Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 26-06-2012 18:37   Güncelleme : 26-06-2012 18:37

Ekip ruhu ve vefa

Seçimin galibi; Ekip ruhu ve vefa AK Parti’nin 4

Ekip ruhu ve vefa
Seçimin galibi; Ekip ruhu ve vefa

AK Parti’nin 4. Samsun Olağan Kongresinin ardından, Genel Merkezin apaçık desteğine rağmen mevcut il başkanı Osman Çetinkaya’nın mağlubiyetine sebepler arıyoruz..

Sabahın erken saatinden, seçim sonuçlarının açıklanmasına kadar salondaydım..  Bu kongreyi benim tarafımdan önemli yapan birkaç sebep var..
Birincisi, yaklaşık 18 aydır yani Osman Çetinkaya İl Başkanlığına oturduğu günden bu Pazar gününe kadar AK Parti Samsun İl Başkanlığı’nın basın danışmanlığı görevini yürütüyordum..  Dolayısıyla işimizi en iyi şekilde yapmak için mücadele ettik, çalıştık, çabaladık, koşturduk… Bu iş bir ekip işiydi ve ekip olarak sandıktan çıkamadık..

Ve AK Parti basın danışmanlığı görevim de böylelikle sona ermiş oldu.. Zaferde payım olacağı gibi yenilgide de payımı üstleniyorum..

İkincisi,  Osman Çetinkaya’nın Genel Merkez ile birlikte en önemli destekçisi olan sayın vekilimiz ile zannedildiği, bilindiği ve öyle görüldüğü gibi bir ekip birliğimiz yoktu.. Bu durum yaklaşık dört beş aydır böyleydi..

Bunu neden yazdığıma gelince;

En başta bütün olmazları olur yapan ve bu kongrede karşı tarafta görerek gıpta ettiğimiz ekip ruhu eksik ve zayıf olarak çıkılan bir yolda alınan sonuca dikkat çekmek için..

Buradan itibaren sizlerle Samsun Basınından kongre değerlendirmesi yapan üç yazarın görüşlerini paylaşarak devam etmek istiyorum.. Demek istediklerimde tek başıma olmadığımı göstermek için..
 
Denge Gazetesi Adnan Bahadır ile başlayalım;

“Ak Parti Genel Merkezinin bunca baskısına rağmen seçimi kaybeden taraf Osman Çetinkaya olmuş ise elbette bunun tek sorumlusu Osman Çetinkaya değildir. Osman Çetinkaya İl Başkanı olmak için kendi hür iradesini ortaya koymuş olsa idi sonuç farklı olabilirdi.
 
Aslında burada en önemli görev Cemal yılmaz Demir ile Mustata Demir'e düşmekteydi, zira Genel Merkezi yönlendiren onlardı, şimdi farklı söyleyebilirler ama buna hiç kimse inanmaz. Onlara dedim ki 'yapılacak olan listelere çok düzgün adamlar girmeli, yanlış kişiler listelere girerse şehrimize ve partimize ihanet etmiş olursunuz.'
 
Vekillerimiz ne yaptı derseniz sağ olsun eski Bakanımız Mustafa Demir iki saate yakın vaazu nasihatte bulundu, ardından yanından ayrıldık, Cemal Yılmaz Demir'e gelince yan yattı, çamura battı, genel merkez listelere müdahil olacak gibi kaçamak sözcüklerle işi geçiştirmeye çalıştı. Ardından iki ay önce tekrar gittim görüştüm ve bu kez sadece bu iki Vekilimize giderek düzgün liste yapılması konusunda ısrarcı davranmama rağmen her ikisi de sadece beni kırmamak için doğru diyorsun deyip beni gönderdiler. Ancak ben ısrarımdan vazgeçmedim çünkü ; bu şehir ve Ak parti hepimizin ortak malı, kimsenin babasının malı değil, düzgün insanların yönetmediği bir partiden düzgün icraatlar beklenemez.
 
Geçtiğimiz hafta yine Cemal Yılmaz Demir'i arayarak bu konuyu görüşelim dedim, kendisi Samsun'da idi bana iki üç gün daha buralardayım deyince kendisine mutlaka yarım saat bir zaman ayır bu konuyu görüşelim dedim, bana olur demesine rağmen görüşmeden gitti. Daha sonra başka bir konu için aradım. Kendisi her zamanki gibi telefonlarını kapattığından görüşemedik. Anladım ki adam bu konuda bizimle görüşmek istemiyor.

