Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 17-11-2017 14:14   Güncelleme : 17-11-2017 14:14

Düşünmek suç değildir!

“İnsan düşündüğü kadar insandır!”

Düşünmek suç değildir!

Karanlıklarda başlarmış aklın yolculukları. Zehirli strese girdim. Zihnimde gürültüler, günlerdir kafam patladı. Kelimeleri, okunduğu gibi mi yazmalıyım, yoksa arada kim vurduya gitmemek için, üç kat giydirip üstünü, süsleyip görünen yüzünü, ağdalayıp sözü, Gülşehri’nin Feleknâmesi gibi mi yazmalıyım?

Mana suretten evvelse de suretlere yüklediklerimiz anlamsız gelse de, bu gün söylenenlerin yarın unutulduğu bir ortamda arayışlarımızın, bulamayışlarla son bulacağını bilsek de;

Fıtratta cesaret var, korkuya yenilmek kaybettirir deyip, ben de tuttum kelimeleri, ilk bilinen sözlük anlamlarıyla yazdım! Sözlük dediysem, TDK sözlüğü!

Konu mühim! Öyle önüne gelen kelimelerle anlatılabilecek türden değil. Dışarıda onca mücadelenin yorgun bedenlerini, demir parmaklıklar arkasına konan harfleri gördükçe, gizem tülü örtüldü ya ağızlara, gerçeğin yansımasının bile değiştirildiği bir ortamda, muska ile define bulmaya çalışanlar türedi ya sonrasında, kafalar karmakarışık oldu. Karışık kafa elbet, düşünecekti. Düşünmenin yolu sorgulamaktı!

Sorgulamak; Yanılsamaları, manipülasyonu, yalanı ortaya çıkarır. Her ne ise yaşanılan gerçekliğin ortaya çıkmasını sağlar! Gerçeğin üzeri örtüldüğünde, hiçbir insan kendisi olamaz. Başkalarının gerçeğinde ona biçilen rol kadar yaşar. Kendine bile yabancılaşan, özünü inkâr eden bir birey çıkar karşımıza. İşte bu en büyük tehlikedir!

Sorguladım kendimce. Halkın tarafından bakıldığında görülen neydi? Ve bu halkın teni, canına dar gelmekteydi! Martaval zulaları tıklım tıklımdı, üzerine söylenecek çok söz vardı…

Ölünün ağıtçısı, düğünün zılğıtçısı, zımparataşı beyinlere kalmasındı ortalık. Onlar nerede nemalanacaklarını biliyorlardı. Kalemler, üç kuruşluk menfaatler uğruna gerdan kırmayı, diz çökmeyi öğrendiler. Ruhlarını sattılar, ruhsuzlar pazarında! Kalemin ruhu olur muymuş demeyin, var işte. Heyecanların renkleri soldu, bir de unutma hastalığı çıktı meydana. Asfalt yolda deve kervanı yürütenlerin, sisin içinde sesleri kayboldu. Oysa göğüste yankılanan dilde çınlamalıydı!

Dünyayı değiştirebilecek güçteydi bir araya geldiklerinde kelimelerin gücü! Korktular, bu güçten!

 Yine de düşündü beyinler! Hoş düşünme yasağı da yoktu, yoktu olmasına da her ne hikmetse sonrasına kimse garanti veremiyordu.

-Demokratik bir düzendeyiz, sen bi düşün hele! Ve lakin sonrasına garanti veremeyiz, gerekirse bakarız icabına, söylemi de ne demek oluyordu?

O halde, halen yasak gelmeden dediler, düşünelim düşünebildiğimiz kadar. Bir tek oraydı hükmedilemeyen… Yasaklar çiğnenmek içindir fikri bir kez fısıldanmıştı kulağa, onlarda çiğnediler! Kulaklar sağır, gözler kör, beyinler hiçbir şey bilmesin isteniyordu! Üç maymunu oynama da değme oyunculara taş çıkartanlar, kurtuldu kafesten! Oyunun çıtası o kadar yüksek tutulmuştu ki yüksek atlamada dünya rekoru da kırsan bu çıtanın dibine bile ulaşamazdı gerçekleri seslendirenler! Ve sistemler düşmandı gerçeklere!

Bir gerçek daha vardı ki var oluşunda insanın, doğuştan özgür doğmuştu, özgürlüğüne yazan her ne varsa karşısında durdu düşünen beyinler. Bir gerçeğin var olması başka bir yanlışın yok olmasını sağlamıyordu ne yazık ki! Hayata ve insana saldıran değil de korkmadan, insanca yaşayan, kendi gerçeklikleri ne kadar ters düşerse düşsün, onları toplumsal kılıflara uydurma gibi dertleri yoktu bu kalemlerin! Yeri geldi katıksız acıları yazdılar, yeri geldi gözümüzün önünde yaşanan haksızlıklara isyan ettiler. Sorgulayanların tarih şahittir, kötüydü sonu. Ya Mısır’a sürgün gittiler ya kırıldı kalemler!

