Analiz
Giriş Tarihi : 03-01-2018 09:26   Güncelleme : 03-01-2018 09:26

Etme bulma dünyası!

Suçu hep başlarında arayan, başkalarını suçlayan, yaptıklarının muhasebesini gütmeyen bir anlayışla hangi problem çözülebilir de hangi sonuca varılır merak ediyorum doğrusu. Bilmiyorum belki ağır olabilir ama bu hakikatleri de ortaya koymak boynumuzun borcudur.

Etme bulma dünyası!

Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan arasındaki gerilimden bahsedeceğiz. Gerçi kişisel anlamda çok da mühim bir mesele değil. Ülke gündemini şahsi çekişme, restleşme ve kavgalarla meşgul etmemek lazım ama burada yaşanan bu gerilimden genel bir değerlendirme yapmış olacağız.

Uzun bir süredir varlığını muhafaza eden rahatsızlığın patlak vermesinin detaylarına inmeden sizinle birlikte kısa ve hızlı bir zaman yolculuğuna çıkalım. Sayın Erdoğan soruyor ya ‘Yazıklar Olsun! Biz dava arkadaşı değil miyiz?’ diye işte bizde şimdi o davanın çıkışına ve ilk günlerine gideceğiz. Hatırlarsınız Fazilet kongresi. Abdullah Gül aday, parti içersinde gelenekçiler ve yenilikçiler diye iki farklı grup ortaya çıkmış. Gelenekçiler Erbakan hocanın da desteklediği Recai Kutan beyefendiyi, yenilikçiler ise Abdullah Gül’ü destekliyordu. Abdullah Gül’ün kongre sırasında yaptığı konuşmalar da delege tarafından tepkiyle karşılanmıştı. ‘Bizim medeniyetimiz batı medeniyeti karşısında yenilmiştir. Bunu kabul etmemiz gerekir.’ ifadesini kullanan Gül, aslında o sözüyle gelenekçiler ve yenilikçiler arasındaki farkı çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Yapılan kongre sonucunda Gül, 521 oy aldı. Kutan ise 633 oy alarak Genel Başkan seçildi. Detaylar mevcut ama okunabilirliği açısından çok fazla uzatmak istemiyorum. Sonrasında Fazilet Partisi kapatıldı. Tayyip Erdoğan hapse girdi. Hapse girerken ‘Bir bölen olmayacağız’ demesine rağmen 20 Temmuz 2001’de Milli Görüş yoluna Saadet Partisi ile devam ederken kendisinin, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdullatif Şener’in başını çektiği yenilikçi hareket ise 14 Ağustos 2001’de Erdoğan’ın Genel Başkanlığında Adalet ve Kalkınma Partisini kurdu ve 2002 genel seçimlerinde %34,43'lük oy oranıyla iktidara geldi. Tayyip Erdoğan, siyasi yasağının sürmesi nedeniyle seçimlere girememiş ve bu sebeple Abdullah Gül Başbakan olmuştu. Daha sonra 2003 yılında yapılan ara seçimlerde Erdoğan Siirt milletvekili olarak seçime girdi. Gül istifasını sundu ve Erdoğan Başbakan oldu.

Milli Görüş’ü, Milli Görüş’çülerde bırakarak yoluna devam eden yenilikçi hareket batıyla uyumlu çalışma mesajları vererek, ABD ve Avrupalı devletlere göz kırparak, Milli Görüş’ü hakikaten Milli Görüş’çülerde bıraktıklarını net bir şekilde sergileyerek 2007 senesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelindi ve Erdoğan, ‘Bugüne kadar beraber bu yolda olduğumuz ve bu hareketi beraber kurduğumuz Abdullah Gül kardeşimizdir’ diyerek Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladı. Bu karar ‘Al gülüm ver gülüm’ olarak değerlendirildi.

Neyse yazarken ben bile sıkıldım. Şimdi asıl söylenmesi gerekenleri söyleyelim. Burada Abdullah Gül’ü savunma eğilimi içinde de değilim. Kesinlikle böyle anlaşılmasın. Ben Abdullah Gül’ü, Tayyip Erdoğan’dan farklı bir nokta da görüyor değilim.

Uzun lafın kısası, insan önce kendine bir bakmalı. Ben ne yaptım? Ne yaptım da böyle oldu? Suçu kendisinde aramalı. Kabahati önce kendisinde bulmalı. Kendi muhasebesini yapmalı. Düşünmeli. Geçmişte yaptıklarını, ettiklerini ölçüp iyice bir tartmalı ve ders çıkarmalı. Aksi takdirde sürekli başkalarını suçlayarak, suçu başkalarında arayarak bir yere varılamaz. Bugün Abdullah Gül’e, Erdoğan’ın ‘Yazıklar olsun. Biz dava arkadaşı değil miydik?’ demesi bu sebeplerden ötürü oldukça yersizdir. Hiçbir ağırlığı yoktur. Ne ektiyseniz onu biçiyorsunuz. Ne yaptıysanız bu Dünya’dan göçüp gitmeden onunla muamele olunuyorsunuz.

Ahmet Mücahid Yıldız

adminadmin