Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 22-12-2016 12:39   Güncelleme : 22-12-2016 12:39

Diktatör Kime denir?

CHP genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Anayasa’da cumhurbaşkanlığı konusunda yapılacak değişikliklerle ilgili olarak “sen diktatör olursun kardeşim başka bir şey olamazsın” diyerek “diktatörlük” konusunda insafsızca ve vicdansızca açıklamalarda bulundu.

Diktatör Kime denir?

Demek ki Türkiye Cumhuriyeti tarihi ve uygulanan siyasal sistem iyi bilinmiyor. Bu konuyu izah etmek zarureti var zira sadece bir partinin genel başkanı değil öğretim görevlileri başta olmak üzere siyaset konusunda ne kadar yetkili kişi varsa çoğunluğu hep beraber çuvallıyor, hata yapıyor.

Aslında bu mesele tartışılmayacak kadar basittir. Diktatörlük konusundaki seviyemiz çok ileridir. Öyle ki Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de uygulanan model birçok ülke tarafından örnek alınmış ve hayata geçirilmiştir. Lakin bunu yapan Avrupa ülkeleri bizdeki kadar açık ve pervasız değil üstü örtülü, politik bir şekilde hayata geçirmişlerdir.

Batılı otoriter yöneticiler; M. Kamal’ın meclis kürsüsünden pervasızca yaptığı konuşma gibi hiçbir zaman niyetlerini belli etmezler. Onlar sinsi ve gizli bir biçimde icraatlarını yaparlar. Hatırlatayım; M. Kamal saltanatın kaldırılması ile ilgili olarak Nutuk’ta şöyle söylüyordu:

“Önümdeki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle şu beyanatta bulundum: Efendim, dedim; hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşayla verilmez. Hâkimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. … Burada içtima edenler, Meclis ve herkes, meseleyi tabiî görürse fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde yine hakikat, usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal, bâzı kafalar kesilecektir!” (Nutuk – 1927. S. 422)

Nitekim İstiklal mahkemeleri vasıtası ile yönetime muhalefet eden birçok siyaset adamı, gazeteci, asker ve dindar insan idam edilmiş, sudan bahanelerle ortadan kaldırılmıştır. Sıranın kendisine geldiğini gören Rauf Orbay ve Mehmet Akif Ersoy gibi zatlar kapağı yurt dışına atıp canlarını kurtarmış en azından kodeste yatmaktan kurtulmuşlardır. Bunların sayısı çoktur hatta kendilerine “150’likler listesi” de denilse ve aşiret ağaları, şeyhleri, hocaları da hesaba katsak, binlerce insanımız yurt dışına kaçmak zorunda kalmışlardır.

Diktatörlerin en önemli özelliklerinden bir tanesi kendilerine has bir lakapları olmasıdır. Mesela eski Venedik ve Ceneviz yöneticilerine söylendiği gibi İtalyan Faşist Liderinin lakabı “Duçe” idi. Keza Adolf Hitler’in kullandığı Führer, “tek halk, tek imparatorluk ve tek lider” (Ein Volk, ein Reich, ein Führer) ilkesinin gerektirdiği şekilde kullanılmıştır.

Türkiye’de de “Tek Adam” denilen M. Kemal, ismini beğenmeyip “Kamal” adını kullanmıştır. Gerçi Türk halkı, onu Batılı emperyalistlerle mücadele eden “Paşa” ve “Gazi” ünvanı ile nitelendirmesine karşılık bunu da beğenmemiş hatta paşa, hoca, şeyh vs. bütün unvanları kaldırarak Kamal Atatürk ismini ölene kadar kullanmıştır. Yerine geçen İnönü ise geri kalmayarak “Milli Şef” adıyla anılmaktan çekinmemiştir.

Diktatörlerin bir kısmı ise askerlikteki rütbeleri ile anılmak isterler. General unvanı çok hoşlarına gider. Mesela “General Franco” ve “General Charles de Gaulle” gibi. Bunu sivil yönetimim başında olduğu zamanlarda dahi kullanmaktan çekinmezler. “İkinci adam” olarak tanınan İsmet İnönü, kendisine “İsmet Paşa” denilmesinden hiç rahatsız olmazdı. Keza 12 Eylül 1980 darbe lideri Kenan Evren de “Paşa” unvanını kullanmaktan çekinmemiştir.

Diktatör kelimesi Latince dictator; yani emir veren, dikte ettiren anlamında kullanılan bir sözcüktür. Mutlak ve sınırsız bir otoriteye sahip olan yöneticilere verilen bir isimdir. Böyle biri tarafından yönetilen ülkelere ise “diktatörlük” denilmektedir. Bu ifade, Antik Roma’da Senato tarafından acil durumlarda cumhuriyeti yönetmesi için atanan ve olağandışı görevler üstlenen kişiler için söylenmiştir. Günümüzde ise bu tanım daha çok muhalefeti kabul etmeyen ve onu bastıran, ifade özgürlüğünü kısıtlayan ve yetkilerini acımasızca kullanan liderler içindir.