Başka gölgelerin altında yolculuk etmek bünyelerine tersti özgür ruhların. Muhbir kelimeleri olmadı onların, yandaş, yolsuz, şirazesiz değildi duruşları… Hem çok da bir şey istedikleri yoktu. Tek istedikleri özgürlüktü!

Şimdi yazmalıyım! Ağlamadan, korkmadan, kelimelerimi unutmadan, öfkeden sıkılmış yumruğum açılmadan, sevgiden titreyen kalbim durmadan! Velhasıl geç olmadan.

-Özgürlük!

-Öhö öhö… Pardonnn bölüyorum ama  ne yazıyorsun hararetli hararetli?

-Ooo geç kaldın Şerafettin, baya yol aldım ben! Oysa sen daha ilk harfi gördüğünde düşerdin kâğıda, hayırdır?

Uzaktan şöylecene göz ucuyla baktım da yazdıklarına, düşünmek, sorgulamak, özgürlük, suç, ceza, adalet… falan demişsin… bence yazma!

 -Yanlış anlama, yaz tabii de! Ben diyorum ki bu gün Rus Çariçesi I. Katerina’yı yazsak, hııı nasıl olur?

-Yazsak! Ha sen söylücen ben yazıcam öyle mi, konu da Çariçe olucak. Düş sol omzumdan Şerafettin, Çariçeyle Baltacı ilgilenmiş! Çariçenin soytarıları, Osmanlıya yazmış o dönem, ben daha neyini yazayım!

-Meselâ; Bizim beylerin Rus hayranlığı, paşadan geliyormuş deyip gir söze. Nasıl?

-Hay aklınla bin yaşa, ben nasıl düşünemedim bunuuu? Algılamada ki inceliğine hayran kaldım.

-Öp aklımı bakim… Tamam, sustum, o vakit bir kenardan seyredeyim bize yazanları!

-Seyret tabi seyret en iyi bunu yapıyoruz zaten de benim kelimelerim uşak değil, kralın önünden eğilip geçecek! Sen ki nerenin kralısın?

-Sustum!

-Sus Şerafettin bi sus!

Kelimelerin eş anlamlısını arıyorum.

Basın,

Hürdür!

Sansür, absürt!…bunlar bizden değil!

Yol; Bu yolu takip edin tam karşınıza çıkacak dediler, geldik!

İzan; Tarik mi tahrik mi? Bilemedim.

Yöntem; Yolunu bulur bizimkiler! Usulünce. Maksat tarzı var desinler.

İktidar; Ooo en tepe!

Rahatsız!

-Efendim kim rahatsız?

-Geçti, geçti!

-Kim geçti, nereye geçti?

-Söylersem her kes anlar! Sansürledim bak kendi kendimi, istibdat dönemi sanatçıların gibi hissettim gizemli! O dönemde kodu, çözümleyici şifresi!

-Zelzele etkisi yapacak! Az zaman ver, bir çözümlensin!

-Sanatlı dil kullandık, anlamazlar. Kanıt ve delil yetersizliğinden serbest, diyorsun.

-Ben demiyorum anayasa da kanun diyor!

-Ne diyor kanun?

- Hareketsiz/ eylemsiz suç olmaz! Hareket yoksa korkulacak bir şey de yoktur. Hareketsiz kelimelerin gücü yetmez ihtilal yapıp düzeni yıkmaya! Tehditle şiddette yoksa, tehlikeli ve zararlı değildir düşünmek!

-Hakarette de eylem yok ama suç, buna ne dicen?

-Diyecek bir şey yok! Suç cezayı beraberinde getirir! Onu da muhatabı olanlar düşünsün.

-Kısıtlayıcı özgürlük olur mu, olursa bu demokratik olur mu?

-Kısıtlayıcı alanlarda dar paslaşmalar diyorsun!

-Ne anladıysan o!

-Eskiden yazıyorrr… yazıyorrr… diye bangır bangır bağırırdı gazete satıcısı küçük çocuklar, sahi ne oldu onlara?

-Yazıyorrrr…

-Abi valla bi şey yazmıyor, hem ne yazıcek be…

-Yok hayır, siz ne yazmasını bekliyordunuz?

-Belgesel o belgesel.

-Güzel abim az bi sakin belge değil, belgesel!

-Hayvanlar diyorsun?

-E, tabiii… bir nevi böylede düşünülebilir.

-Sonuçta belge-sel !

-Hayvanlar olacak, mecburi!