Aslında telefonda kendisine Osman Çetinkaya'nın yaptığı bazı pazarlıkları duyduğumu, listeye alacağı kişilerin çok yanlış kişiler olduğunu söyleyince doğru diyorsun o isimlere benim de rızam yok demesine rağmen isimlerin tamamı listede mevcut.
 
Ne zaman ki Kayınçom aday oldu, kendi kendime dedim ki; 'onların hakkından bu gelir İnşallah, ama yine de boş durmadım listede olmaması gereken bazı isimlerle ilgili bazı çalışmalar yaptım, bir kısmı listeye giremedi. Bu arada Osman Çetinkaya ile yaptığım telefon görüşmesini daha önce yazdığım için yazmıyorum ancak şu kadarını söylemem gerekiyor; Adamı üç ay boyunca sırtımızda taşımamıza rağmen listeye üç adam vermemize imkan vermemesi onun gerçek kişiliğinin aynası değil de nedir. Bu arkadaşlar bana bu yanlışı yapınca ben de gereğini yaptım ve işte sonuç ortada.”

Haber Gazetesi Necdet Uzun,

“Osman Çetinkaya hazır yiyen evlat gibi arkasındaki büyük gücü eritirken, çevresini de kaybediyordu...

Herkesle kavga ederek nereye varacaktı?.. En son Rasathane Camisi'nin avlusunda benimle tartışmıştı...
 
Belli ki gerilmişti, onun bu ruh haliyle kongre salonunda bayram coşkusu yaşatması beklenemezdi...
 
Nitekim Arınç da stadyumda kongre yapmaya kalkışan Çetinkaya'nın salonu dolduramayışını eleştirdi. Arınç, "Salonu dolduran yönetim isterim" dediğinde; Çetinkaya'nın yüzündeki ifade, delege için farklı bir işaretti...

Oylama bitmeden manşeti çoktan atmıştım...
 
Osman Çetinkaya, bu sonuçtan sonra kimseye küsecek durumda değil...
 
Genel merkez ve 4 milletvekilinin gücünü kullanamayıp, şansını hoyratça harcayan birine diyecek tek bir söz var: "Kendin ettin kendin buldun"
 
Fuat Köktaş'ı kazandıran şey ise; yıllardır biriktirdiği dostlarıyla çıktığı siyaset yolculuğunda her türlü baskıya rağmen ona refakat edenlerin vefası ve cesaretiydi...
 
Delegenin gönlündeki yerini de biliyordu...

Yoksa, seçime 5 gün kala adaylığını açıklar mıydı?..
 
Fuat Köktaş da yıllardır kendi ektiğini, yine kendi biçti...
Sandıktaki "fark"ın nedeni bu işte...
 
Ve Haber’den Osman Kara;

“Galibin olduğu yerde mağlup da olacaktır. Bu seçimin asıl mağlubu ve mağduru Osman Çetinkaya değildir; önce Cemal Yılmaz Demir sonra da Mustafa Demir’dir. Zira Osman Çetinkaya’nın arkasındaki asıl güç de, geleceğe yönelik hayali ve iddiası olan, en azından olduğu farz edilenler de onlardı.

Bu seçim aynı zamanda dosta sadakatin, vefanın ve hem dostuna sahip çıkarken hem de hasmına meydan okurken dik durmanın da zaferi olmuştur.”
 
Dikkat ettiniz mi, üç yazı da dostlarla birliktelikten, ekip ruhu ve ekip gücünden, vefadan ve ahde vefadan bahsediliyor..

Nedeni çok basit bunun; seçimi neyin kazandığını herkes biliyor.. Ve seçimi neyin kaybettirdiğini de.. 

Şimdi şapkasını önüne koyup düşünmeli herkes.  Düşünmek biz kaybedenler için daha zorunlu hale geliyor üstelik; kimlerle yola çıkmıştık, yanımızda kimler var ve bu adamlarla yolun hangi aşamasında nerede karşılaştık.

Aynı soruları kazananlar için de sormalıyız. Açık bir vicdanla cevaplayabilirim ki; kazanan bir kadro hareketi ve ekip ruhudur. Yenilgilerle, mağlubiyetlerle bağlarını güçlendiren bir ekip ruhu hem de. Burada bir mim koyup şunu da hatırlatmalıyım. Hiçbir zafer umulanı getirmez, hiçbir yenilgi mutlak değildir.  Mağlubiyetlerde kaybedecek bir şeyi olmayanların birlikteliği, zafer günlerinde sahip olma hırsının coşkusunda ezilebilir.
 
adminadmin