Siyaset
Giriş Tarihi : 11-06-2017 11:00   Güncelleme : 11-06-2017 11:49

Diyanet, Trt Ve Mit Medya Çetelerinin Hedefinde

​Türkiye’nin en önemli kurumlarından TRT, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yakın dönemde farklı grupların yoğun saldırısına uğradı.

Diyanet, Trt Ve Mit Medya Çetelerinin Hedefinde

Başta geçerli bir bahaneleri var gibi göründüğünden “eleştiri” olarak algılanan bu sert çıkışlar, süreklilikleri ve belirli bir plan dâhilinde ilerlemeleriyle kafalarda soru işaretleri doğurdu. Ülkenin içeride ve dışarıda çetrefil sorunlarla boğuştuğu bir dönemde, halk nezdinde saygınlığı olan bu üç kuruma şiddet dozu giderek artan bir biçimde saldırılması hiç de hayra alamet değil.

TGRT neyin peşinde?

TGRT Haber kanalı ile Hürriyet gazetesinin başını çektiği; Türkiye, Cumhuriyet ve BirGün gazeteleri ile Oda TV ve Sputnik haberi sitelerinin “yancılık” yaptığı bu süreçte ilk hedef TRT oldu. Özellikle Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur’un öne çıktığı, kamuoyunda “Pelikancılar” olarak bilinen Cemil Barlas, Melih Altınok, Hilal Kaplan, Ömer Turan, Cem Küçük gibi isimlerin sosyal medya üzerinden destek verdiği itibarsızlaştırma kampanyası yaklaşık bir yıl önce başladı.

Fuat Uğur, ilk olarak 19 Mayıs 2016 tarihinde “TRT çöküşün eşiğinde… Sorumlusu kim?” başlıklı bir yazı kaleme alarak kuruma sert eleştiriler getirdi:

“Dizileriyle rekabet eden TRT, dizilerinin bütçesini karşılayamaz hale geldi. Programlarını peş peşe kaldırmaya başladı. İşler böyle bir noktaya geldiğinde meselenin özüne inmek gerekiyor. Artık bir karar verilmeli. TRT kamu yayıncılığı mı yapacak, yoksa özel televizyonlarla rekabet mi edecek?”

Fuat Uğur’un dinmeyen TRT hıncı

Uğur’un 17 Aralık 2016 tarihli “TRT Çerkeslere düşman mı?” başlıklı yazısının da bir “kıvılcım çakma” niyetiyle yazıldığı barizdi:

“Çerkesler yıllardır yırtınıyorlar, TRT kanallarından birini de Çerkesçeye ayırsın diye. Defalarca kapılarına geldiler ama kapı duvar. Akıllarında deli sorular var. En önde geleni de şu: TRT’ciler Çerkeslere düşman mı?”

Çerkeslerin bu konudaki talepleri bilinmeyen bir mevzu değil; ancak ortada bir “yırtınma”, daha da önemlisi bir “düşmanlık” olduğunu düşünen tek kişinin Fuat Uğur olması ilginç.

15 Şubat 2017’de TGRT Haber’de yayınlanan Medya Kritik programında, Fuat Uğur bu kez Cem Küçük’le birlikte saldırdı TRT’ye. Yaklaşan 16 Nisan Referandumu öncesi bazı programlarda tarafsız görünme adına “Hayır” yönünde algı operasyonları yapıldığını belirten Uğur, “Tarafsız haber yapacaksanız, her yönü göreceksiniz. Başbakan’ın bir sözünün üzerine giderken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Hayır diyenler haindir’, Hüda Kaya’nın ‘Evet demek İslam’a aykırıdır’ sözlerine de yer vermelisiniz” diye konuştu. Cem Küçük ise aynı programda TRT’deki sözde FETÖ’cü varlığına dikkat çekti. Geçmiş dönemde TRT’nin FETÖ’cüler tarafından tamamen ele geçirildiğini iddia eden Cem Küçük, “TRT’de bir tane bile Erdoğancı yok mu?  TRT Genel Müdürü’nün derhal harekete geçmesi lazım” diye konuştu.

Troll’den ihbarcı olursa…

Yazılı ve görsel basında bunlar olurken, sosyal medyada da yeni cepheler açıldı. O cephelerden birini açan isim, medya dünyasında ilk olarak TGRT Haber ekranlarında görünen “troll” Ömer Turan’dı. Turan, herhangi bir dayanağı ve tek bir delili bile olmadan “TRT’nin alt yazılarla sürekli Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiğini” öne sürmüş, TRT ve Anadolu Ajansı’ndan sorumlu Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a seslenerek ve ilgilileri görevden almasını talep etmişti. Bu çıkıştan sonra çok sayıda sosyal medya troll’ü, Ömer Turan’ın iftiralarının hedefindeki isim olduğu anlaşılan TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Yaşar Taşkın Koç’a ağır biçimde saldırdı.

