Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 23-02-2018 13:27   Güncelleme : 23-02-2018 13:27

“Din hayatın hayatı, hem nuru hem esası!..”

“Din hayatın hayatı, hem nuru hem esası!..”

*   “Doğrusu Allah indinde (katında) makbûl olan din, İslâm’dır. Kendilerine kitâb verilenler (Yahûdîler ve Hıristiyanlar) kendilerine ilim geldikten (hakikati bildikten) sonra aralarındaki ihtirâstan dolayı (İslâm dîni hakkında) ihtilâfa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, şüphesiz ki Allah hesabı pek çabuk görendir.” (Kur’ân-ı Kerîm; Âl-i İmrân Sûresi, âyet 19)

*   “Dînin temeli nasîhattır.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)

*   “Dinde, din âlimlerinin sözleri mûteberdir. Târihçilerin sözü senet olmaz.” (S. Abdülhakîm Arvâsî “r. aleyh”)

*  “Askerî ve ekonomik güç, moral (ahlâkî) güçle desteklendikçe daha anlamlı hâle gelir.” (Prof. Dr. Çağrı Erhan-Türkiye Gazetesi; 19.06.2016, s. 16)

*  “Bugün İslâm devletleri, eski kudretlerini kaybetmişlerse,  bunun sebebinin Müslümanların dinlerine icap eden riayeti göstermemeleri olduğunu anlattım.” (Prof. Dr. Gyula/ Abdülkerim) Germanus; Macaristan, 1884-1980)

Saygıdeğer Okuyucularımız!..

Önceki yıllarda “Gürses” ve “Demokrasinin Müdafii” isimli gazetelerimizde tefrika olunan, 2 , 4, 5, 7 ve  8’inci baskısı “kitap” hâlinde kültür-sanat severlerin kütüphânesine giren, şimdilerde ise 9’uncu baskısı için çalışmalarını yaptığımız “Dünden Bugüne SAMSUNLU ŞÂİRLER ve YAZARLAR ANSİKLOPEDİSİ (414 İsim/Üçbinikiyüz 55 Eser/Binikiyüz 55 Resim)” adını taşıyan eserimizde kendisine sayfa ayırdığımız hemşehrimiz, mütercim/çevirmen “Bozkurt M. Güvenç” tarafından kaleme alınan bir kitapta, bir bölümü okurken, oldukça dikkatimizi çekmişti.                                                                                                                                       

 “Nobel ödüllü Meksikalı Octovıo Paz”ın yazdığı “Yalnızlık Dolambacı” isimli bu kitabının “Meksika’nın Fethi ve Sömürgeleşmesi” başlıklı bölümünde, oldukça ibret dolu bilgiler verilmekte idi.

Burada, “Maya ve Aztek” medeniyetlerinden bahsedilirken, onların “Çok tanrılı dinî inançlar” gölgesinde nasıl bir çıkmaza saplandıklarını ve maddî refahlarının ihtişamına rağmen îmânî zaaflarının, birkaç yüz İspanyol serseri/maceraperesti karşısında, koskoca imparatorluğu nasıl bir tükeniş noktasına sürüklediğini, ibretli misâller hâlinde vermekte ve bizleri ister istemez rahmetli Bediüzzaman Sâid Nursî’nin şu vecîz mısraları karşısında derin düşüncelere sevk etmişti:

 

“Dîn hayâtın hayÂtı, hem nûru hem esası;                                                                                                                      

  İhyâ-yı dinle olur, şu milletin ihyâsı!..”

Maddî ve ekonomik gelişmeye, hatta dünyâ çapındaki kalkınmadaki hızımıza rağmen, asla ve asla ihmâl edilmemesi gereken bir yönümüz olan “mânevî güç” yani “dinî eğitim” üzerinde önemle durmak için yetkilileri defaatle göreve dâvet eyliyor ve bir kere daha diyoruz ki:

 

“Dîn hayâtın hayâtı”, hem iki cihân yolu;                                                                                                         

Saâdete erdiren, en yüksek burçlar onda!..                                                                                

 “İhyâ-yı dinle olur”, dünyâ bir Anadolu!..                                                                                                                    

   Yaşarken başka güzel, yolcu iken son anda…

 

“Dîn hayâtın hayâtı”, hem esastan temeli;                                                                                                                         

    Bu temel üzerinde, sağlam ilerlemeli;                                                                                                             

  “İhyâ-yı dinle olur”, saadetler emeli;                                                                                                                 

Her anında kazanç var; hem başlangıç, hem sonda…

 

“Dîn hayâtın hayâtı”, maddede ve mânâda;                                                                                                                   

 En güzel işler onda, dilekte ve senâda;                                                                                                              

  “İhyâ-yı dinle olur”, ev-ocak ve ana da;                                                                                                        

Huzurla baca tüter, ışır koca cihân da…

 

“Dîn hayâtın hayâtı”, KAYIKÇ’Ali îmânı;                                                                                                               

 Silâh gibi âlettir, o kurtarır vatanı;                                                                                                                                  

 “İhyâ-yı dinle olur”, nice destan-bin anı;                                                                                                                    

Daim onu yaşamak, bırakmamak nihanda…

 

Saygıdeğer Okuyucularımız!..

