEĞİLDİR”

Zaman zaman çeşitli çevrelerden yapılan açıklamalarda işte Afrin operasyonunun DEAŞ’la mücadeleyi geciktirdiği yahut dikkati dağıttığı şeklinde birtakım beyanların geldiğini görüyoruz. Burada tekrar kayıt altına geçirmek isterim ki, Afrin’de yürütülen terörle mücadele DEAŞ’la mücadeleye hiçbir şekilde engel değildir. Aslında Afrin operasyonu Batılı ülkeler için de bir samimiyet testidir. Çünkü terörle mücadelede eğer gerçekten samimiysek, tutarlı isek, bütün ülkelerin, teröre karşı olan bütün çevrelerin de Zeytin Dalı Harekâtı’nı kayıtsız şartsız desteklemesi gerekir. Çünkü amaç Suriye topraklarının bütün terör örgütlerinden temizlenmesidir. Terör örgütleri arasında bir hiyerarşik ayrım yapılamayacağına göre ‘bunlar iyidir, bunlar kötüdür’ gibi, PYD, YPG ve benzeri DEAŞ gibi terör örgütlerinin de Suriye topraklarından tamamen temizlenmesi konusunda tam bir uyum içerisinde hareket edilmesi gerekir. Müttefiklerimizden beklentimiz de bu yöndedir.

“YPG/PYD, AFRİN’İ İKİNCİ KANDİL YAPMAYA ÇALIŞIYOR”

Yine burada özellikle son günlerde gündeme gelen sivillerin Afrin’den çıkartılması konusunda YPG’nin ortaya çıkarttığı birtakım engeller var, biliyorsunuz. Dün BM Sözcüsü de bunu kayda geçirdi. Bu hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Çünkü YPG/PYD bir müddettir Afrin’i bir ikinci Kandil yapmaya çalışmaktadır. Bize gelen bütün istihbarat bilgileri, operasyon sırasında ve şu anda elde ettiğimiz bilgiler çerçevesinde de bu çabanın yoğun bir şekilde devam ettiğini görüyoruz. Ama hamdolsun bu müdahaleyle Sayın Cumhurbaşkanımızın sevk ve idaresi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de yoğun çalışmasıyla Afrin’in ikinci bir Kandil olması engellenmiştir. Bundan sonra da buna hiçbir şekilde zaten müsaade edilmeyecektir. Fakat PYD/YPG terör örgütünün özellikle Afrin’deki sivillerin çıkmasını engellemeye çalışmasının da altını çizmek lazım. Bunun amacının sivilleri canlı kalkan olarak kullanmak olduğu da ortadadır. Bunun da bir savaş suçu olduğu malumdur. Dolayısıyla burada Türkiye’ye dönük, Afrin Harekâtı’na dönük eleştiriler getirmek yerine, müttefiklerimizin YPG/PYD terör örgütünün sahada yaptığı savaş suçu ihlallerini dikkate alması gerekir.

“ABD, YPG/PYD GÜÇLERİNİN MÜNBİÇ'TEN AFRİN'E KAYDIRILMASINI ENGELLEMELİ”

Yine bu çerçevede bir diğer önemli gelişme, son günlerde hepinizin de takip ettiği gibi Münbiç civarında bir grup YPG’linin Afrin’e kaydırıldığı haberleri. Biz bununla ilgili de gerekli resmî kanallardan girişimlerimizi yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin kontrolünde hareket eden YPG-PYD güçlerinin Münbiç’ten Afrin’e kaydırılması konusunda mutlaka devreye girmesi ve bunu engellemesi beklenir. Bu bizim en doğal hakkımızdır. Bunu yaparlar yapmazlar ayrı bir şey, ama biz sahada gerekli tedbirleri almış bulunuyoruz. İstedikleri kadar güç kaydırmaya çalışsınlar, takviye güçleri Münbiç’ten veya başka yerlerden Afrin’e göndermeye çalışsınlar, bu konuda kararlılığımız tamdır. Bildiğiniz gibi iki hafta kadar önce güneyden, Halep civarından rejimle iltisaklı olduğu, rejime yakın olduğu söylenen bazı grupların da Afrin’e sızma girişimleri oldu. Bunlar da akamete uğratıldı. Bu görüldüğü andan itibaren gerek topçu atışlarıyla, gerek sahadaki hem ÖSO’nun, hem bizim kara güçlerimizin müdahalesiyle bunlar püskürtüldü. Dolayısıyla buradan YPG/PYD terör örgütünün de birtakım dersler çıkartması gerekir. Bunun altını da özellikle çizmek istiyorum.

