Fikir
Giriş Tarihi : 10-03-2020 13:58   Güncelleme : 10-03-2020 13:58

El-Hakim"İn Hikmetsiz Yaşayan Kulları

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

El-Hakim

Bu yazımızda Allah’ın cc esmasından olan "el-Hakim" ismine, bu ismin insan üzerinde neden ve nasıl tecelli etmesi gerektiğine ve bununla beraber gaflete dalıp hikmetsiz yaşayan kullarına değineceğiz. "Hakim" kelimesinin sözlük anlamı ‘hükmetmek, iyileştirmek ve düzeltmek’ manalarına gelir. Terim olarak Allah hakkında kullanıldığında ‘eşya ve hadiseleri en güzel, en faydalı ve en düzgün şekilde yaratan ve yöneten’ insan açısından kullanıldığında ise, ‘Allah’ın nuruyla bakıp eşya ve hadiseleri yerli yerine oturtan, sebeplerin arkasındaki hakikati görmek’(1) manalarına gelir. Allah’ın cc hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı halde yarattığı ve oluşturduğu hadiseleri bir hikmete binaen yapar. O’nun hikmetli davranması hikmete ihtiyacı olduğundan değil, bilakis bizim ihtiyacımız olduğu için hikmetli davranır ve bizim de hikmetli davranıp, yaşamamızı murad eder.

Rabbimizin sebeplere/arazlara(2) ihtiyacı yoktur ama kullarının sebeplere ihtiyacı vardır. İnsanoğlu bir gaye ve düzen çerçevesinde yaşamadığı zaman yaşamın anlamına cevap veremiyor, hikmeti anlayamıyor ve anlayamadığı için de hikmetli davranamıyor. Rabbimiz her şeyi bildiği(el-alim) gibi kullarının bu yönünü de çok iyi biliyor ve bunu bize ayetlerle/delillerle anlatıyor. Allah cc her şeye bir düzen ve ölçü(3) koyduğu gibi biz kullarına da bir düzen(4) koyduğunu çeşitli ayetlerde anlatıyor. Burada akıllara şu soru gelebilir; ‘Allahın hayatımıza bir düzen koymasına gerek var mı, biz kendimiz bir düzen koyamaz mıyız?’ Bunun cevabı elbette hayır olacaktır. Nasıl ki bir icadı en iyi onun mucidi biliyorsa, bizleri de yaratan kimse bizim nasıl bir düzen içinde yaşayacağımızı da en iyi o bilir. Ayetin ifadesiyle de ‘yaratan yarattığını bilmez mi hiç?’(5) Elbette yaratan yarattığını bilir, hem de en ince detayına kadar bilir. Bu bağlamda hikmeti görebilmek, anlayabilmek ve yaşayabilmek için Allah’ın hikmetine(düzenine) uygun yaşamak gerekir.

Sebepler perdesini kaldırıp, sebeplerin arkasındaki hikmeti görebilmek için eşya ve hadiselere Allah’ın nuruyla(6) bakmak gerekiyor. Allah’ın nurunu ise temiz akıl sahipleri(7) elde edebilir. Akılları kirlenmiş(beşeri ideolojiler ile zihinleri kirletmek, günah bataklığına dalmak), hayatının merkezine nefsini veya şeytanını yerleştirip onlara göre bir hayat yaşayanlar ve nefis atına binip, atın ipini de şeytanın eline vermiş kişiler Allah’ın nurunu elde edemezler. Allah’ın nurunu elde edemedikleri için de Hikmet'ten uzak, gaflet ve dalâlet içinde bir hayat yaşayacaklardır. Siyasetten ekonomiye, ticaretten insanlarla olan ilişkilerimize kadar, kısacası hayatımızın bütününü ele aldığımızda eğer bir şeyler ters gidiyorsa(dinin emir ve nehiylerinin dışına çıkılıyorsa) demek ki gittiğimiz yol hikmetli değildir. Çünkü hikmetin gereği olarak gidilen yol belki zor olur, ama hikmete ters olamaz. Bu gaflet ve dalâletin sonucu olarak insan hayatının bir anlamı olduğunu anlayamayacak, anlayamadığı için de zihinde başlayan psikolojik problemler artarak insanı bunalıma götürür. Sonuç itibariyle eşya ve hadiselere Allah’ın nuruyla bakmayan/bakamayan insan psikososyal(psikolojik ve sosyal) problemlerle dolu bir hayat yaşamaya mahkum olur. Kısacası Hikmet’i bilişsel(hakkel yakin) açıdan anlamayan insan, duyuşsal açıdan hissedemez ve davranışsal açıdan da Hikmet’i yaşayamaz.

Hikmet’i elde etmek için yaşam tarzımızı belirleyen Kur’an’a başvurduğumuzda şu ayetle muhatap olduğumuzu görüyoruz; ‘Ey iman edenler! Eğer Allah’a saygı duyup emrine uygun yaşarsanız, size, iyiyi kötüden ayırt eden bir anlayış/bir nur verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.’(7) Hikmet’i/Nuru elde etmek için önce iman etmeliyiz, sonra da Allah'ın bizim için çizdiği sınırların içinde kalarak bir hayat yaşamalıyız. Biz bu iki şarta hakiki manada bağlı kalırsak, Rabbimiz de bize sadece nuru değil, nur ile beraber günahlarımızı örtüp, bizi bağışlayacağını vâdediyor.  Bu iki şartı hakkıyla yerine getirmek için imanın ve ibadetlerin lezzetini almalıyız. İmanda lezzeti elde etmenin en kestirme yolu kâinatı tefekkürle(sistematik bir düşünceyle) elde edilir. İbadetlerde lezzet ise hakiki imanı elde etmekle başlar. Hakiki imanı elde edemezsek, nefis ve şeytanın tuzağına çabuk yakalanma ihtimalimiz var. Zira insanoğlu aceleci olduğu için lezzet almadığı bir şeyden çabuk sıkılıyor ve  uzun soluklu davranamıyor.  Rabbim meseleyi gereği gibi anlayıp, yaşayan ve anlatan kullarından eylesin bizleri. Ve’lhamdülillahi Rabbi’lalemin...

Mücahit GÜLER

1- Ragıp el-İsfehani el-Müfredat fi Garibi'l-Kur’an

2- Feyzul Furkan Meali Ali İmran 59, Enam 73, Nahl 40, Meryem 35, Yasin 82, Mumin 68

3- Feyzul Furkan Meali Kamer 49, Furkan 2, Ğaşiye 17-20

4- Feyzul Furkan Meali Zariyat 56, En’am 162 Araf 54, Yusuf 40

5- Feyzul Furkan Meali Mülk 14, Bakara 140

6- “Müminin ferasetinden sakının!. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” Tirmizi

7- Feyzul Furkan Meali İbrahim 52

8- Feyzul Furkan Meali Enfal 29

Recep YAZGANRecep YAZGAN