Bir diğer cephe ise yakın zamanda TRT World üzerinden açıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump’ı ziyaret ettiği saatlerde, gazeteci Melih Altınok bir görselle birlikte şöyle bir tweet attı:

“Ülkenin cumhurbaşkanının ABD başkanıyla buluştuğu an ülkenin resmi kanalı Sharapova ile ilgileniyor. Habercilik refleksi süper!”

Altınok bununla da yetinmeyip konuyu ertesi gün gazete köşesine taşıyarak TRT World’ü yerden yere vurdu. Fakat ortada tuhaf bir durum vardı: TRT World Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm ziyaretini canlı olarak yayınlamıştı!

Sıradaki hedef Diyanet!

TRT’ye yönelik saldırılar tüm hızıyla sürerken, bu kez “Kutlu Doğum Haftası” üzerinden bir tartışma koparılarak Diyanet İşleri Başkanlığı ve kurumun başındaki isim olan Prof. Dr. Mehmet Görmez hedef alındı. Kutlu Doğum etkinliklerinin “bir FETÖ projesi” olduğu, gerçekte Peygamber Efendimizin (sav) değil, terörist başı Fetullah Gülen’in doğumunun kutlandığı iddia edildi.

Diyanet İşleri Başkanlığı bu iddiaları net olarak çürütecek açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu yıl yapılan Kutlu Doğum etkinliğine katılarak öne sürülen iddiaları ciddiye almadığını gösterdi. Fakat bu bile saldırıları durdurmaya yetmedi. Tarihçi Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, Mehmet Görmez tarafından Fetullah Gülen’e yazıldığını iddia ettiği bir mektuptan bahsetti TGRT ekranlarında. Ertesi gün de Türkiye gazetesi Şimşirgil’in iddialarını ve mektubu sayfalarına taşıdı. Görmez, mektubun yayımlanmasının ardından “Son zamanlarda içerisinden geçtiğimiz bu zor süreçlerde, çeşitli vesilelerle Diyanet İşleri Teşkilatını asrın fitnesi olan FETÖ ile ilişkilendirmek, irtibatlandırmak en az 15 Temmuz kadar milletimize zarar verecek büyük bir fitnedir” açıklamasını yaptı.

Saldırı bayrağını Şimşirgil devraldı

Şimşirgil, Görmez’in bu açıklamasını duymazdan geldiği gibi, Diyanet İşleri Başkanı’na saldırılarını yine Türkiye gazetesi aracılığıyla sürdürdü. Görmez’in “sünneti bir engel olarak gördüğünü” iddia eden Şimşirgil, Başkan’ın “Kur’an’ın her asra tatbik edilmesinde en büyük engel sünnet ve hadistir” dediğini öne sürdü.

Şimşirgil bunları söylerken, TGRT Haber ekranları sürpriz bir ismi, “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’yü tartışmaya dâhil etti. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in FETÖ elebaşı Gülen’e gönderdiği iddia edilen mektuba tepki gösteren Ünlü, katıldığı programda şunları söyledi:

“Eğer 15 Temmuz olsaydı din kalmayacaktı, kilise, havra, cami iç içe olacaktı. Bunların diyalog projeleri bu… Diyanet’i de bunlara alet ettiler. Hiç kimse dine bu FETÖ’nün verdiği zararı veremezdi, vermedi de zaten. Bu ülkede her şey oluyor da Mevlid neden aslına, yani 27 sene evvele dönemiyor? 27 sene nasıl bir kök salmış ki nisanda sabit kalacak deniliyor. Neredeyse mevlide de yok diyecekler. Buna hükümetin asla taviz vermemesi gerek.”

Kutlu Doğum’un düşmanı FETÖ mü?

Diyanet’i ve Görmez’i hedef alan yayınlar sürerken, Ülke TV’de gazeteci Esra Elönü’nün konuğu olan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, açıklamalarıyla tartışmayı başka bir boyuta taşıdı. “Kutlu Doğum bir FETÖ projesidir” diyenlerin FETÖ’yle aynı amaca hizmet etmiş olacağını söyleyen Yapıcıoğlu, Kutlu Doğum Haftası üzerinden girişilen operasyonun arkasında ne olabileceğine dair düşüncelerini şu sözlerle ifade etti:

“FETÖ’nün amaçlarından bir tanesi ‘Hz. Muhammed (sav)’siz bir İslam dinini’ vatandaşlara kabul ettirmek. Kelime-i Şehadet’in birinci bölümünü söyleyip ikinci bölümünü perdelemeye çalışan, Peygamber Efendimiz’e inanmayanların da cennete gideceğini iddia eden bir hareket bu. Bu yönüyle bakarak diyorum ki ‘Kutlu Doğum bir FETÖ projesidir’ diyenler farkında olsunlar ya da olmasınlar FETÖ’yle aynı amaca hizmet etmiş olurlar.”