Recep Tayyip Erdoğan için söylenen “diktatör” ifadesi tek kelime ile vicdansızlıktır. Defalarca seçimler kazanan ve halkın sevgisini kazanan bir insan için bu tarifi yapmak büyük haksızlıktır. Sadece ülkemizde değil yurtdışında da çok büyük ilgi ve takdir toplayan Erdoğan, hâlihazırda Müslüman toplumların gözbebeği olmuştur.

Diktatörlük konusunda en son konuşması gereken kişi CHP Genel Başkanıdır. Çünkü bu parti Osmanlı Devletinden kalma çok partili hayatı ve farklı düşüncelere karşı duyulan saygıyı yok etmiştir. İkinci Grubun tasfiyesi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılması ve Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasında CHP liderleri çok büyük pay sahibidir.

1920'de toplanan Birinci Meclis’te nispeten özgür bir tartışma ortamı vardı ve korunuyordu. Hatta 1922'de birbirine muhalif iki grup Birinci Grup, İkinci Grup meydana gelmişti. Fakat Nisan 1923'te yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Birinci Grup üyeleri arasından M. Kamal’ın oluşturduğu tek listenin katılmasına izin verildi. Seçime katılmayı deneyen bağımsız adaylar çeşitli baskılarla çekilmeye zorlandılar. Sonuçta resmi aday listesi dışında zorlayarak iki veya üç bağımsız aday Meclise girebildi.

1923'te Halk Fırkasının kurulmasından sonra, 1927, 1931, 1935, 1939 ve 1943 genel seçimlerine sadece CHP listesi katılmıştır. CHP'nin 1927 Tüzüğü uyarınca aday listelerini; partinin "değişmez genel başkanı" sıfatıyla Cumhurbaşkanı M. Kamal, 1938'den sonra ise  "Milli Şef İsmet İnönü” belirlemiştir. Bu çok büyük geriye gidiş ve hürriyetin yok edilmesi olayıdır.

1930 yılında Batı dünyasının diktatörlük benzetmesi yüzünden bir muhalif parti yani Serbest fırka kurma denemesi yapıldıysa da, bu partinin belediye seçimlerini kazanması ve yapılacak olan genel seçimleri kazanma imkânının belirmesi üzerine, kuruluşundan 3 ay sonra kapatılmıştır.

CHP liderlerinin siyasi hayatımıza olumsuz etkileri bu kadarı ile kalsa iyiydi. Zira o kadar acımasız ve insafsızca müdahaleler yapılmıştır ki dünyanın hiçbir yerinde bunun örneğine rastlanmamıştır. Örnek çoktur hangisini söylemeli, bilmem ki…

1924 Anayasası; Osmanlı’nın kanunu esasinin devamıdır. Bu Kurucu Anayasanın 2. maddesi "Türk Devletinin dini İslam'dır" maddesidir. Lakin bu madde 1928 yılında kaldırılmıştır. Daha sonra 5 Şubat 1937’de aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık” Anayasanın 2. maddesine dâhil edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri olarak belirtilmiştir. Mevcut Kenan Evren Anayasasında 4. Madde olarak yer alan ve “değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ucubesi işte şimdi kırmızıçizgiler olarak önümüze konulmaktadır. Buna hangi aklı başında anayasa hukukçusu bunu kabul edebilir ki?

Her gün televizyon kanallarında ahkâm kesen faşistliği demokrasi diye yutturmaya çalışan torna tezgâhı ürünü dinozor asker, siyasetçi ve bürokratlara ne demeli peki? En iyisi bunları kaale almamak. Zaten halkımızın çoğunluğunu meydana getiren nispeten özgür ortamlarda yetişmiş genç ve orta yaşlı insanlar da ciddiye almıyor. Onlar bu şekilde konuşmaktan utanmıyorsa başka söz söylenmez ki…

Fakat inanılması güç bir şekilde CHP Başkanı, Cumhurbaşkanına “diktatör bozuntusu” diyecek kadar ileri gidip insanların huzurunda konuşabiliyor. Bu ne biçim siyasetçiliktir, hiç mi bir tane aklı başında adam ikaz edip susturmaz, anlamak mümkün değildir.

Bu konuda saatlerce konuşsam, sayfalarca yazı yazsam belli ki yetmez. Okuyucuların ferasetine havale ediyorum. Son sözüm Allah ıslah etsindir, vesselam…

Vehbi KARA

 

 

adminadmin