Tarih
Giriş Tarihi : 31-07-2016 11:00   Güncelleme : 30-07-2016 15:01

Din Adına Yalan Takıyye İkiyüzlülük Tarihi

“Darbecileri devletin kritik noktalarına yerleştirdi” diye AK Parti hükümetlerine, özellikle de Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a kızıyoruz…

Din Adına Yalan Takıyye İkiyüzlülük Tarihi

İlk bakışta bu kızgınlığımızın haklı gerekçeleri de var, lâkin “gizlilik”,“takıyye” ve “katı hiyerarşik disiplin” temelinde çalışan örgütlenmeleri deşifre etmek dünyanın en zor işidir…

Hele bir de “din-iman”, “kardeşlik”, “sevgi” ve “hoşgörü” gibi maskeler kullanıyorlarsa…

Türk tarihinde bu maskeleri kullanarak devlete saldıran ilk “teröristbaşı”,bilebildiğim kadarıyla, Hasan Sabbah’tır. Kendisi de bir “din âlimi” olanHasan Sabbah, Türktarihin kaydettiği en vahşi, en acımasız, aynı zamanda en plânlı-programlı terörist başlarından biridir. 

1034-1124 yılları arasında yaşamıştır. Bir dönem, Büyük Selçuklu VeziriNizamülmülk’ün emrinde Selçuklu Devleti’nin hizmetine girmiş, devleti tanımış, yandaşlar edinmiş, daha sonra devletten ayrılıp Elbruz Dağı’nda kurduğu Alamut Kalesi’ne çekilmiş, dağın tepesine inşa ettiği kaleyi dünyanın ilk “Terör karargâhı”na dönüştürmüştü.

Masum gençleri alıp medreselerinde eğitiyor, dini duygularını da kullanarak beyin yıkama operasyonundan geçiriyor, haşhaşla uyuşturup cennetle kandırarak acımasız katillere dönüştürüyordu.

Örgütün dışı başka, içi başka idi. Dışarıdan bakan biri sadece “eğitim” ve“hizmet” tarafını görüyordu. Bu yüzden, Büyük Selçuklu veziriNizamülmülk -ki, siyasetin kitabını (Siyasetnâme) yazacak kadar derin bir siyasetçi, aynı zamanda eğitimci, hukukçu, din âlimi, teşkilâtçı ve askerdir- bile onlara kanmış, Hasan Sabbah’ın asıl niyetini fark edememişti. Hasan Sabbah’ın iyi eğitimli, “dindar” görünümlü militanlarına devletin bütün kademelerini açtı. Onların devlet hiyerarşisinin emrinde değil, Alamut Kalesi’nin emrinde çalıştıklarını fark ettiğinde ise iş işten geçmiş, Hasan Sabbah’ın militanları, çoktan “devlet içinde devlet” (Paralel devlet)olmuştu. 

Hasan Sabbah’ın kurup yönettiği “Haşhaşin Örgütü”ne müthiş bir disiplin ve katı bir hiyerarşi hâkimdi: Her grup, liderine gözü kapalı bağlıydı.Hasan Sabbah veya tayin ettiği “dailer” ne derse, beyni uyuşturulmuş, iradesi yok edilmiş müritler, onu yapıyordu. Gözlerini kırpmadan ve hiç sorgulamadan “hizmet uğruna”  adam öldürüyorlardı.

Tarihte kendilerinden önce pek görülmemiş bir askeri ve siyasi taktik geliştirmişlerdi: Propaganda silahı kullanıyorlar, “mağdur” ve “mazlum”rolü oynuyorlardı.

Buna rağmen, bir süre sonra gerçek tüm delilleriyle ortaya çıktı. Sırları deşifre oldu. Failimeçhul pek çok cinayet ve suikastın failleri çıktılar. Bunun üzerine devlet kademelerinden hızla temizlenmeye başlandılar. Ne var ki, bu iş hiç de kolay değildi. Kendilerini çok iyi saklıyorlar,“vatansever” görüntü altında vatana ihanet ediyorlardı.

Ancak, “Fitne gizli kaldığı ölçüde etkili olur” (Bediüzzaman). Nitekim devlet içindeki sızmalar fark edilince, Hasan Sabbah’ın etkisi kırılmaya başladı. O da dönemin en etkin terör aracı olarak sarsıcı suikastlara yöneldi.Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk başta olmak üzere pek çok ünlü isim katledildi.

Diyeceğim şu ki sevgili dostlarım, Nizamülmülk (gerçek adı Ebu Ali el-Hasan et-Tusi’dir) gibi, siyasetin kitabını yazan bir siyasetçiyi kandırabilen“takıyyeci zihniyet” herkesi kandırabilir.

Böyle durumlarda kandırılanları suçlamak, kandıranları mazur görmek/göstermek anlamına gelir ki, tehlikelidir. 

Yavuz Bahadıroğlu / Yeni Akit

adminadmin