Erciyes Dergisi”nin  413. sayısında, Sn “Muhsin İlyas Subaşı” tarafından kaleme alınmış, Macaristan asıllı Prof. Dr. Gyula Germanus adındaki bir araştırmacı yazarın hayat hikâyesini okurken, bir kısmını yukarıya “serlevha” olarak aldığımız şu satırlar da dikkatimizi çekmişti:

“Delhi’ye geldiğim gece, rüyamda Muhammed “aleyhisselâtü vesselâm” bana göründü. Üzerinde sade, fakat çok kıymetli bir elbise vardı. Bu elbiselerden bana doğru, çok güzel bir koku geliyordu. Kibar, çok güzel, sevimli, parlak yüzü ve nûr saçan tatlı gözleri karşısında, dilsiz kalmıştım. Bana çok tatlı, fakat emredici bir sesle ve Arapça olarak, (Neden üzülüyorsun? Önündeki yolu artık biliyorsun. Doğru yolun hangisi olduğunu seçecek bir seviyeye vardın. Hiç durma ve hemen o yola gir!) buyurdu.”

“Kendisine Hindistan’ı ziyarette hutbe okumalarını teklif ederler. Delhi’de Şah Cihan Camiinde minbere çıkar ve Müslümanların niçin geri kaldıkları konusunu şöyle anlatır: “…bugün İslâm devletleri, eski kudretlerini kaybetmişlerse, bunun sebebinin, Müslümanların dinlerine, icap eden riayeti göstermemeleri olduğunu anlattım.”

Türkiye Diyanet Vakfı” yayınları arasında “Tercihimiz Niçin İslâm” adı altında yayımlanan ve İ. Ruhi Bolay tarafından da dilimize çevrilen bu eserin özet fikri ile “Bediüzzaman S. Nursî”nin yukarıya aldığımız vecîz sözü/beyiti; maddeci/materyalist zihniyet sâhibi kimseler istemese de bir hakîkati haber vermekte ve işe nihaî teşhisi koymaktadır:  “Din, hayâtın hayâtı, hem nûr-u hem esası…”   

Biz de teyiden aynısı diyoruz ve de ilâveten mısra mısra şunları söylüyoruz:

                * - * - * - * - * -

“İnsanî cümle haslet”, yüce İslâm dîninde;

“Çalışma esasları”, “Başgil Hoca” teşhisi;

“Âyet-hâdis-başarı”, insanoğlu indinde;

“Dîn hayâtın hayâtı; hem nûr-u, hem esası;

İhyâ-yı dinle olur”, “meclis”i ve “şûrâ”sı…

 

“İnsanî cümle haslet”, “Selçuklu-Osmanlı”da;

“Mevlânâ-Yûnus Emre”, sevgisi her canlıda;

Aynı “şevk”, aynı “gayret”; her bir “delikanlı”da;

“Dîn hayâtın hayâtı; hem nûr-u, hem esası;

İhyâ-yı dinle olur”, “Türk’ün Kızıl Elma”sı…

 

“İnsanî cümle haslet”, “aile”de, “millet”te;

“Mutluluk-huzur-refah”, “olsun” dersen “devlet”te;

“Ayın fethine çıkmak”, bir coşkulu “savlet”te;

“Dîn hayâtın hayâtı; hem nûr-u, hem esası;

İhyâ-yı dinle olur”, “ilim-irfân iyi”si…

 

“İnsanî cümle haslet”, “modern araç-gereç”ler;

“Ordinaryüs” beyanat, “cihanşümul demeç”ler;

 “Kopenhag kriteri”, aşılır “dönemeç”ler;

 “Dîn hayâtın hayâtı; hem nûr-u, hem esası;

İhyâ-yı dinle olur”, “yenilerin yeni”si…

 

“İnsanî cümle haslet”, KAYIKÇ’Ali özlemi;

“Rota Kâbe”ye doğru, doğru tut hep dümeni!..

“Kaptan Resûlallah”tır, hiç batar mı bu gemi?!..

“Dîn hayâtın hayâtı; hem nûr-u, hem esası;

İhyâ-yı dinle olur, şu milletin ihyâsı!..”

Ali Kayıkçı

adminadmin