Güncel
Giriş Tarihi : 26-10-2017 16:17   Güncelleme : 26-10-2017 16:17

Darbenin Kod Adı Neden Kapadokya?

FETÖ’nün 15 Temmuz Darbesi için Kapadokya kod adını seçmesi hiç de tesadüfi değilmiş.

Darbenin Kod Adı Neden Kapadokya?

Bilindiği gibi Kapadokya M.S. 64 yılından sonra Roma İmparatorluğu'nun zulmünden Anadolu'ya kaçan Hıristiyanlar için eşsiz bir sığınma merkezi olmuştu.

İmparator I. Konstantin, selefi Diocletianus'un Hıristiyanlara karşı yürüttüğü yıldırma politikasından 300 yıl yeraltında yaşayarak kurtulmuşlardı.

 Kapadokya halkı çok uzun bir süre yaklaşık 300 yıl yeraltında yaşadı. Sonra onlara dışarı çıkın dendi ve yeraltına sinmiş olanlar yer yüzüne çıktılar.

Mitoloji ile karışık olan bu durum FETÖ’nün gizli yapılanmasına ilham kaynağı olduğu düşünülüyor.

Fetullah Gülen'in darbe talimatını 19 Mart 2016 günü Pensilvanya'daki malikânesinde üzerine ilk kez haki renk pardösü giyerek gerçekleştirdiği vaazda vermişti.

Konuşmanın 15.36 saniyesine dikkat çekildi. Bu bölümde Gülen'in "Umum adına konuşuyorum, umum İslam toplumu adına, Kapadokya sakinleri, oradaki Serkârlar adına konuşuyorum" diyordu.

15 Temmuz darbe gecesi tıpkı Kapadokya halkı gibi bir işaretle yeraltından yeryüzüne çıkan FETÖ mensupları için Kapadokya kelimesi bu bakımdan özel bir anlam ifade ediyor.

FETÖ elebaşısının konuşmas sadece ordu mensuplarına değil bütün FETÖ mensuplarına yapılmış açık bir çağrı anlamına geliyor.

Çünkü sadece ordudakileri harekete geçirmek için orada kışladan çıkın demiyor. kapadokya halkı diyor. yani yıllarca yerin altında yaşadıktan sonra vakit geldi yeryüzüne çıkın / eyleme geçin diyor...

Kapadokya'da Hıristiyanlık Her yıl dünyanın dört bir tarafından milyonlarca turistin akın ettiği Yeraltı kentleri ve peri bacalarıyla ünlü Kapadokya Bölgemiz Tarih ve Doğası kadar inanç turizmi içinde Hristiyanlık alemi için büyük önem arz eder.

KAPADOKYA HRİSTİYANLAR İÇİN ÖNEMİ BÜYÜK

Persler' den sonra Kapadokya'da uzun bir süre yaşayan Romalılar, Hıristiyanlığı kabul etmeden önce çok tanrılı bir inanca sahiptirler. Hıristiyanlıktan önce, Romalılar'ın hemen her iş için bir tanrısı vardır ve bu tanrılar günlük yaşamda olduğu kadar devlet yönetimi üzerinde de son derece etkilidir. Kibele, Roma döneminin de önemli tanrıçasıdır. Roma inancında güneş kültü hakimdir. Roma dinine kendi tanrıları dışında birçok yabancı tanrı inanışı da girmiş, bunların bir kısmı Roma tanrılarıyla birleştirilmiş bir kısmına da bağımsız olarak tapınılmıştır. Kapadokya M.S. 64 yılından sonra Roma İmparatorluğu'nun zulmünden Anadolu'ya kaçan Hıristiyanlar için eşsiz bir sığınma merkezi olmuş, bu durum İmparator I. Konstantin, selefi Diocletianus'un Hıristiyanlara karşı yürüttüğü yıldırma politikasını bir kenara bırakıp 312 yılında Hıristiyanlığı kabul etmesine kadar devam etmiştir.