-Lekeli mi o belgesel yazısı? Kim yazıyor lan bu yazıları?

-Ne biliiiimmm abi. Eline kalem alan yazıyor!

-Çalakalem; perde önü, perde arkası, duvar üstü, kamyon arkası…

-Maazallah bir duyulursa hayvanların belgeli halleri!

-Duy-ul-maz güzel abimmm

Gazetelerin kulağını büktük, radyonun sesini kıstık, TV görüntüsü karıncalı…

-Yisinler efenim yisinler, semirinceye kadar yisin hayvancıklar!

-Şey etmeyin gören, duyan, okuyan yok!

-Bir biz, biliyoruz! Biz de birbirimizi biliyoruz, dimi yaaa!

Şimdi haberlere geçiyoruz:

-Haberler mi, kimden izinli bu haberler?

-Dur bi abi, geyik iniltisi gibi inleme. Bak bi daha seyrettirmicem belgesel. Bi dinle ne diycek duymadık daha,  baktık marazlı, bakarız icabına  anadın mı? sen şey etme telaşa müdürlüğü...

Ekonomik kriz en çok kimi vurdu?

-Ekonomik kriz mi dedi?

-Hangi ülke?

-Her hangi bir ülke!

-Kaos! suç bu, suç… dur, okuma! Okumasın, aman yarebbi… Durduk yere kriz çıkaracaklar!

-Al şunu oku!

- Regli olmuş kız!

-Ne var bunda her genç kızın başında!

-Yuhhhh artık! Konu dağıldı.

-Amaç bu şekerçik. Bak şimdi semirmiş eflatun kediciklerde gelir, tren raydan çıkmayı bırak devrilir!

-Orda mısın Şerafettin, tren geçicek koşşş…

Bak suç bu, suç!

-Hangisi?

Baklava çalmışşş Himmettt ağabeyyy…

-En büyük kötülük bu!

-Yazmışlar çocuğa bilmem kaç yıl!

-Deli kız sen de kısa kısa yaz. Hem kim kime ne yazıyor?

Erkekler kadınlara,

Kadınlar çocuklara,

Geceler sabahlara,

Yüksekler, alçaktakilere,

Ali, Ayşeye, Ayşe, Hatçe teyzeye yazıyor!

Hatçe’de, o ne yazıyor kız?

-Gelmişine geçmişine…hayatın şiirini yazıyor, dümdüz be abi!

-Şiir gibi yazmışsın kız, sars gündemi sars!

-Bakim sarsıldı mı?

-Ne sarsılicek abi fay hattı mı bu? Yazı altı üstü, amma korktunuz iki satır kelamdan!

-Ne o siz bizi hikâye falan mı yazıyor sandınız?

-O yazıyor, bu satıyor, sen?

Sen öleee bön bön bak…

Ne yazacak?

-Seni yazıyor seni!

Ha! Bir de mezar taşında yazanlar var tabi ki;

-Rahmana göçtü,

Cennete midir mücavir? Ruhuna el-Fatihaaa…

-Biti kanlananlar her harfin başında. Kelime kurtları, ölüm bekçileri gibi mezarlıklarda.

-Sil, sil, sil bu satırı, yazı dışı.

Yazı yazı olalı böyle zulüm görmedi!

Detaycı bu kalem okunmaz, zaman israfı. Yazı ağlıyor resmen!

-Ne o bir de bunun gayr_i resmisi mi oluyor!

-Oluyor ya, kırmızı yazı!

-Hahaha kırmızı bülten gibin oldu!

-Randomu ne bunun?

-Bilmeniz gereken sadece bunlar!

-Gerisi?

-Gerisi seni alakadar etmez Hüsnüüü…işine bak, ahengi bozma!

-Kız sokak lambaları yanip yanip söniyir buda haber olur mu?

-Olmazzz, sokaklar yanıp yanıp sönseydi olurdu!

Suyun şelale olup intihar etmesi gibi harfler, bir bir atıyor kendini yere.

-Ooo mevzu büyük desene! İntihar falan.

-Bakimmm...amanınınn korkunççç, tonluk saçmalıklar!

-Aç gözünü, aç! Satırbaşlarını değil satır aralarını okuyucan!

Eni konu 29 harfle iyi sallamışlar! Oysa benim dilim müsait değil zındık kelimeler üretmeye! Olsa olsa onlar hain İng…itidir!

-İt dedin, şey olmasın?

 -İte it, haine hain denir nesini sansürlücez. TDK elimizde!

Bravo bravo… alkışlar, açılışlar ortalık yıkılıyooo gene…

Ortalıkta dönen virgüllerin suçu, yanlış yere konunca;

Oku baban gibi, eşşekk olma oluyor!