Bir diğer önemli konu, tabii Suriye bağlamında arkadaşlar, Doğu Guta’da, yaşanan hadiseler. Bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler 2401 sayılı karar çerçevesinde 30 gün boyunca Doğu Guta merkezli olmak üzere bir ateşkes ilan edilmiş idi. Fakat maalesef son 10-12 günde yaşanan hadiseler bu ateşkesin de tam manasıyla uygulanmadığını gösteriyor; rejimin ihlalleri devam ediyor. Bu gidişata “dur” demek için Sayın Cumhurbaşkanımız son birkaç gündür takip etmişsinizdir, açıklamaları da yaptık yapıyoruz, yoğun bir diplomasi girişimi tekrar başlattılar. Evvelsi gün Fransa Cumhurbaşkanı Macron’la görüştü, dün Sayın Putin’le görüştü. Bugün öğleden sonra da Sayın Ruhani’yle Sayın Cumhurbaşkanımızın bir telefon görüşmesi olacak. Belki bunu başka telefon görüşmeleri de takip edecek. Amacımız, 2401 sayılı karar çerçevesinde bu ateşkesin kapsamlı ve tutarlı bir şekilde uygulanması. Öncelikle tabii ki rejimin bu saldırıları derhal durdurması gerekiyor. İkinci olarak, insani yardımların ulaştırılması için bir güvenlik koridorunun ya da koridorların oluşturulması ve insani yardımların geçişine izin verilmesi gerekiyor. Şu ana kadar bir konvoy Doğu Guta’ya ulaşabildi, 50 araçlık. Ama bu yeterli değil. Ayrıca, ateşkes süresinin günde 4-5 saatten 24 saate çıkartılması için de girişimlerimiz devam ediyor.

“DOĞU GUTA’YA İNSANİ YARDIM KONUSUNDA BÜTÜN İMKÂNLARI SEFERBER ETMİŞ DURUMDAYIZ"

Özellikle Doğu Guta bağlamında şunun altını da çizmek isterim: Bu konuda hem bizim daha önce insani yardımlar konusunda yaptığımız çalışmalar, hem de şu anda Sayın Cumhurbaşkanımızın yürüttüğü diplomasi çalışmaları çerçevesinde netice almak için bütün imkânları seferber etmiş durumdayız. Bu manada insanlığın vicdanı Türkiye’de atıyor. Baktığınız zaman dünyanın ilgisiz kaldığı gerek Doğu Guta’da, gerek İdlib’de, gerek Suriye’nin başka yerlerinde yaşanan insani drama “dur” demek için Türkiye bütün imkânlarıyla harekete geçmiş durumda.

Yine bu çerçevede, bu bağlamda zikretmek istediğim bir diğer önemli konu da, birkaç gündür yola çıkmış olan ve yarın da Hatay’a ulaşacak olan Vicdan Konvoyu çalışmasıdır. Bir sivil toplum girişimi olarak ortaya çıkan, Türkiye’deki STK’ların öncülüğünde, ama 50’ye yakın ülkeden katılımcının iştirakiyle gerçekleşen bu Vicdan Konvoyu da yarın Hatay’a gidecek. Ve orada özellikle Suriye’deki kadınların maruz kaldığı haksızlıkları, işkenceyi ve diğer kötü muamele türlerini protesto etmek ve bu konuda bir farkındalık yaratmak için bir çalışma yapacaklar. Bu heyetten, bu çalışma grubundan bir heyeti de bugün Cumhurbaşkanımız biraz sonra Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde kabul edecek. Yarın Dünya Kadınlar Günü olması münasebetiyle de bu çalışmanın son derece önemli ve anlamlı olduğunu ifade etmek istiyorum.

