Samsun Haber
Giriş Tarihi : 29-07-2012 10:58   Güncelleme : 29-07-2012 10:58

Edebiyatımız Dünyevileşti Huzur Kalmadı

Kendisini hayat edebiyat dergisi olarak tanımlayan Mahalle Mektebi, Temmuz-Ağustos sayısında edebiyat dünyasına dair ilginç bir özeleştiriye yer veriyor.

Edebiyatımız Dünyevileşti Huzur Kalmadı
Abdullah Harmancı Nuri Pakdil’in 1969 yılında yayınlamaya başladığı Edebiyat dergisinin misyonundan yola çıkarak bugünkü edebiyat dergilerine ve edebiyat ortamına sert eleştirilerde bulundu.
 
Edebiyat tepeden tırnağa çıkarcılaştı
 
“Bugün bize lazım olan yeni bir edebiyat dergisi değil. Bugün bize lazım olan yeni bir romancı, yeni bir öykücü, yeni bir şair değil. Bugünün edebiyatçısı, -diğerlerine bir şey demeye hakkım yok; kendisini dindar olarak niteleyen şair ve yazarlardan bahsediyorum- kendi adını Türk edebiyatının şairleri, öykücüleri, romancıları arasında bir yere ama iyi bir yere yazdırmak gibi daha da kötüsü, kitaplarıyla para kazanmak gibi, bir isim yapmak gibi tümüyle dünyevi hedeflere kaptırmıştır” diyen Harmancı, “Tepeden tırnağa bireyselleşen, tepeden tırnağa çıkarcılaşan, dünyevileşen dünyanın geri kalanı gibi bugünün dindar edebiyatçısı da son derece dünyevi, bireysel, çapsız, sıradan hedeflere odaklanmıştır” diyerek edebiyatın ve edebiyatçıların asıl misyonundan uzaklaştığına dikkat çekti.
 
Başdöndüren bir yayın kalabalığı yaşandığının altını çizen Harmancı, “Postacılar dergi, kitap getirmeye yetişemiyor; kitaplığımızın raflarında dergiden kitaptan yer kalmıyor. Herkes “yazar”, herkes “şair”, herkes “entelektüel”, herkesin dergisi var, herkes “yoğun”, herkes üretken, herkes “başarılı”, herkes sevimli. Ancak ne var ki bereket yok, feyz yok, ihlas yok, huzur yok, mutmain kalpler, mutmain gözler, mutmain gönüller yok” cümleleriyle çok önemli bir durum tesbitinde bulundu.

Harmancı, “İşte bu yüzden anlamlı Edebiyat dergisinin sayfaları arasında dolaşmak, dergideki yazıları okumak, Nuri Pakdil’e ve yazdıklarına odaklanmak, onun ne yapmaya çalıştığına bakmak. İşte bu sebeple Edebiyat’a ihtiyacımız var” diyerek yazın hayatında eksikliği duyulan ruha işaret etti. Harmancı’nın tespitleri hakkında düşüncelerini sorduğumuz yazar ve edebiyatçılar da bir tahribat olduğu konusunda hemfikir. Ömer Lekesiz, “İlk planda bir tahribat olduğunu ancak bu tahribatın fark edilerek asıl olması gerekene bir dönüş yapılacağı kanaatindeyim” derken Arif Ay genellemelerin yanıltıcı olacağı hatırlatmasını yapıyor. Ancak Türk edebiyatının 1960’larda, 70’lerde olduğu kadar toplumcu, mücadeleci bir çizgide olmadığını da sözlerine ekliyor.
 
Arif Ay: İdealist sanatçılar hâlâ var
 
Elbette bireyselleşenler de var. Sanatı kendilerine bir unvan edinmek için yapanlar da var. O tavrı gösterenler de var ama kendi dünya görüşünü insanlara anlatmak için, dünyada olup bitenlere insanların dikkatini çekmek için ve bütün olumsuzluklara karşı bir duruş sergileyen toplumcu insanlar da var. Ben bunu yapıyorum ve o tanım içerisine sokulmayı asla kabul etmem. Harmancı’nın tespitinin sadece şu yönüne katılıyorum; kuşkusuz modernitenin insanlar üzerinde bir sürü olumsuz etkileri var. Artık küreselleştiği iddia edilen dünyada insanların kendilerini bireysel olarak varetme noktasında bir yönelişleri sözkonusu. Özellikle romandaki popülerleşme bunun bir göstergesi. Ama şu var Türkiye’de 1970’lerin çizgisini sürdüren sanatçılar ve şairler de var.  Onları da göz ardı etmemek gerekiyor.
 
ÖMER LEKESİZ
 
Bozulmadan düzelme olmaz
 
Harmancı’nın eleştirisine katılıyorum. 1990’lı yılların sonuna doğru bir yazı yazmış ve “Öykü giderek bencil bir öyküye dönüşüyor” demiştim zaten. Ancak bu bireyselliği çok fazla seküler anlamda almak doğru mudur bundan emin değilim. Çünkü bu bir dönüşüm. Çünkü neticede Müslüman olan insanlar da batılı eğitimin içerisinden geçerek batılı bireyciliğe tanık olmaya başlıyorlar. Tanık olmanın ötesinde batı edebiyatını okumak suretiyle oradaki bireyleşme duygusunu da edebiyata tümüyle yansıtmaya başlıyorlar. Bunun bir geçiş olduğunu düşünüyorum. Bozulmadan düzelme olmayacağını zannediyorum. Bu manada bir bozulma var. Ama bu bozulmadan çok tedirgin değilim.
 
BESTAMİ YAZGAN
 
Sanat tüketim maddesi oldu
 
Yaşadığımız dünyadaki değişim, insanları etkilemekte gecikmiyor. Sanatçılar da bu etkiden paylarına düşeni alıyorlar. Günümüzde sanat eserlerinin tüketim maddesi gibi algılandığını görüyoruz. Bir eser çıkıyor, bir dönem on binler satıyor ama daha sonra esamisi bile okunmuyor. Gerçek sanatçının dünyevileşme tuzağından uzak durması gerekir. Hazreti Ali’nin “Hiç ölmek istemiyorsanız, ölümsüz bir eser bırakınız” sözü sanatçının değişmez ilkesi olmalıdır. Hangi niyette yazarsak karşımızdakini o yönde etkileriz. Gönülden gelen ve samimiyetle yazılan eserler gönüllerde yer bulur, bunun dışında kalanlar bir tüketim maddesi muamelesi görür.

Kaynak: Star
adminadmin