Fikir
Giriş Tarihi : 15-01-2019 11:21   Güncelleme : 15-01-2019 11:21

Dünyaya sahip olmak, dünyayı sahip bilmek

Dünyaya sahip olmak, dünyayı sahip bilmek

Kazanmak zor şey biliyorum kâri lakin kazandığın anda nefsine sahip olmak çok daha zor. Bizim imtihanım belki de tam bu zamanda, bunca nimete ve bunca güce sahip olmuşken kibir oklarından sakınmaktır. Zira zor ben de biliyorum ama yine de bu meydandan sağ çıkmak zorundayız.

Biz dünyaya sahip olmak için gelmedik ki. Hem Allah, bu dünyayı bizim için yarattı bizi bu dünya için değil. Ona bu kadar meftun olmak akıl işi değil…

İnsan, büyüklenmeyi sever. Hem de çok sever. Etrafındaki herkesten üstün olduğunu, onların karşısında el pençe divan durduğunu görmeyi öyle çok sever ki. Biliyor olmalısın, zira sen de insansın.

Tepeden bakmak ister diğerlerine ve ne varsa gördüğü, bildiği kendinin olsun ister. İtibara, şöhret ve makama hayrandır. Ömrü boyunca aslında bunlar için çalışır. Gizlese de ve söylemese de asıl maksadı hep ve her vakit bu olmuştur zaten.

Dünya kendi etrafında dönsün, herkes ona hizmet etsin ve her istediği olsun diye çırpınır durur kendince uzun ama aslında kısacık ömrü boyunca.

Deryanın içinde bir damlayken kendini umman zanneder. Kendi hakikatini aramaktan evvel hakikati kendi sanır. Aldanır, hem de çokça aldanır.

Aciz olduğunu bilir aslında, kendine dahi gücü yetmezken ve elinde değilken hiçbir şey o bütün ipleri elinde tutmak ister. Ömrü yetse bütün dünyaya sahip olmak için bütün gayretini harcar, gücü yetse bütün bir âdeme hâkim olmaya çalışır. Ama yetmez, olmaz, o oldu zanneder.

Tuhaf, değil mi? Bunca acizliğe bunca vehim çok fazla. Ömrü olmadığını sandığı biri olarak geçip de gidecek ve kendi bunu hiç fark etmeyecek. Sonra bir bakacak ki aslında koskoca bir hiç imiş.

Yeri gelmişken şu kıssayı tekrar anlatmış olayım…

Bir gün hayvanlar diyarında bütün hayvanlar fareden şikâyetle kralları aslanın yanına geliyorlar. Kimi diyor ki “Bıktık bu fareden pisliğini her yana bulaştırıyor” kimi diyor ki “Olur olmaz yerde olmayacak işler yapıyor.” Hep bir ağızdan “Bıktık artık” diyorlar. Arslan diyor ki “Pekâlâ buna bir çözüm bulalım. Var mı aranızda bu işi halledebilecek biri?” arka tarafta duran kedi “Ben hallederim bana bırakın bu işi” diyor ve başlıyor ormanda fareyi aramaya. Ötede bir lağımın kenarında duran fareyi görüyor ve hızlıca atılıyor. Fare bunu sezince başlıyor kaçmaya. Fare önde kedi arkada bütün ormanı geçiyorlar. Fare ileride bir inek görüp yanına yaklaşıyor. “Ne olur” diyor. “Yardım et bana da şu kediden kurtulayım.” “Olmaz” diyor inek. “Sen onca işi yaptın, ben şimdi sana yardım etmem.” Yalvarıyor, yakarıyor fare. En sonunda dayanamıyor yine inek. “Tamam” diyor geç ardıma. Fare arkasına geçince tam da farenin üzerine pisliyor. Az sonra nefes nefese geliyor kedi. Bir de bakıyor ki bir inek ve arkasında pisliğin içinden dışarı doğru çıkmış ama hala dik duran bir kuyruk. Fareyi olduğu yerden alıp paramparça ediyor. Ve hikâyenin sonunda bize manasını da veriyor Hz. Pîr. Diyor ki, bu hikâyeden üç sır çıkarılır; birincisi; üzerine her pisleyeni düşmanın sanma. İki; seni her pislikten çıkaranı dostun sanma, üç; bunca pislik içindeyken hala kuyruğu dik tutmanın anlamı ne?

Öyle yani…

Fatih Duman – Diriliş Postası

adminadmin