Kültür
Giriş Tarihi : 03-02-2019 09:30   Güncelleme : 03-02-2019 09:30

Ecdadın merhametini ve engin duygularını yansıtan Kuş Evleri

Ecdadın merhametini ve engin duygularını yansıtan Kuş Evleri

Türklerin tarih öncesi çağlardan beri hayvanlar arasında bilhassa kuşlara karşı özel bir ilgi gösterdiği bilinmektedir. Ecdadımızın inancına göre, kuşlar uçabilen hayvanlar olduğu için mukaddes olarak görülmüştür. Bunun için özel bir kudret ve kuvvete sahip oldukları düşünülürdü. Yaşanılan âlemden uçarak yükselebilmek, “Gök Tanrıya” ulaşabilmek, yer ile gök arasında serbestçe dolaşabilmek… Bu yüzden de kuşlara saygı ve sevgi duyulurdu. Müslümanlıktan sonra da, kuşlara karşı ayrı bir sevgi, hassasiyet ve merhamet devam etmiştir.

Eski şehirlerimizde insanlarla birlikte yaşayan leylek, güvercin, kumru, kırlangıç, serçe gibi kuşlar bu kadim düşünce ve inançların etkisiyle kutsal ve sevilen hayvanlardı. Bunları rahatsız etmek, öldürmek günah; yuva yapmalarına, beslenmelerine yardım etmek sevap sayılırdı. Bu davranış ve düşünce, Türk mimarlık sanatında, kuşlar için yapılan veya onlarla ilgili diğer tesislerin arasında bilhassa kuş evleri ile kendisini göstermiştir.

Ancak bu kuş evleri leylek, güvercin, kumru gibi büyük kuşlar için değil; serçe, saka, kırlangıç gibi korunmaya muhtaç küçük kuşlar için yapılmış barınaklardır. Eski binaların cephelerine kuş evleri koymak veya cephelerini kuş evleriyle süslemek, mimarimizde XVI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanmıştır. Daha eski tarihî yapılarda kuş evlerine neden rastlanmadığı konusunda herhangi bir bilgi yoktur.

En güzel ve muhteşem örnekleri, İstanbul’daki abidelerin cephelerinde yer alan çeşitli biçimlerdeki kuş evleri, sadece İstanbul ve çevresine münhasır kalmayıp Anadolu ve Rumeli’nin hiç umulmayan köşelerindeki binalarında da karşımıza çıkmaktadır.

XIX. yüzyılın sonuna kadar da, Türk sanatkârlarının maharetli parmakları, ince zevki ve ustaca kompozisyon yetenekleri sayesinde, geliştirilerek, milli mimarlarımızın çok ilgi çekici bir detayı hâline gelmiştir. Eski yapılarımızın üzerinde kuş evlerinin bulunduğu yerler çok değişiktir. Genellikle bunlar, binaların en çok güneş alan, sert ve soğuk rüzgârlarından korunan, insan elinin, kedi ve köpek gibi hayvanların erişemeyecekleri yükseklikteki emniyetli yerlerine yerleştirilmiş yahut yapılmıştır. Yağmur ve kardan korunmaları için, geniş saçakların ve profilli kornişlerin, konsolların altları tercih edilmiştir.

Hatta Üsküdar Ayazma Camii’nin hünkâr köşkünde olduğu gibi pencerelerin üstündeki hafifletme kemerleri içinde kalan boşluklar dahi kuş evi için kullanılmıştır. Kuş köşkü yahut kuş sarayı adına layık bir biçim ve ölçüde yapılmış kuş evlerinin, bazen, saydığımız prensiplerin dışında, daha ziyade, süsleyici bir unsur olarak, binanın değişik yerlerinde de kullanıldığı görülmektedir. Üsküdar Ayazma Camisi’nin arka avlu kapılarının her yanına konulmuş kuş evleri gibi…

Fakat bulunduğu yer bakımından, en enteresan kuş evinin, Antakya Ulu Camii minaresinde olduğu, W.H. Barlett’in 1843 tarihli gravüründen anlaşılıyor. Buradaki ahşap kuş evi, alt alta iki konsolcuk ile minarenin tepesine, kurşun kaplı ahşap külahına yerleştirilmişti.

Kuş evleri, pek çok yapıda karşımıza çıkmaktadır. Evler, Köşkler, saraylar, cami ve mescitler, medreseler, sübyan mektepleri, yani çocuk okulları, kütüphaneler, hanlar, hamamlar, çeşmeler, maksemler, darphaneler gibi çok sayıda mimari yapıt bunlara örnektir. İslami yapıların yanı sıra, sinagoglar, gasilhaneler gibi; dinî ve din dışı, İslami ve gayriislami yapılarda da kuş evlerine rastlıyoruz.

Anadolu’da kuş evlerinin yapıldığı şehirlerden örnekler verecek olursak; Başta İstanbul olmak üzere, Bursa, Niğde, Aksaray, Tokat, Amasya, Hayrabolu, Doğubayezıt, Nevşehir, Merzifon, Zile, Kayseri gibi birçok kentimizde, sivil, dinî ve ilmî yapılarda, köprülerde, hanlarda, hamamlarda, kervansaraylarda, tarihî konaklarda örnekleri görülür. 

Kuş evlerini, yapılış ve mimari özellikleri bakımından iki grupta toplamak mümkündür. Bir grup kuş evinde, muhteşem bir mimari örnekler görülüyor ve özel bir itina ve maharetle yapıldığı anlaşılıyor. Bunlar bazen, konsollar üzerinde cumba gibi ileriye doğru uzanan, cepheleri kemerli kapılar ve kafesli pencerelerle süslenmiş, üstleri çatı veya kubbeciklerle örtülü, tek katlı köşklere veya yalılara benziyor. Bazen de sütuncuklar üzerinde revaklarla çevrilmiş, birbiri üstünde yükselen balkonlarıyla çok katlı saraylara ve sahilsaraylara benziyor. Bu bakımdan bu gruptaki kuş evlerine kuş köşkü veya sarayı demek daha doğru olur. Kargir kuş köşkleri, büyüklüklerine göre bir veya birkaç taşın dantel gibi oyularak işlenmesi suretiyle adeta sanat eseri hâline getirilmiştir.

Bir başka grup kuş evi, bina cephelerindeki oyuklara, boşluklara yapılmış delikler ve oyuklar şeklinde veya mağara evleri gibidir. Bulundukları cepheden dışarıya çıkıntı veya taşkınlık yapmazlar. Bu gruptaki kuş evlerine en güzel örnekler, İstanbul’da Süleymaniye ve Eminönü Yeni Cami ve Büyükçekmece Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü’nde görülmektedir.

Bu minik modellerin inşası sırasında sanatkârların nerelerden ilham aldıkları ve bunların göründükleri kadar hayali olmadığı anlaşılabilir. Eski abidelerimizin minyatür ve gravürlere geçmiş, taş veya tahtaya oyulmuş örnekleriyle kuş evleri büyük benzerlikler göstermektedir.

Sonuç olarak, kuş evi deyip geçmemek gerekiyor. Çünkü kuş evleri de, diğer birçok mimari eserimizde olduğu gibi, milletimizin sanat zevkini, inceliğini, merhametini ve engin duygularını yansıtıyor. Başka milletlerin mimari yapılarında bu ne kadar görülebilir acaba?

Bekir Erdem / Diyanet Dergisi

adminadmin