Kapadokya'nın coğrafi yapısı insanlarda mistik düşüncenin oluşmasında çok önemli bir etken olmuştur. İlk bakışta insana olumsuz bir görüntü vermesine karşılık herhangi bir tehlike karşısında sığınmak, mallan ve insanları kurtarmak gerektiğinde, yeryüzünü terk edip kolaylıkla yeraltlarına saklanabilmek imkanı sunduğu için, insanların bölgeye tutkuyla sarıldıklarını görüyoruz. Belki bu aşamada Anadolu'nun Hıristiyanlaşmasında Kapadokya'nın oynadığı rol çok önemlidir. Özellikle Roma-Bizans döneminde tarımsal üretim ilişkilerinin şartları değişerek daha da ağırlaşmış, feodal üretim ilişkileri köylüyü toprağa bağımlı bir köle durumuna getirmiştir. Yönetim, toprağı terk eden köylüler için ağır cezalar uyguladıkça, toprağını bırakıp kaçanların sayısı artmıştır. Bu tablonun yarattığı maddi ve manevi bunalım ortamında Kapadokya Hıristiyan rahiplerin başka bir dünya özlemlerine cevap vermiş, buranın özel doğası dünyada kayıp bir ülke görünümüyle ilk Hıristiyanların aradığı ütopik dünyanın temsilcisi olmuştur. Bölgeye yerleşen Hıristiyan topluluklar ilk aşamada çok tanrılı Roma inançlarının gazabına uğramamak için gizli vadilere sığınmaya başlamışlardır. Tarih boyunca düşmandan kaçan veya dünyaya küsen insanların barınakları olarak kullanılan tüf kayalar, saklanmak ve gözden uzak olmak için ideal yerlerdir. Bölgedeki volkanik arazinin geniş ölçüde tarıma elverişli olmaması nedeniyle halk tarafından yerleşme yeri olarak rağbet görmemesi ve dolayısıyla önemli yerleşme yerlerinden uzak olması, bölgenin saklanmaya müsait yaşama yeri olarak önem kazanmasına ve gayesi dünya kötülüklerinden uzak durmak ve vaktini ibadetle geçirmek olan Hıristiyanların yerleşmelerine sebep olmuştur. Avanos'ta yüksek Çavuşin Tepesi, Soğanlı Vadisi ve Belisırma Vadisi'ndeki bazı kilise ve manastırların çok eski oluşu bunu göstermektedir. Konstantin'in Hıristiyanlığı kabulünden sonra Kapadokya geniş ölçüde Hıristiyanlaşmıştır. Bu dönemde din adamları ibadet, okuma, gibi dini pratiklerin yanı sıra el sanatları, hattâ tarımla ilgilenmişlerdir. Çünkü, rahipler kendi yiyeceklerini sağlamak durumunda olduğu gibi himayelerine sığınan zavallı ve fakir insanları da beslemek durumundadırlar. Kapadokya'da ilk tarım alanlarının din adamları tarafından geliştirildiği söylenir. Manastır hayatının güçlenmesinde yaşanan sefaletin, savaşların ve mülkiyet ilişkilerinin büyük etkisi olmuştur. III. yüzyılda Kuzey Afrika'da yayılan manastır hayatının zamanla Kapadokya'da da geliştiği görülmektedir. Özel mülkiyeti tanımamak, çalışma zorunluluğu, yemekleri birlikte yemek, çile çekmek manastır hayatının ortak ilkeleridir.

Aziz Basil Kapadokya'daki manastır hayatının mimarıdır. Ancak buradaki manastır hayatı ile Kuzey Afrika'daki manastır hayatı arasındaki tek benzerlik her ikisinin de ortaklık esasına dayanmasıdır. Bunun dışında bir benzerlik bulmak zordur, çünkü, Kapadokya'da manastır hayatı tam bir tecrit edilmişliğe dayanmamış; fakirlere, hastalara yardım eden, günlük yaşama destek olan ancak mülkiyeti reddeden bir anlayış benimsenmiştir. Siyasal, kültürel ve dini yaşam birbirinden bağımsız olamaz. Siyasal süreçler tarih boyunca bir çok kez dini ve kültürel yaşamın yönünü tayin etmiştir. Bu kural Roma Dönemi'nde olduğu gibi, Bizans Dönemi'nde de geçerlidir. VI. ve VII. yüzyıllardan itibaren Kapadokya'da ilk resimli kiliseler inşa edilmeye başlanmış olmakla birlikte, tasvir sanatlarının kullanılıp kullanılmaması, Bizans yönetiminde uzun zaman tartışma konusu olmuştur. Hıristiyan dünyada antikitenin tanrı tasavvurunun cisimleştirilmesi fikri ile, Doğu'nun soyut tanrı tasavvuru daima çatışan iki anlayıştır. Halk tapınacağı tanrı olgusunda sürekli somut bir biçim arayışına girmiş, yönetim bu arayışı yasaklama yoluna gitmiştir. İmparator III. Leo'nun 725 yılında tasvirlere tapınmayı yasaklamasıyla başlayan ve ikonoklast-ikonodul (ikon kırıcılık) dönemin izleri Kapadokya kiliselerinden izlenebilmektedir. 842 yılında İmparatoriçe Teodora ikon yasağına son verdiğinde Kapadokya'da dinsel hayat tekrar eski canlılığına kavuşmuştur. Bu nedenle bilhassa ikonodul dönemde yapılan süslemeler konusunda sıhhatli bir fikir birliğine varılamamaktadır. Ama, yapıların iç mimarisi Kapadokyalılar'ın Bizans Dönemi'nde kullanılan tüm mimari planları bildiklerini (üstelik burada yapılar kayalara oyuluyordu) gösterir. Ayrıca, Mezopotamya, Suriye gibi komşu bölgelerde kullanılan kubbeler, direkler, kemerler vb. mimari unsurların örneklerine de rastlanmaktadır. Soğanlı Kilise'de olduğu gibi, kaya kütlesinin içi oyulduktan sonra, dışının da kubbeli kilise biçiminde işlendiği örnekler vardır.

 

adminadmin