İnce hesaplara, ince harfler. Hani elif gibi dimdik olacaktı, neden vav gibi eğilip bükülmüş bu sefiller?

-Kelimelerin üşütmüş senin!

-He ya! üşüttüler. Dondurma yedirmiştim akşamdan zaar ondandır!

-Şaka mı bu?

-Şaka şaka…

-Bakma öyle sinsi sinsi ne şüpheci oldu bu halk?

Size son bir haberim var! Efsane düşündüm, buldum… Şok şok şok olacaksınız!

-Eyvahlar olsun, bir şoku daha kaldıremicem.

-Haberiniz var mı son-bahar geldi memleketime!

-Bu kız bizimle eyleniyi mi?

-Şunu at, bunu sil, bu sakıncalı, o,… Diren (Ö)!

-Ö, hiç olmaz. Yürüyor lan bu kelimeler. Durdurun! Kapa kapa bariyerle. Hopp ordan bi U dönüşüyle bir sağa sap bakim sen, senin neyine yazdırıp, çizdirmek yasakkk efenim yasakkk. Çek elini ordan, Onları elleme, o kelimenin dayısı var!

-Bişiy mi dedin bilader? Uğraştırma bizi san_sür çevirmesi var!

-Yok efenim ne diyicem!

Siz! Dağılın sokaklara harf harf, bir puntunu getirir birleşir kelime olursunuz yine, cümle cümle vurmak için kuyruksuz uçurtmaları.

Aydınlık kayıp, gören yok, görüp de bilenlerde tık yok!

Zinhar kalemleri tu-tuk-luk yaptı abisi!

Saldırıya hazır mı kelimeler? Mucize kelimeler, bir adım öne çıksın! Kirli kelimeleri de yıkayın!

-Daldır suya harfleri.

-Neden vaftizleyecek miyiz?

-Soru sorma, ne diyorsam o! Şaşmaz gerçektir, kendi silahıyla vuracaksın kalleşi!

-Ne o haraca mı kesiyor sizi?

-Kim?

-Yazı kralı, Maymuncu Yezdan!

Sanat kolleksiyoncusu olmasın o? Kim bilir belki köpek dövüştürücüsüdür!

-Anladıysam Arap olayım, son yazılanları!

Zati maksat ne, kimseler anlayamasın. Okunduğu gibi yazayım, kıza söyleyip, geline  duyurayım!

-Sen de ayağı çarıklı köylü mü belledin beni?

- Suça girer mi bu söz hakaretten?

-Yok girmez. Sözü kullanan belli, emsal gösterir yırtarsın cezai hükmünden! Kanun kişi seçmez, seçerse adalet olmaz!

-Eyi o zaman, ihtiyar harfler arıza çıkarmasın başımıza! Çarıklı köylü dedikleri olmasa ölürler ya açlıktan değiller farkında, Çorbacı Dursun Amca da her bişeyin farkında hem de hepisinden çok! En az Tanzimat aydınları kadar farkında!

-Sen ne düşünüyon Hasip Ağa? dedim köyün muhtarına:

-Küresel kelimesini sildin mi lûgattan, dünyanın derdi biter kızım bunca söze ne gerek vardı! …katilimizi kendimiz büyüttük, yılanı koynumuzda besledik. Aramızdakileri de biz, yoluyla hallederiz. Yasaklamalarla olacak işler değil bunlar! Ağzı olan konuşacak elbet, torba değil ki büzüp susturasın. Beyni olan da düşünecek, sansür de neyin nesiymiş? Bizden değil o, onu da sil! Yeter ki harama, yalana, iftiraya bulanmasın kelimeler. Sen de yaz tabii yaz da duyulsun yanlışlar, ama edebiyle adabıyla, devletimize zeval getirmesin yazılanlar, kâfi!

Kilitlendi kelimeler. Çöktü yazı! Eskiden ağanın sözü üstüne söz söylenmezmiş ya, dedik ağalık mı kaldı!

Evet, birileri yazıyor, kime, ne amaçla yazıyor?

Birileri yazıyor; Aklın, vicdanın, ahlakın, inancın canına okumak için yazıyor!

Bilmiyorlar ki cinnet ölüme, ölüm insana yazıyor!

Birileri tarih önünde utanacak!

“Geçmişten geleceğe,

Feodaliteden çağdaşlığa,

Şeriattan aydınlanmaya,

Padişahtan Cumhuriyete,

Hurafeden bilime,

Cemaatten cemiyete…” tarih topumuzu yazıyor!

-Tek kelimelik ateş hakkım kaldı, onu da demokrasiden yana kullanıyorum:

“Sekizinci gün, yirmi beşinci saat geçti. Yaşarken düşünenler için adalet istiyorum!”

Hülya BULUT

Recep YAZGANRecep YAZGAN