Hürriyet MİT’e karşı

Görünürde “saldırı” olmayan, fakat gelişme biçimiyle MİT ve Genelkurmay üzerinden iktidarı hedef aldığı anlaşılan bir dalga da Hürriyet gazetesinden geldi. 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili davaların görülmeye başlanmasıyla birlikte, hazırlanan iddianameler ve ifade tutanakları basına yansımaya başladı. Mahkeme sürecinin henüz başında olduğumuz için bu ifadelerin güvenilirliğine dair bir ölçü oluşmadı. Gelin görün ki Hürriyet gazetesinin üç önemli yazarı; Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve Mehmet Y. Yılmaz bu ifadeler üzerinden “sorular sormaya” başladılar bile.

Süreç, Cumhuriyet gazetesinin 17 Mayıs’ta “Darbe ihbarcısı subay sır oldu” manşetiyle birlikte başladı. Bir binbaşının darbe olacağını önceden haber verdiği, fakat soruşturma sürecinde “dokunulmaz” kılınarak ifade vermediğini iddia eden Cumhuriyet’in bu haberinin ardından Özkök, Ergin ve Yılmaz iki hafta boyunca köşelerinde bu konuyu işlediler. Üç yazarın da kurnazca öne çıkardığı nokta, “darbeyi MİT’in önceden bildiği”, dolayısıyla 15 Temmuz’un bir “kontrollü darbe girişimi” olduğuydu. “Devletin istihbarat ve güvenlik katında 6 çok önemli makam darbenin geleceğini biliyordu da Cumhurbaşkanı ve Başbakan niye bilmiyordu?” diye soran Ertuğrul Özkök, “kontrollü darbe” iddiasını Hürriyet adına açıkça dile getiren isim oldu.

2 haftada 20 MİT yazısı

Hürriyet yazarlarının MİT ve Genelkurmay’a dair iddialarının içeriğinden daha fazla dikkat çeken şey, üç yazarın sadece iki hafta içinde yirmiye yakın yazıda bu konuyu işlemesiydi. ODA TV sitesinin ve çeşitli sosyal medya hesaplarının konuya “fazla iştahlı” yaklaşması, bu konu etrafında bilinçli bir kamuoyu oluşturma faaliyeti yürütüldüğünün göstergesiydi. Hâlbuki hem MİT hem Genelkurmay hem de hükümet yetkilileri “darbenin önceden ihbar edildiği” iddialarını defalarca cevaplamıştı. Yani bu Hürriyet’in köpürtmek için günlerce çaba harcadığı sorular yeni değildi, geçtiğimiz aylar boyunca farklı mecralarda yüzlerce kez sorulmuştu.

Bu durumda Hürriyet’e şunları sormak gerekiyor: MİT’in, dolayısıyla hükümetin 15 Temmuz darbe girişiminden haberdar olduğu imasında bulunmakla ne amaçlanıyor? Ertuğrul Özkök, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzlerce insanı bile isteye ölüme gönderdiğini mi düşünüyor? Eğer düşüncesi gerçekten böyleyse neden binlerce sayfalık ifadelerden işine yarayacak bölümleri tırnaklamak yerine bu düşüncesini çıplak biçimde, lafı dolandırmadan ifade etmiyor?

Tetikçi her zaman tetikçidir

İçinde bulunduğumuz günlerde yaşanan bu ayak oyunları gösteriyor ki Türkiye üzerinde hesapları olanların pes edeceği yok. Ne zaman nereye saldıracakları, bu saldırılarda kimleri maşa olarak kullanacakları önceden kestirilemiyor. Fakat bu ülke dünden bugüne çok fazla tetikçi gördüğü için maskelerinin düşmesi uzun sürmüyor. Cevabını en geç öğrendiğimiz soru “kime çalıştıkları” oluyor. TRT, Diyanet ve MİT’e “tetik çekenlerin” kimler olduğu ortada. Arkalarında kimler olduğunu da tarih er ya da geç bize gösterecektir.

Turgay Bakırtaş

http://www.gercekhayat.com.tr

 

 

 

adminadmin