Kültür
Giriş Tarihi : 11-11-2018 10:00   Güncelleme : 11-11-2018 10:00

Diriliş Ancak Namazla Mümkündür

Diriliş Ancak Namazla Mümkündür

İnsanoğlu dünyasına çalışırken bile, âhiret yurdunun ihtiyaçlarını göz önünde tutarak yaşamalı değil midir? Bu gerçek Allah'ın yüzlerce âyetinde dile getirilirken, insanoğlu nasıl oluyor da onları görmezlikten geliyor! Bu durum onun da bir gün dikkate alınmayacağını hatırlatıyor.

Ey İnsan!

 Ufukları kaplayan bir manâya koş ey insan,

Boşa verme sermayeni değerli kılmaya bak,

Gönül huzurun namazdadır bilesin ey insan,

Rabbin sevdasıyla gönül kabın doldurmaya bak!

“Şüphesiz ki namaz mü’minler üzerine vakitleri belli olarak farz kılınmıştır.” (4 Nisa 103)

"Vakitleri belli olarak farz kılınan" namazla dirilir ancak insan.

Onunla Mi'raçlara çıkmalı, Rabbi'nin Cemali'ne kavuşmalıdır.

Yoksa insan olmasının ne anlamı olabilir ki!

Hayatlarını bize vakfetmiş olan o güzel Efendimiz'in (sas) çabaları hepimizin malûmudur. Onun hedefleri daima bizim kurtuluşumuz olmuştur. O, bizleri ateşten çekmeye, gülistanlara, cennetlere ulaştırmaya gayret etmişlerdir. Bunu ortaya koyan o kadar söz ve fiilleri vardır ki! Hangisini anlatabiliriz?

Arşın gölgesinde olanları haber veren hadiste sayılan yedi sınıftan birisi olan "kalbi mescitlere bağlı kimseler" bu konuda ne kadar da bahtiyardırlar. O övgüye lâyık olmak ne güzeldir. Onlar Cemalin seyrinde daha ümitli olsalar gerektir.

Kişinin namaza düşkünlüğü diri olduğuna işarettir. Eğer bir kimse namazdan uzaksa o zaman manevî yönden ölü demektir. Çünkü o; Allah’ı zikir, O’nu anmak ve O’nunla olmak hakîkatinden uzaktır:

"Kim Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz." (20 Tâhâ 124.)

O, en büyük zikirdir:

“ (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.” (29 Ankebut 45)

NAMAZ EHLİ OLAN KURTULACAKTIR

"Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar, namazlarında derin saygı içindedirler." (23 Mü’minûn 1-2)

Evet, işte Rabbimizin ayeti.

Namazın insanı manen ve madden dirilttiği gerçeğinden hareketle bu eşsiz ibadet aynı zamanda onun kurtuluşu olacaktır.

Mü'minun suresinin başında verilen kurtuluş haberine bakarsak bu gerçek açık ve net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Rabbimiz gerçek mü'minlerin halini beyan buyururken onların namaza devam ettiklerini aynı zamanda onu huşû içerisinde eda ettiklerini haber verir. Bu da yukarıdaki başlığımızın apaçık ispatıdır.

Devamındaki ayetlerde mü'minlerin önemli özellikleri sayılır ve 9. ayette yeniden namaza değinilir:

"Onlar, namazlarını kılmaya devam ederler." (23 Mü'minûn 9.)

Kıyamet günü ilk hesabın namazdan olacağı konusunu da göz önüne alacak olursak, ehl-i salât olanın ehl-i salâh olacağı yine açıkça meydana çıkmaktadır. Yani namazımız bizim kurtuluşumuza, ıslahımıza vesile olacaktır.

 Ayrıca namaza çağrımız olan Ezan'ın lâfızlarına baktığımız zaman da, onun önce salâta sonra da felâha/salâha davet ettiği görülmektedir.

NAMAZSIZ İNSAN

-Ne götüreceksin kardeşim o yolculuğuna?

Bu manâda kendisine zulmeden insanlar hiç de az değildir. Onlar kendilerini görmezlikten gelen gafil kişilerdir. Hiçbir maddî külfeti olmayan, aksine kişiye maddî ve manevî nice katkılar sağlayan namaz, zamanın her diliminde kılınmalı, asla ihmal edilmemelidir.

Zaman ve namaz…

Namaz ve zaman…

Hangi yönden okursanız okuyun, diğeri çıkar karşınıza. Demek ki zamanlarımız namazla dolmalıdır. Zamanı namazla dolmayanlar ne kadar da bedbahttır!

Ne zorluğu ve sıkıntısı olabilir ki onun?

Halbuki insanoğlu nice zamanlar bomboş sevdalar uğruna, pek çok zahmetlere katlanıp duruyor. Ne kalbi ne de bedeni rahat buluyor. Ama onca iyilik ve ikramına rağmen Allah'ın emrettiği namaza koşmuyor. Ne kadar da acı bir gerçek bu!