Tabii burada sadece 8 Mart dolayısıyla değil dünyanın hiçbir yerinde kadınların şiddete hiçbir şekilde maruz kalmaması için bir seferberlik içerisinde olmamız gerekiyor. Ama özellikle Suriye’de yaşanan dramı düşündüğünüz zaman, bunun en büyük mağdurlarının kadınlar, çocuklar olduğunu dikkate aldığımız zaman bu yönde yapılan çalışmaları bundan sonra da destekleyeceğimizi ifade etmek isterim.

Dolayısıyla Doğu Guta’yla ilgili girişimlerimiz önümüzdeki günlerde de devam edecek. Ve bizim temennimiz, beklentimiz, amacımız ateşkesin tutarlı bir şekilde uygulanması ve insani yardımların ulaştırılması. BM yardım çalışmalarının yanı sıra, biz Türkiye olarak da Kızılay’ımızla, AFAD’ımızla, diğer STK’larımızla bu insani yardımları ulaştırma konusunda bütün hazırlıklarımızı yaptık. Daha önce de biliyorsunuz Doğu Guta’dan çıkartılacak bir grubun Türkiye’ye getirilmesi sivillerin tedavi amacıyla birtakım girişimlerimiz, taleplerimiz olmuştu. Bu gerçekleşmedi, ama bu teklifimizin açık olduğunu tekrar ifade etmek istiyoruz. Doğu Guta’dan çıkacak diğer yaralıların sivillerin Türkiye’ye getirilip tedavi edilmesiyle ilgili de gerekli hazırlıkları yapmış bulunuyoruz.

“CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, AFRİKA’YI EN ÇOK ZİYARET EDEN DÜNYA LİDERİDİR”

Bir diğer önemli konu arkadaşlar, bildiğiniz gibi geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımızın dört ülkeyi kapsayan bir Afrika ziyareti oldu, takip ettiniz. Orada 20’nin üzerinde anlaşma imzalandı. Özellikle bu Afrika ülkeleriyle Türkiye arasındaki ilişkilerin her alanda geliştirilmesi için hakikaten çok faydalı, yapıcı, sonuç veren bir ziyaret oldu bu. Cumhurbaşkanımızın bundan sonra da Afrika ziyaretleri devam edecek. Bugün itibariyle de Cumhurbaşkanımız Afrika’da 26 ülkeyi ziyaret etti ve mükerrer ziyaretlerle beraber Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Afrika’yı en çok ziyaret eden dünya lideridir. Bizim Afrika vizyonumuz çerçevesinde bu yıl içerisinde belki bir ikinci Afrika seyahatimiz daha olacak. Ama amacımız, hakikaten Afrika ülkeleriyle Türkiye arasındaki bu ilişkileri daha derinleştirmek, diplomatik, kültürel, siyasi insani ve diğer alanlarda yapabileceğimiz çalışmaların kapsamını genişletmek. Hamdolsun bu noktada Türkiye bir örnek olarak öne çıkıyor. Gittiğimiz hiçbir yere biz kolonyal sömürgeci geçmişle, bir yükle gitmiyoruz. Bunu da gittiğimiz ülkelerde o ülkelerin hem resmî makamlarında, hem sıradan vatandaşlarında çok açık bir şekilde de görüyoruz. Bundan sonra da Afrika’yla olan yoğun iş birliğimiz ve temasımız devam edecek.

