Analiz
Giriş Tarihi : 27-02-2018 13:57   Güncelleme : 27-02-2018 13:57

Erbakan Hocayı Sevmenin Ölçüsü

Bundan yedi sene evvel bir Şubat ayında, tam da iktidarına yapılan 28 Şubat darbesinin sene-i devriyesinin arifesinde, 27 Şubat 2011’de Milli Görüş Lideri merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmeti rahmana uğurladık.

Erbakan Hocayı Sevmenin Ölçüsü

Burada onu anlatmak öyle bir iki sayfalık yazılarla olacak iş değildir. Ciltler dolusu kitaplar yazsak da onun hayatını, mücadelesini, kişilik ve karakterini hele, hele hayallerini anlatmamız mümkün olmayacaktır. Erbakan hocanın ilim, bilim, fikir, siyaset, devlet ve dava adamı özelliklerinin her birisi birer kitap konusu olduğu için sadece özetin özeti mesabesinde bir yazı kaleme alıyoruz.

Erbakan hoca, şartlara teslim olmayan, şartları teslim alan bir insan. Araziye uymayan, araziyi kendisine uyduran bir adam. Reel politikler, konjektürler onun inancı, imanı ve vicdanı karşısında buruşturulup kenara atılmaktan kurtulamamıştır. Gücün değil, hakkın yanında olmuş, milletinin öz benliğini diriltmenin mücadelesini vermiştir. Onun verdiği mücadele kendinden sonrakiler için de büyük bir örnektir. Çığır açmış, yol göstermiş, hedef ve istikamete işaret etmiştir. Zulme ve haksızlığa boyun eğilmesin,  adaletsizliklerin karşısında mücadele ruhu diri ve canlı tutulsun diye cehd etmiştir.

O, sadece belli bir zümrenin, belli bir cemaatin hocası değil, ümmetin hocası ve ümmetin lideri olmuştur. Ömrü boyunca bütün insanlığın saadet ve selameti için çabalamıştır. Onun için hangi renkten, hangi dilden, hangi ırktan, hangi mezhep ve meşrepten, hangi dinden olduğunuzun bir ehemmiyeti yoktur. O, Ahlak, Adalet ve Barış içerisinde yaşamak için sadece insan olmanın yeterli olduğuna inanıyordu.

Onun ufku denizler, okyanuslar, kıtalar aşıyordu. Daha bugün yeni, yeni haberdar olduğumuz gelişmeler dahi mevcuttur. Erbakan hocamızın ellerinin, ismini bile telaffuz da zorlandığımız ülkelere kadar uzandığına şahitlik etmekteyiz.

O, her şeyden önce iyi bir Müslümandı. İbadetlerinde titizdi. İslam’ı sadece bir ucundan tutarak yaşamıyor, her yönüyle İslam’ı kuşanıyordu. Yüksek ahlak ve erdem sahibi bir kişiliğe sahipti. Yanlışa, haksızlığa ve adaletsizliğe tahammülü yoktu ancak insanlara karşı merhametli, mütevazı ve sevecen bir yaklaşımı vardı. Kutuplaşmalara mahal vermeyen, ayrışmaları arttırıcı değil; birlik, beraberlik ve kardeşliği tesis edici bir özelliği vardı.

O çağın Ömer’i Mücahit Erbakan’dı. Hz. Ömer, Harem-i Şerif’te açıktan ilk namazı kılmıştı. Erbakan hoca, Allah demenin, besmele çekmenin suç olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin o karanlık dönemlerinde meclis kürsüsünde ‘Ne sandınız? Allah, Allah diyerek geleceğiz’ demişti. İşte Erbakan hoca, Ömer’ce bir duruşun sahibiydi.

O çağın Ali’si Mücahit Erbakan’dı. Allah’ın aslanı lakabının muhatabı Hz. Ali´nin, Amr b. Abd´le çarpışmak için sabırsızlanması ve çarpışması hadisesini hepimiz bilmekteyiz. Çünkü aynı o gün Hendek’deki gibi meydanlar yangın yeriydi,  meydanlara küsmek olmazdı. O atıldı meydanlara, yangınlara;  milletin ve ümmetin üzerine çöken karanlıklar aydınlığa çıksın diye. İşte Erbakan hoca, Ali gibi bir duruşun sahibiydi.

O, insanlığı ezen ve sömüren faizci, kapitalist nizama karşıydı; Adil ekonomik düzen diyordu. İnsanlığın saadeti ve barışı kuvveti üstün tutan batılıların eline bırakılamazdı; bütün insanların huzur, barış ve emniyet içerisinde yaşayabilecekleri Yeni bir dünya diyordu. ‘Ayrılıkta azap, birlikte rahmet vardır’ ikazını dikkate alıyor, Müslümanların toptan Allah’ın ipine sarılmaları gerektiğini haykırıyordu; İslam Birliği diyordu. Tabi sadece bunları demekle kalmıyor aynı zamanda hoca dediklerini fazlasıyla yapıyordu.

Bugün hocanın yaptıklarını herkes biliyor, hocayı herkes tanıyor ama halen daha anlaşılamıyor. Hemen herkes Erbakan hocayı bugün seviyor veya takdir ediyor fakat onun fikirlerine sahip çıkma noktasında bir problem var.

Bir insanı sevmek o insanın fikirlerine sahip çıkmayı ve onun yolundan gitmeyi gerekli kılmaz mı? Sevginin ölçüsü fedakârlık değil midir? Seviyorsak onun fikirlerini ayakta tutmak zorunda değil miyiz?

Ahmet Mücahid Yıldız

adminadmin