Kültür
Giriş Tarihi : 03-02-2019 11:30   Güncelleme : 03-02-2019 11:30

Ekonomi, Borç Ve İman İlişkisi

Ekonomi, Borç Ve İman İlişkisi

Bir ekonomi anlayışı sürekli borçlanma modeli üzerinde kurgulanmışsa, oluşturduğu sonuçlar sürekliliği ile beraber yüksek ekonomik tahribatı beraberinde getirerek toplumun tüm katmanlarına iner. Sorunun kaynağı, çözüm için temel hareket noktası görülüp kararlılıkla üzerine gidilmediği sürece, kaçınılmaz kötü sonuca doğru ilerlersiniz.

Sorunun olduğu her yerde mutlak mânâda bir çözüm kümesi vardır. Önemli olan bu çözüm önerilerinin, çıkış yollarının farklı bir paradigmayla bakılarak ortaya koyulmasıdır. 

Ak Parti YEP’i açıkladıktan sonra, karşıt görüşteki ekonomistler, eleştirilerini yaparken 117 milyar liralık faiz ödemesi için tek kelime etmediler. Onlar zaten faizci bir ekonomik öğretinin savunucuları olarak; kimi IMF davet etti, kimi “Merkez Bankası’na dokunma” dedi, kimi doları durdurmak için yüksek faizleri önerdi. Velhasıl hepsi faizci. 

Başka bir ifadeyle faizi ekonomiden dışlayamayıp, Türkiye’nin faiz enstrümanı ile içte ve dışta sürekli borçlandığı bir modeli önerdiklerini konuşmalarında sık sık dile getiriyorlar. Devletin bir avuç faizciye, sömürgeciye bankacılara faiz ödemesi, halkın sürekli borçlanması gerçekte onlar için önemli değildir. Eğer önemli olsaydı bu büyük adaletsizliğe itiraz ederlerdi. İnançları buna müsait değil. Bu olumsuzlukların temel kaynağı olan faize itiraz etmezken, siyasetini de yaparak hükumete çakmak için kaldıraç olarak kullanıyorlar.

Bunların önerileri ve tek bildikleri kesinlikle halkın ve devletin sürekli borçlanmasına yöneliktir. Çünkü bunların ekonomiye iman ediş biçiminde; Merkez Bankası özel şirket olarak dilediği gibi sistem içinde para yaratabilirken, devlet bunu yapamaz; devlet bankalara borç veren Merkez Bankasının parasını bankalardan faizle borçlanarak almalıdır anlayışı var.

Faizci sistemin ekonomisini tatbik eden bankacılıktan gelen Ufuk Söylemez, Sebahattin Önkibar’ın Alternatif Programında; hükûmetin yanlış yaptığını, “bizi hiç dinlemiyorlar” gibi serzenişte bulunarak söylüyor. Bu arkadaşı ve benzerlerini hükümet dinlese ekonominin daha kötüye gideceğinden şüpheniz olmasın. Bunların söylediği hiçbir şey çözüm değil. Sürekli borçlanma modeline iman etmişler.

Ak Parti’nin ekonomi kurmayları da faizci ekonomik yapının sürdürülebilir borç modelini benimseyen ekonomistlerdi. Babacan, Şimşek de böyleydi. Eski siyasi yapının iktisadi modelinin şarkısını söyleyen, küresel finansçıların çizdiği öğretileri halka dayatan kişilerdi. 

Artık siyasi yapıdaki değişim gerçekleşti. Berat Albayrak Yeni Ekonomik Programa sadakatsizlikle suçlanıyor. Asgari ücrete beklenenin üstünde zam yapılması, sosyal yardım alanlara devletin elektrik yardımı, Kredi kartı borçlarının (takibe düşmemiş) piyasada oluşmuş faizden çok düşük faizle yapılandırılması, MB’den beklenen 37 milyar gibi bir gelirin hazineye aktarılmasının, açıklanan YEP’e aykırı olduğu yönünde eleştiriler yapanlar milletin lehine konuşan insanlar değil. Onların derdi, hükûmetin bu hamleleri seçimlere yönelik oya tahvil etme endişesidir. 

Biz ise hükûmeti eleştirdiğimizde, onların baktığı açıdan bakmıyoruz. Eleştirilerimizin merkezinde; tercih edilen politikaların milletin ve devletin aleyhinde olup olmadığı konusu var. Onlarınsa, mevcut Ortodoks ekonomi politikalarına uygunluğu. Biz eleştirilerimizi yapıcı nitelikte ve çözüm önerileriyle sunuyoruz. Ne faizcilerin saldırıları gibi bir üslubu tercih ediyoruz ne de böyle bir amacımız var. 

Tüm yazılarımızda, konuşmalarımızda amacımızı çok net biçimde ortaya koyuyoruz. O da faizle sömürülen devletimizin ve milletimizin bu zilletten kurtarılmasıdır. Bu sadece bir temenni değildir. Ak Parti tercihlerinde biraz faizcilik, biraz muhafazakarlık olarak ortada kalınca her iki kesimden de eleştiri alıyor. Birileri tam faizci ol, küresel finans sisteminin tetikçisi IMF’ye teslim ol diyor. Bizse “tam millî ol” diyoruz.

Hükûmet terörle mücadelede attığı sonuç alıcı kesin adımlar gibi, “ekonomik stratejik koruma kurumu” ile bu adımı ekonomi alanında da atmalıdır. Mevcut ekonomik düzeneği faizle saldıran ekonomik bir terör organizasyonu olarak görmeden, tedbirlerin ve yeni iktisadî kuram çalışmalarının da başlaması mümkün değildir.

ABD Başkanı Donald Trump; Türkiye’yi “Kürtlere saldırırsa ekonomik olarak mahvedeceğiz” diye tehdit etti. ABD’nin aslında çekilmediği, üslerini daha derinlere yerleştirdiği ortada. PKK/PYD terör örgütünü “Kürtler” olarak nitelendirerek, Türkiye’yi tüm Kürtlere saldırıyormuş gibi göstermeye çalışıyor. Burada önemli olan şu; bu tehdit daha önce faaliyete geçirilmişti ve bağımlı olan ekonomimiz çok ağır biçimde etkilenmişti.

Şimdi Türkiye erken davranmalıdır. Operasyonun da stratejik olarak uygunluğu ne zamansa onu da bir an önce yapmalıdır. Ancak teröre askeri operasyon yapılırken, ekonomik teröre karşı mukavemet gösterebilecek yapı bir an evvel tesis edilmelidir. Ekonomik savaş için tedbirler alınmalıdır. 

Ekranlara çıkıp karşıt görüşlü olarak faizci model savunucularının bürokrasideki öğrencilerine de dikkat edilmelidir. Çoğu mesajlar bürokrasiye onların üzerinden veriliyor.

Ekonomik model konusunda artık Türkiye yol ayrımındadır. Kenevir konusunda hükûmetin attığı olumlu adımlar gibi; YEM (Yeni Ekonomik Model) uygulaması da kaçınılmazdır.

Yunus Ekşi
Baran Dergisi 628. Sayı

adminadmin