“AB ÜYELİĞİNİ STRATEJİK BİR ÖNCELİK OLARAK GÖRÜYORUZ”

Gene dış politika bağlamında bildiğiniz gibi bu ayın 26’sında, yani 26 Mart’ta Varna’da bir Türkiye-AB Zirvesi gerçekleştirilecek, Sayın Cumhurbaşkanımızın da iştirakleriyle. Burada özellikle Türkiye’nin AB üyelik süreci, Türkiye-AB ilişkilerinin diğer boyutları, vize liberalizasyonu, mültecilere yapılan yardımlar, yeni fasılların açılması ve Avrupa’da gündeme gelen diğer konular, mesela yükselişe geçen ırkçılık, İslamofobi, nefret suçları gibi konular da etraflı bir şekilde ele alınacak. Daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz gibi, biz AB üyeliğini stratejik bir öncelik olarak görüyoruz. Fakat bunun hayata geçirilmesi için Avrupa Birliği’nin de üzerine düşen birtakım yükümlülükler var. Özellikle 2015 tarihli Türkiye-AB Mülteci Anlaşması’nın maddelerinin hayata geçirilmesi konusunda AB’den kaynaklanan çok ciddi gecikmelerin olduğunu biliyoruz. Özellikle bu fonlar, Suriyeli mülteciler için ayrılan fonların aktarımı konusunda bir süreç ilerliyor, ama arzu edilen hızda ve etkinlikte değil. En azından ikinci 3 milyarın daha hızlı bir şekilde aktarılması, mültecilere ulaştırılması konusunda biz Türkiye olarak kendi aramızdaki çalışmalarımızı, koordinasyonumuzu aslında tamamladık. Şu anda AB’den gelecek bu fonlarla bunun Suriyeli mültecilere ulaştırılması için gerekli çalışmaları AB makamlarıyla da yapmaya devam edeceğiz. Varna’da gerçekleşecek Türkiye-AB Zirvesi’nde bu konuyu da etraflı bir şekilde ele alacağız.

Tabii öte yandan Avrupa’da yükselişe geçen nefret suçları, ırkçılık, İslamofobi, ayrımcılık endişe verici bir gelişme olmaya devam ediyor. Mesela en son dün Alman resmî makamlarının yaptığı, birkaç gün önceydi zannediyorum, yaptığı açıklamada sadece Almanya’da Müslümanlara, Müslüman bireylere ve mekânlara, iş yerleri, cami, ibadethane gibi yerlere yapılan saldırının 2017 yılında 950 civarında olduğu tespit edildi. Şimdi bu çok endişe verici bir sayıdır. Yani bu neredeyse günde üçe yakın saldırı demektir. Yani bunu düşünebiliyor musunuz, Türkiye’de bir başka azınlığa karşı böyle bir bu yoğunlukta saldırılar olsaydı muhtemelen Batı dünyası bütün dünyayı ayağa kaldırırdı, bunlarla ilgili onlarca, yüzlerce haberler yapılırdı, röportajlar yapılırdı, açıklamalar yapılırdı. Biz bu Avrupa’da yükselişe geçen ırkçılık ve nefret suçlarından endişe duyuyoruz. Özellikle kendisini demokrasinin, çoğulculuğun, toleransın, müsamahanın merkezi, kalbi, vatanı olarak gören Avrupa ülkelerinin bu konuya hakikaten ciddiyetle eğilmesi gerekiyor. Çünkü bu ırkçı, ayrımcı, İslamofobik hareketler Avrupa ana akım siyasetini de şu anda esir almaya başlamış durumdalar. Önümüzdeki 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl içerisinde bu trendler böyle devam ederse Avrupa belki de tanınmaz bir yer hâline gelecektir. Dolayısıyla, burada Avrupalı aklıselim sahibi siyasi liderlerin hakikaten bu konu üzerinde durması, buna eğilmesi gerekiyor.

“KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ GEREKİR”

Biraz sona bıraktım gibi oldu, ama yarın malum 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bu vesileyle Dünya Kadınlar Günü’nü tebrik ediyorum. Sadece kadınların değil bütün erkeklerin de… Çünkü o günü herkesin sahiplenmesi gerekir diye düşünüyorum. Tabii ki bütün bu günlerle ilgili söylediğimiz bir ifade var; sadece o gün değil her gün kadına yönelik şiddetin önlenmesi gerekir, kadına yönelik kötü muamelenin önüne mutlaka geçilmesi gerekir. Her şeyden önce kadının bir insan olarak muamele görmesi için gerekli hem hukuki adımların atılması gerekir, hem de toplumsal kültürel anlamda hassasiyetlerin sürekli canlı tutulması gerekir. Ben bu vesileyle tekrar Dünya Kadınlar Günü’nü tebrik ediyorum. Özellikle kadına yönelik şiddetin, kötü muamelenin önlenmesi noktasında küresel bir farkındalık yaratması için de vesile olmasını diliyorum.

Tabii Türkiye’de özellikle bu konuda son 10 yılda bildiğiniz gibi çok önemli adımlar atıldı. Bunlardan belki en önemlisi 2004 yılında Anayasanın 10. maddesine eklenen bir hükümdü. Bu hükme göre de, kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama, hayata geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu çerçevede de birçok kanuni düzenleme yapıldı biliyorsunuz, 2004 yılında Anayasada yapılan bu değişiklikle. Hem Türk Ceza Kanunu’nda, hem Türk Medeni Kanunu’nda, hem de İş Kanunu’nda kadınların haklarını teminat altına alacak önemli değişiklikler yapıldı. Özellikle kadın istihdamının arttırılması ve fırsat eşitliğinin sağlanmasıyla ilgili olarak da kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, yani İstanbul Sözleşmesi’ni de ilk imzalayan ülkeler arasında yer almıştır Türkiye.

Gene 2016-2020 yıllarını kapsayan Kadına Şiddetle Mücadele III. Ulusal Eylem Planı çerçevesinde birçok mevzuat düzenlemesi de yapıldı. Bunlardan bazıları bildiğiniz gibi hayata da geçirildi zaten. Özellikle farkındalık yaratma ve zihniyet dönüşümü, koruyucu ve önleyici hizmet sunumu ve şiddet mağdurlarının güçlenmesi, sağlık hizmetlerinin düzenlenmesi ve uygulanması, kurum, kuruluşlar arası iş birliği ve politika geliştirme alanlarında çok ciddi iyileştirmeler yapıldı.

“KADINLARA EĞİTİM VE FIRSAT EŞİTLİĞİ SAĞLANMASI NOKTASINDA ÖNEMLİ ÇALIŞMALAR YAPILDI”

Tabii bu tür konuları sadece kanunla, mevzuatla çözmek mümkün değil, yani bunlar için bir toplumsal farkındalığın, bir kültürel vasatın, bir ahlaki olgunluğun da gelişmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla, burada sadece devlete değil toplumun bütün kesimlerine kadınıyla erkeğiyle büyük sorumluluklar düşüyor. Bu çerçevede özellikle kadınların eğitimi ve fırsat eşitliğine erişiminin sağlanması noktasında da önemli çalışmalar yapıldı. Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan’ın başkanlığında da, öncülüğünde de yüzde yüz bir okur-yazarlık seviyesine ulaşmak için bir okuma seferberliği başlatıldı. Bu da hamdolsun çok başarılı bir şekilde devam ediyor. Şu geçtiğimiz birkaç hafta içerisinde bu kampanya çerçevesinde eğitim almak isteyen, okuma-yazma kabiliyetlerini geliştirmek isteyenlerin başvuru sayısı 300 bine yaklaştı. Bu kampanyanın da inşallah özellikle kadınların güçlenmesi ve bilinçlenmesi konusunda daha ciddi katkılar vereceğini ve bu farkındalığı daha da toplumun farklı kesimlerine yayacağını ümit ediyoruz.”

adminadmin