Yaratan'ın emrinden kaçmak ve kendisine düşman olan şeytanın dediklerine koşmak! Böyleleri için bol dua etmek düşüyor bizlere. Bir de tatlı dille uyarılar:

-Ne götüreceksin kardeşim o yolculuğuna? Sana neler refakat edecek acaba? Günahlar, kirler, isyanlar mı? Nelerle varacaksın varılması gereken mekâna ve ne diyeceksin seni sorgulayacak Yüce Zât'a?

Ah insan ah! Kendine yaptığını kimse yapamıyor sana! Niçin koşmuyorsun o namaza! Halbuki kurtuluş getirecek o sana.

Kişinin bir utanma duygusu olmalı değil mi? En evvel de Yüce Rabbi'nden. O olmadan insanlık ne anlam ifade edebilir ki!

BİR HADİS-İ ŞERİF

"Sizin herhangi biriniz (gece) uyuyunca Şeytân onun boyun köküne üç düğüm bağlar. Her düğüme: 'Senin üzerinde uzun bir gece vardır (rahat uyu' telkinini) vurur. O kimse, uyanıp Allah'ı anarsa bir dü­ğüm çözülür. Abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Namaz da kı­larsa bir düğüm daha çözülür. Artık o kimse, düğümü çözük, gönlü hoş ve neş'eli olarak sabaha girer.

Fakat Al­lah'ı anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa, gönlü kirli ve uyuşuk hâl­de sabaha girer." (Buharî, teheccüd,12; Müslim, müsafirin, 207.)

İşte şeytan, işte insan!

Biz ve çocuklarımız, acaba ne haldeyiz?

AMELLERİMİZİN RENGİ NEDİR?

İnsan hayatı hiçbir zaman tartışılamayacak kadar önemli ve kıymetlidir. Zaten bütün çaba ve gayretler hep bunun için olmakta değil midir?

Ama bu ikinci cümleye iyi bir açıklama getirmek gerekiyor. Zira insanoğlu her türlü meşakkate katlanmak suretiyle ortaya koyduğu çabasını, sadece dünya hayatı için yaparsa çok büyük bir kayba uğrayacaktır. Böylesine bir durum kişinin varacağı sonsuz hayatta tamiri imkânsız büyük yaralar açacaktır.

Hâlbuki insanoğlu dünyasına çalışırken bile, âhiret yurdunun ihtiyaçlarını göz önünde tutarak yaşamalı değil midir? Bu gerçek Allah'ın (cc) yüzlerce âyetinde dile getirilirken, insanoğlu nasıl oluyor da onları görmezlikten geliyor! Bu durum onun da bir gün dikkate alınmayacağını hatırlatıyor. Zira herkes "Ne ekerse onu biçer."

Bu manâda karşımıza pek çok farklılıklar çıkacaktır:

Kimi mal-mülk peşinde olur ve Rabbini unutur.

Kimi, makam-mansıp peşinde olur, Rabbinin emirlerini ihmal eder.

Kimi ibadet eder, kulluk yapar gibi olur ama hâlâ nefsinin isteklerine de kapıyı açık tutar.

Kimisi de bu dini yaşadığını, anlattığını hatta temsil (!) ettiğini söyler de işine geleni yapar, gelmeyene de bir kılıf bularak (!) fetvalar geliştirir.

Kimisi ise "biraz daha", "daha gencim" ya da "işime, görevime zarar vermeyeyim," "ne yapayım görev icabı" diyerek kendini avutur.

İşte şeytanın oyunlarından bazıları… Rabbimiz onun şerrinden muhafaza etsin hepimizi. Görüyorsunuz ki o şeytan insanı nasıl avutuyor, ona nasıl vesveseler veriyor. Ne kadar acı değil mi? Nasıl da aldatıyor bizleri değil mi? Gün olup da ölüm meleğini karşımızda görüverince ne yaparız acaba!

"Âh insan âh! Âh nefsim âh! Âh gafletim âh!" diyoruz kardeşlerim.

Bu dini iyi yaşamalıyız. Bu din öylesine bir din ki, asla dünyayı da ihmal etmez. Bu gerçek ayet-i kerimede beyan buyrulur.

İbretlerle dopdolu olan Karun’un kıssasında geçen şu söz bakın hem dünya hayatını hem de ahiret yurdunu nasıl da kapsıyor:

"Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap!"  (28 Kasas 77.)

Evet, şimdi düşünelim:

Genç olabiliriz… Dinç olabiliriz… Amir-memur, zengin, varlıklı, güçlü olabiliriz. Ama bilelim ki bir gün hepsi çıkar elimizden.

Beyaz bir kefenle Hakk'a ulaşacağız ama;

Acaba amellerimizin rengi ne olacak?

Ya da bugün hangi renkte?

Beyaz mı, yeşil mi, kırmızı mı yoksa simsiyah mı?

Hiç düşündük mü?

Ne dersiniz!

Muzaffer Dereli / Diriliş Postası

adminadmin